Üstün Akmen
Köşemdeki “AKM İçin Bu Kadar Yumurta ve Yumurtlama Yeter Be Bakanım” ve “Başsavcıya Yine ve Yeniden Suç Duyurusunda Bulunuyorum” başlıklı yazılarım üzerine, yumurtaları yerleştirenler ve yumurtlayanlardan ses seda çıkmadı, ama beklediğim etki İnternet sitelerinde de olsa sağlandı. Benim yazılarımın yayımlandığı gün, meğer Sabah’ta Hıncal Uluç da aynı konuya değinmiş. “Yeni sezonda AKM gene yok. Yani, orkestra eşlikli bale ve opera gene yok İstanbul’da. Dahası, İstanbul Devlet Senfoni’ye sahne yok. Lütfi Kırdar’a kira yetmiyor. Cemal Reşit Rey’i de Kadir Topbaş vermiyormuş. Kamunun salonu, kamunun orkestrasına kapalı…” diyor ve: “Bu nasıl iş? Eskir mi salon? Yoksa turşusu mu kurulacak?” diye soruyor. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın sezon başlamadan bu sorunu çözmesi gerektiğini söylüyor. AKM’nin (İstanbul Atatürk Kültür Merkezi) ne olacağını merak ettikten sonra, mahkemenin “yürütmeyi durdurma” kararına karşı bakanlığın bir çözüm bulmak zorunda olduğunun altını çiziyor.
Hıncal Uluç ‘Beni Tereddütlere Gark Etti’
Buraya kadar iyi… Söyleyecek pek fazla sözüm yok, ama Hıncal Uluç’un: “Bir sendikanın açtığı anlamsız davanın günahı iktidara yıkıldı. Olan da İstanbul’un sanatçı ve sanatseverlerine oldu. Günay, bu konuyu ciddiyetle ele almalı. O garip sendikanın garip davası geri çektirilmeli. Ya da, durum ısrarla ve inatla halka anlatılıp, kamuoyu baskısı yaratılmalı” tümcelerini okuyunca tüyüm tüsüm gene dineldi. Değerli okurum Aziz Cüneyt Yüksel’in gönderdiği elektronik posta iletisinde “… tutarlı, duyarlı ve ilkeli duruşumu” kutladıktan sonra tanımını yaptığı “mütareke basınının satılık kalemleri”nin dışında tuttuğum Hıncal Uluç, bu düşüncesiyle ne yalan söyleyeyim, “Beni tereddütlere gark etti”. Hıncal Uluç’un, Yüksel’in iletisinde: “… gerçeklerin kamuoyuna duyurulmadığı, aksine ters yöndeki açıklamalar ile beyinlerin yıkanmaya devam edildiği” şeklinde ifadesini bulan görüşün çerçevesi içinde kalması içimi kıyım kıyım ezdi.
Taylan Ula Hoca’nın Yanıtı
Benim ve Hıncal Uluç’un yazıları virgülüne dokunulmadan “Klasik Batı Müziği” e-posta ortamında da yer aldı. Kendisini “bir AKM sever” olarak tanıtan Prof. Dr. Taylan Ula da bu ortamda yer alan iletisinde Hıncal Uluç’u yanıtladı ve dedi ki: “ Sayın Uluç. Siz sendikaya takıldınız, kaldınız. Lütfen biraz araştırın. O dava 2009 aralık ayında kapandı. Yani 20 aydır Bakanlığın elini kolunu bağlayan yok, Başbakan hariç. 2010 Ajansının elinde kalan para da AKM’yi onarmak için fazlasıyla yeterliydi. Size yalan söyleyenlerden hesap sorun. Saygılarımla. Prof. Dr. Taylan Ula.”
‘Bir AKM Sever’in Üzüntüsü
“Bir AKM Sever” Prof. Dr. Ula, andığım e-posta ortamında: “AKM konusunu sık sık gündeme getiren, Sayın Hıncal Uluç, Üstün Akmen (Evrensel gazetesi, Gözlemevi, 07.09.2011, (AKM İçin Bu Kadar Yumurta ve Yumurtlama Yeter Be Bakanım), Egemen Berköz (Cumhuriyet, 05.09.2011, (40 Yaşında Yine Yollarda –İDSO kastediliyor), daha önceleri Tufan Türenç (Hürriyet gazetesi), Radikal gazetesi 09.08.2011 Cem Erciyes (Devlerin Sanat Kurumlarının Sivil Topluma Devredilmesi Lazım–Ertuğrul Günay söylüyor) ve Cumhuriyet gazetesi gibi gazete ve köşe yazarlarına teşekkür etmemiz gerekir” dedikten sonra bazı köşe yazarlarının, sendikanın açtığı davayı, AKM konusunda devamlı kıvırtan yetkililerin samimiyetsizliklerini hafifletici bir neden gibi gösterme çabalarının çok üzücü olduğunu açıkladı.
“Bir AKM Sever”in açıklaması ve diğer okur iletileri, neyse ki fokur fokur kaynayan yüreğime bir kova su boca etti. İnandım ki yıllardır verdiğimiz mücadeleye el verenler, yüreğine haklılığımızı sindirenler, gerçekleri tüm çıplaklığıyla görenler var. İnsanlar anlıyorlar artık, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı da, Kültür Bakanlığı da altlarından salonlarını aldıkları ve geçici dahi olsa bir salon bulma lütfunda bulunmadıkları İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasını da, operayı da, baleyi de, tiyatroyu da bitirmek, yok etmek, üzerine şerbet içmek istiyorlar. Kimi iş birlikçilerse, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasını da, operayı da, baleyi de, tiyatroyu da bakanların başının fermanıyla en kısa süreçte bitirmek isteyenlere bakandan önce göbek kıvırtarak ve el birliğiyle destek veriyorlar.
Cemal Reşit Rey Konser Salonunu Vermiyorlar
Hal-i pürmelâlimiz ortada!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ İstanbul gibi bir metropolün salonsuz kalmasına kulak sallıyor, kamunun salonunu, kamunun orkestrasına, operasına, balesine, tiyatrosuna geçici olarak dahi olsa vermiyor. Vermediği için, İstanbul’un anlı şanlı Belediye Başkanı Kadir Topbaş hiç mi hiç utanmıyor, sıkılmıyor. 3 bin 35 kişilik konser, 1120 kişilik tiyatro salonlarına sahip Haliç Kültür ve Kongre Merkezinde Peygamber Efendimizin (sav) dünyaya teşrifinin yıldönümü olan 12 Rebiulevvel 1432 akşamı “el-Beşîr” temalı kandil programı tertip ediliyor, ama aynı salon konser ve tiyatro kullanımı için verilmiyor. Merkezin Genel Müdürü Handan Boyce’nin gözleri badem, gıkı çıkmıyor.
Lütfü Kırdar’ı Kiralamaya Paracıkları Yetmiyor (!)
Aralarında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile turizm sektörünün lider şirketleri ve önde gelen isimleri, Türkiye Seyahat Acenteleri Vakfı (TURSAV) ve Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’nin (TÜRSAB) de bulunduğu 120 ortaklı Uluslararası Kongre Sarayı Tesisleri İşletmeciliği Tic. AŞ halktan aldığını halka vermeyi aklının kıyısından geçirip sahnesini hiç değilse ayın muayyen günlerinde operaya, baleye, tiyatroya vermeyi düşünmüyor. Somali’ye yol yapacak hastane kuracak, Libya’ya 200 milyon dolar yardım yapacak “gönlü gani” “haşmetlû” devletimizin “devletlû” iktidarı Lütfü Kırdar’ın salonunu kiralayamıyor.
Ya ne yapılıyor?
Benim Bakanım Kaplanım, işlevini yitiren AKM için sponsor arayışına giriştiğini söylüyor. Büyük şirketlerden AKM için destek isteyecekmiş de, AKM ile ilgili bir sponsorluk toplantısı yapacakmış da… kısacası, İstanbul’da sanat kurumları olan, ama sahnesi bulunmayan bazı büyük şirketler destek verirlerse, biraz da bakanlık kaynak ayırırsa çok hayal ettiğimiz kadar modernleştirilmiş bir AKM değil, ama tamir ve tadil edilmiş bir AKM yapılabileceğini söylüyor.
Eğri Oturup Doğru Konuşmak
Söylüyor, ama doğru demiyor.
Kalın sermayenin parayı sayarsa, kapıya plaketlerini kazıyacağını, AKM’yi kullanacağını, artarsa iane kabilinden İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasına, operaya, baleye, tiyatroya kullandıracağını pekâlâ biliyor.
Biliyor ve Bakanım Civanım, gene ayıp ediyor!
Çak Kibriti Tutuşsun, Hiç Değilse Alevleriyle Avunalım
Bakanım Yüce Hakanım, devlete bağlı kültür kurumları ve buralarda yaşanan sorunlar konusunda “Bunların aslında bir vadede sivil topluma devredilmesi lazım. Yani sivil topluma gönüllü kuruluşlara, özel idarelere, yerel yönetimlere devredilmesi lazım… Devlet bütün bu sanat etkinliklerini kendi öz kaynaklarıyla destekler ama doğrusu devletin orkestrası, senfonisi, operası, balesi, tiyatrosu olur mu? Devlet bunları destekler… Devlet bütün bu alanlarda topluma yaygınlaşmayı ve sanat üretiminin önündeki engellerin kaldırılmasını destekler. Bunların hepsi geçmişte devletin bir kültür dayatması çerçevesinde oluşmuştur” demişti ya, adım adım hedefe yaklaşıyor.
Saydam davranmıyor, saklanıyor, gün oluyor kendi içinde kayboluyor, çare üretemiyor, “uyuttum” sanıyor, yanılıyor.
Gel gelelim, çözüme kolay ulaşım yolunu giderek daraltıyor benim Bakanım Aslanım!
İyisi mi çak kibriti AKM’ye, yansın bitsin AKM, sonrasında sen sağ biz selamet be Kültürlü Bakanım!
Canım Bakanım, Sait Halim Paşa’daki Tabloları da Araştıralım
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, geçenlerde bir açıklama (daha) yaparak Resim Heykel Müzesine ait resimlerin başka kurumlardan çıktığını belirterek, “MİT, Başbakanlık, TÜİK bazı tabloları iade etti. 100 tabloyu hâlâ arıyorum. Bunların kayıtları var, ama nerede oldukları belli değil” dedi. Günay, Resim Heykel Müzesinin geçmiş yıllarda tarumar edildiğini, asılları diye fotokopilerinin, fotokopi diye asıllarının kayıt altına alındığını söyledi.
Bakanım Karakaşlım 100 tabloyu araya dursun, Allah ondan razı olsun.
Ama hani demem o ki, hazır eli değmişken bir de 1995’te Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde Sait Halim Paşa Yalısı’nın sır dolu yanışı sonrasını araştırsın, bulsun. Yeniköy’de 1890 yılında dönemin önde gelen mimarlarından Petraki Adamanti’nin ampir ve eklektik üslupla inşa ettiği güzelim Sait Halim Paşa Yalısı olayındaki gizi sorsun soruştursun.
Ne günler geçirdik, kimlerden ne kazıklar yedik yarabbi!
Tansu Çiller denilen hatun kişi (nam-ı diğer Bacımız), Sait Halim Paşa Yalısı’nı o tarihte gözüne kestirdi, yalıyı başbakanlığının İstanbul konutu yapmak istedi. Yedi düvel tanık ki, yalıda fevkalade göstermelik bir onarım başlatıldı. Dandik restorasyon sürerken; güzel mi güzel, sıcak mı sıcak bir öğle vakti, yalıda yangın çıkmaz mı?
Çıktı!
Yalıya 500 metre uzaklıktaki İstinye İtfaiyesinin yalıya gelişi kırk beş dakikayı buldu, yalının büyük bölümü yandı bitti kül oldu.
Sonra ne mi oldu?
Kütüphanesinde bulunan çok değerli el yazması kitapların, ünlü ressamların eserlerinden oluşan zengin tablo koleksiyonunun, 16. Yüzyıl’dan kalma çinilerle bezeli şöminenin, üzerlerinde imza bulunan çinilerin Bacımız tarafından zarar görmesinler(!) diye bir gece ansızın “götürüldüğü” ya da başka bir deyimle “ütüldüğü” ortaya çıktı.
Ortaya çıktı, ama olaya kimse el atmadı.
Olayın tanıkları, tanıklık yapmak için ortalık yerde bir bir ağladı.
Bana sorarsanız, AKM’nin onarımı ve topluma kazandırılması işi bilinçli olarak suya tirit yapıldığına göre, Sait halim Paşa Yalısı sorgulaması Sayın Bakanım Civanıma kaldı!