Zihni Yükseltin, Beden de Yükselecektir

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri – Korku, acı, rüyalar: Sakatlanmalara meydan okumak, sadece fiziksel olandan daha fazlasının üstesinden gelmeyi gerektirir. Rupert Christiansen dansçıların tekrar uçmasına yardım eden kadınla buluştu.

Telegraph. 30 Nisan 2011, Çeviri: Sena Çerçi

Yukarıdaki, Kraliyet Balerini Zenaida Yanowsky

Bu ay, Covent Garden’da Kraliyet Balesi yıldızları Zenaida Yanowsky ve Steven McRae’yi Christopher Wheeldon’ın DGV: Danse a Grand Vitesse adlı gösterisinde izleyin: Sadece ilham dolu sanatçılar değil, aynı zamanda dünya standartlarında atletler de göreceksiniz. Wheeldon’un koreografisi, maraton koşucularının sahip olduğu cinsten bir dayanma gücünü, şampiyon jimnastikçilerin sahip olduğu cinsten bir esnekliği ve çok kısa anlarda bile takım olarak hareket etmeyi gerektiriyor. Beden ve zihnin en üst seviyede beraber çalışmasını gerektirmekte, şüphe ve tereddüde yer bırakmamaktadır – işte Britt Tajet-Foxell’in devreye girdiği nokta burasıdır.

Neredeyse 20 yıl boyunca Kraliyet Balesi’nin kadrolu psikologluğunu yapmış; fizyoterapistleri, masörleri ve vücut kontrolü uzmanlarıyla beraber, genellikle önemli fiziksel sakatlık durumlarında, rehabilitasyonla korkuları, çekingenliği, fobileri ve saplantıları yenmek, baş dansçıların bütün potansiyellerini keşfetmeleri ve tekniklerini en üst seviyede performanslara dönüştürmeleri için çalışmıştır.

“Yaptığım işi her zaman Prenses ve Bezelye Tanesi masalına benzetiyorum,” diyor. “Psikolojik sorun, katmanlı bir şiltenin altına gizlenmiş olabilir; tereddüt barındıran bu bezelye tanesini bulmak benim işim.”

Sahip olduğu yetenekleri sayesinde spor dünyasında yüksek bir itibar edinmiştir. Yanowsky ve McRae gibi nicelerinin yanı sıra, hem burada, hem ülkesi Norveç’de olağanüstü sayıdaki madalyalı olimpiyat sporcusu ve dünya şampiyonu (ve hatta James Cracknell), onun motive edici sihrine minnettardır.

Tajet-Foxell aslında 70’lerin başında, Londra’da St. Thomas Hastanesi’nde fizyoterapistlik eğitimi almış; daha sonra, spesifik olarak dans fizyoterapisi biliminin henüz var olmadığı bir zamanda Kraliyet Balesi’ne katılmıştı. “Bütün örnekler spordan alınıyordu. Kimse, dansçıların bedenlerine ne yapmalarını söyledikleri üzerine düşünmüyordu,” diye anımsatıyor. “Şimdi bu konuda çok daha fazla farkındalık söz konusu.”

“Dansçıların sakatlanma mekanizmaları üzerine çalışırken – daha genel konuşmak gerekirse, erkekler daha çok sırt sorunları yaşarken, kadınların sorunları ayaklarda – onların psikolojilerinden giderek daha çok etkilenmeye başladım. Aynı sakatlanmadan muzdarip iki dansçının buna tümüyle iyileşmek ya da sahneye bir daha hiç çıkmamak gibi tamamıyla farklı şekillerde tepki verdiğini gözlemledim.”

“Dansçılar oldukça zeki, çok disiplinli, motive ve kendilerinin farkında olan insanlardır. Fakat profesyonel olarak, otonomi ve kontrol konusunda yetersizlerdir. Onlara emirlere uymaları gerektiği öğretilmiştir. Hatta öyle ki, kimlikleri, sırada durabilme yeteneklerine göre tanımlanır. Bu, bireylerin kim olduklarından şüphe etmelerine kadar varabilir.”

“Sakatlanmaları iyileştirme konusunda, daha iyi bir dansçı ve daha güçlü bir kişilik oluşturmak konusunda, adeta bir sıçrama tahtası olarak düşünülebilecek sakatlanmayı iyileştirmede olduğum kadar hevesli olmadığı fark ettim.”

80’lerin sonunda bebek sahibi olmak için çalışmalarına ara veren Tajet-Foxell, psikoloji diploması için işe koyuldu ve sektörde tek olduğuna inandığı iki yönlü perspektifi ile geri döndü.

Şimdilerde, çoğunluğunun acıyla, “dansçıların anlayabileceği şekilde tercüme edilmesi gereken bir acıyla” ilgili olduğu geniş bir yelpazedeki sorunlarla uğraşıyor. Sona yaklaşma korkusu, büyük bölümlerde rol almamanın hüsranı da bu sorunlara dahil edilebilir.

Dansçılar, idare tarafından herhangi bir denetleme olmaksızın onu ziyaret edebilirler ve “başka kimsenin de bunu bilmesine gerek yoktur”. Lakin yıllar içinde, kendisine danışanlara yapıştırılan damgalar veya bundan duyulan utanç yok olmuştur. “Benim yaptıklarım kişisel gelişim üzerine, ruh sağlığı üzerine değil. Dansçılar bir rüyaya kapılıyor, fakat çoğu zaman rüyanın ne olduğunu tanımlayamıyorlar. Ben, rüyalarını onların anlayabileceği parçalara bölüyorum.”

Zenaida Yanowsky için sorun, rüyasını 18 ay arayla iki çocuk dünyaya getirmekle bağdaştırması – her koşulda oldukça zor, fakat balede neredeyse emsalsiz. “İlk çocuğumu doğurduktan üç ay sonra tekrar sahnedeydim,” diyor Yanowsky. “Kimseye bunu denemesini tavsiye etmem, ama ben bir şekilde kotardım. Ancak ikinci çocuğumdan sonra, aynı mücadele için yeterince güçlü olup olmadığımdan emin olamadım.”

“Kafamda her şey tam bir karmaşaydı ve kendime güvenimi yitirdim. Programdaki ilk gösteride Ashton’ın Sylvia’sını oynuyordum; çok zor bir dağa tırmanmak gibiydi. Ben tırmandım, ama tepe noktasına vardığımda artık o kadar da iyi olmadığımdan endişelendim. Provalar iyi gitmişti, ama sahneye çıktığımda adeta bir yarıktan aşağı düştüğümü düşündüm. Kafamdan amacıma ulaşan hiçbir düz çizgi yoktu.”

“Fark yaratan şey, Britt’le konuşmam oldu. Hayatımdaki bütün boşluklara girmem ve zihinsel olarak içerlerindeki bütün karmaşıklığı temizlemem konusunda beni cesaretlendirdi.”

“Beni, önce ayırmaya, kategorize etmeye ve düzen yaratmaya zorladı. İşe ve eve yönlenmiş düşüncelerimle kendim hakkında düşünmeyi unuttuğumu bana her zaman hatırlattı.”

Steven McRae’nin daha ciddi bir sorunu vardı. Ocak 2008’de, bu yetenekli ve genç Avustralyalı virtüöz, Aşil tendonunu yırttıktan sonra bir daha hiç dans edememe olasılığıyla karşı karşıya kaldı. “Düzgün iyileşmeme olasılığı oldukça yüksekti ve topallamaya başlayabilirdim,” diyor.

“Tam da aldığım roller açısından büyük atılımlar gerçekleştirdiğim ve terfi umduğum bir zamanda sakatlanmak beni çok zorladı. Bense ayakkabılarımın içindeki takozlarla birlikte, atacağım her adımı düşünme zorunluluğuyla topallıyordum.”

“2008’in sonuna doğru sakatlığım iyileşmişti, fakat ben sakatlanmak konusundaki endişelerim yüzünden felç olmuştum. Her sabah uyandığımdaki ilk düşüncem, ayağımı yere bastığımda duyacağım acıydı.”

“İçinde bulunduğum duruma alışma eğiliminde olduğumdan, Britt’in yardım edebileceği konusunda biraz şüpheliydim. Ama o, iyileşmiş ve iyileşmemiş topuğumu görmemi sağladı: İyileşmiş topuğumdan sular akıyordu ve gökyüzü maviydi, iyileşmemiş olandaysa eğri büğrü kırık dallar ve kıraç bir manzara vardı. Yavaşça iyileşmemiş topuğumu da iyileşmiş olan gibi görmeye başladım ve ağrının topuğumda değil, kafamda olduğunu fark ettim.”

Çizimlerin ve renklerin, insanların içsel iletişim sistemlerine ulaşmak için kullanıldığı, kara deliklere ışık tutan ve McRae’nin durumunda olduğu gibi olumsuz görüntülerin üzerine olumlu görüntüleri bindiren bu gibi görselleştirmeler, Tajet-Foxell’in en kilit tekniklerinden biri.

İşin püf noktası, “daha aydınlık, daha temiz bir resmi üstüne tekrar tekrar bindirerek görüntüdeki bozulmaları yok etmek, tıpkı bir film makarasında olduğu gibi”, diyor sporcu müşterilerinden bir şampiyon kürekçi, Frances Houghton:

“Britt’le seanslara başladığımda, beynimin içi bir çocuğun renkli kalemleriyle yaptığı, her yöne giden çizgilerin olduğu karalamalar gibiydi. Sonunda her şey çözüldü, bütün ipler düzdü ve sıralıydı. Sislerin arasından beni aydınlığa çıkardı.”

Paylaş.

Yanıtla