Kemal Oruç
Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, olanlara şaşırmamak elde değil. Bu olanları olağanlaştırmış insanlara karşı şaşkınlığımız artıyor, bunların olduğunun bile farkında olmayanlara karşı da şaşıp kalıyoruz!
– Telkin 1: Şaşı bak şaşırma, şaşı bak şaşırma, şaşı bak…
İBŞT’nin düzenlediği Genç Günler’e katılan ekiplerin dekorları bu yıl organizasyon tarafından taşınamadı. Sebep: İBŞT’nin nakliye araçlarının Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin de içinde bulunduğu kongre vadisinde mahsur kalmış olması. İBŞT çalışanları, kongre vadisinin güvenlik çemberine alındığı dönemde, Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne bile girememiş.
Bilindiği üzere yeni Muhsin Ertuğrul Sahnesi açıldıktan on yedi gün sonra, NATO zirvesi dolayısıyla, kapanmış ve gösteriler iptal edilmişti.
Oysa başta Zihni Göktay ve Hıncal Uluç gibiler veryansın ederek “Leş” dedikleri tarihi Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıktırılıp yerine yenisinin yapılmasını istemişlerdi. Açılışta boy gösteren Zihni Göktay, yapılan yeni “mezarlığı” öve öve bitirememişti. Yenisi yapıldı, ya sonra? Sonra kapanmalar, oyun iptalleri, giriş engelleri ve satışa hazırlık… Göktay ve Uluç’tan hiç ses soluk çıkmadı!
– Telkin 2: Bundan böyle her sahne kapatıldığında ya da yıkıldığında Zihni Göktay ve Hıncal Uluç’u anacağım! Bundan böyle her sahne kapatıldığında ya da yıkıldığında Zihni Göktay ve Hıncal Uluç’u anacağım! Anacağım, anacağım, anacağım…
Bu yıl nakliye aracı tahsis etmeyen İBŞT Genç Günler organizasyonunda geçtiğimiz yıllarda genç ekiplere sandviç verilirdi. Bu yıl simit verdiler. Yoksa sandviçler de mi kongre vadisinde mahsur kaldı? Sandviçten simide düşen organizasyonda, korkarım, gelecek yıl hiç ikramda bulunulmayacak. Genç ekipler aç kalmasın diye gelecek yılın sandviçlerini ben mi ısmarlasam acaba?
– Telkin 3: Sandviçler için para ayır, sandviçler için para ayır, sandviçler için…
Sırf düzenledikleri Bertolt Brecht Gecesi’ni eleştirdim diye bana kızan ve Halis Kurtça Kültür Merkezi’ndeki dekorlarımızı yağmalayanlar, bu sefer de davetli olarak katıldığımız Kadıköy Çarşı Şenliği kapsamında, Barış Manço Kültür Merkezi’nde, sahnelediğimiz Othello’nun Delisi adlı oyunumuzda dekor olarak kullandığımız yüze yakın kitabı çaldı.
– Telkin 4: Neyse ki o kitapları okumuştuk, neyse ki o kitapları okumuştuk, neyse ki…
Tiyatro temelli sosyal projeler üreten Tiyatro Eğitim Derneği’ni “resmi olmayan, sahne kurum”, “korsan eğitim kurumu” diye şikayet etmişler. Soruşturmadan alnımızın akıyla ve yaptığımız projeler dolayısıyla, övgüler alarak çıktık. Peki kim şikayet etmiş olabilir derneğimizi? Acaba, biz ücretsiz eğitimler düzenliyoruz diye, yüksek ücretlerle eğitim veren diğer kurumlar şikayet etmiş (iftira atmış) olabilir mi?
– Telkin 5: Aldırma, yoluna tüzel tüzel devam et, aldırma, yoluna tüzel tüzel devam et, aldırma…
Tiyatronun “Tiyatro bir aşktır.” “Sahne tozunu bir yuttun mu uçarsın.” “Tiyatro öyle böyle bir şey ki, uff!” gibi cümlelerle soyutlaştırılmasına şiddetle karşı çıkmaya başladım. Görülen o ki, tiyatro soyutlaştıkça halk ondan daha da uzaklaşıyor. Herkes “Tiyatro çok büyük bir şey.” diyor; ama sahneler kapatıldığında, yıkıldığında ve satıldığında hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor! Tiyatro, içinde her zaman etkin eylem barındıran, kitleleri ayağa kaldırabilen bir sanat dalı ve tıpkı doktorluk, öğretmenlik, çiftçilik gibi, insanların maddi olarak da hayatta kalmasını sağlayan bir meslektir.
– Telkin 6: Tiyatro somuttur, tiyatro somuttur, tiyatro…
Tiyatroya en büyük zararı öncelikle hükümet veriyor. Sakız krizi, devlet tiyatrolarını kapatma isteği, sansürler… Bu sıkıntı içinde yine de eğlenmiyor değilim. Mesela sakız krizindeki epik durum pek bir komik geldi bana!
– Telkin 7: Epik oyun iyidir, epik oyun iyidir, epik oyun…
Tiyatroya ikinci en büyük zararı da Artiz Mektebi vb. programlar veriyor. Tiyatroyu bir sanat dalı veya meslekten ziyade, “bir an önce popüler olma aracı” olarak gösteren bu programlar özellikle gençlerin kolayca kapitalizmin yemi olmasına neden oluyor.
“Artiz Mektebi” ismi de ilginç. Bu isim bilindiği üzere Müjdat Gezen’in yazdığı oyunlardan birinin ismi. Hükümet yanlısı Sinan Çetin’in jüri üyeliğini yaptığı “yarışma”nın isminin Artiz Mektebi olmasının nedeninin Müjdat Gezen’in uzun zamandır hükümet karşıtı söylemlerde bulunması olduğunu düşünüyorum. Bir anlamda atıfta bulunulmuş!
Üç sezon önce kültür bakanlığından düşük bir ödenek alınca ödeneği az bulup almayan ve o günden beri solcu söylemlerle televizyonda boy gösteren ve hatta tiyatrosundaki “bikinili kızlı, mankenli” oyunları bile kaldırıp yerine politik oyunlar sahnelemeye başlayan Müjdat Gezen acaba üç sezon önce, istediği ödeneği alabilseydi yine aynı şekilde davranabilir miydi? Örneğin dört sezon önce seksen bin YTL aldığında hiç de eski tavrında değişiklik yapmamıştı.
Yine bildiğiniz üzere bu tip yarışmalarda Müjdat Gezen de jüri üyeliği (Kendi söylemiyle: soytarılık) yapmıştı!
– Telkin 8: Bu adamların kötü model olduğunu gençlere anlat, bu adamların kötü model olduğunu gençlere anlat, bu adamların kötü model olduğunu…
Bir de hükümetin tiyatrocu eleştirmenleri var. Bol keseden eleştiren. Bunlar ikiye ayrılır:
1- Sahnelerin ya da tiyatroların kapatılması için açık yakalayıp toplu şekilde saldıranlar,
2- Güya hükümeti eleştirenler.
Antik Yunan’daki komedyalar özellikle yönetim tarafından desteklenir ve yönetimi bol bol eleştirmeleri istenirmiş. Amaç: bu komedyalardaki oyuncuların “halkı temsilen” yönetimi eleştirmesi ve dolayısıyla gerçek yaşamda, eleştiriden arındırılmış olan halkın, yönetime baş kaldırmasını önlemekmiş.
– Telkin 9: Gösteri toplumunun bir parçası olma, gösteri toplumunun bir parçası olma, gösteri toplumunun…
Drama Kumpanya Sahneden Cezaevine Destek Kampanyası kapsamında, Ümraniye Ceza ve İnfaz Kurumu E Tipi’ndeki mahkumlarla yaptığımız eğitim çalışmalarını tamamlayarak, kendi yazdıkları oyunları sahnelemelerini sağladık. Çok başarılı bir gösteri oldu; ama önemli olan eğitim süreciydi elbette.
Aynı cezaevinin T tipinde bir ajanstan gelen bir kızcağız da eğitim vermiş, bir de oyun sahneye koymuş. Proje sonunda gazeteye söyleşi vermiş, sosyal proje popüleri olmuş kızcağız. Yeni bir diziye başlayacakmış, iki buçuk yıllık mükemmel bir ilişkisi varmış ve mahkumlarla yaptığı “oyunculuk” çalışmaları çok verimli geçmiş. İlişkisini anlattığı kısım tüm söyleşinin dörtte biri kadar, ama cezaevini anlattığı kısım dört satır!
Öncelikle mahkumlarla “oyunculuk” çalışmaları yapmanın amacı nedir, hiç anlamadım? Biz yaptığımız çalışmalarda oyunculuk eğitimini esas almamıştık, bilemiyoruz. Ayrıca 2008’den bu yana altı eğitmen olarak cezaevlerinde yürüttüğümüz çalışmalar sonucunda neden bizden bir kişi bile proje bitiminin hemen sonrasında popüler olup da dizilere başlamadık? Hangimiz doğru düşünüp doğru hareket ediyoruz acaba?
Ben sanatçı ve eğitmenlere cezaevlerinde eğitim çalışmaları yapmaları için çağrı yapmış ve bu eğitimlerin neden, nasıl ve ne amaçla yapılması gerektiğini de yazdığım yazılarda belirtmiştim. Sanırım bu kızcağız ya yanlış anladı yazılarımı ya da hiç okumadı.
– Telkin 10: Okuma bilmeyenler için videolu sunum yap, okuma bilmeyenler için videolu sunum yap, okuma bilmeyenler için…
Bu yıl yüz kırk ilköğretim dönemi öğrencisine, on altı lise öğrencisine, altmış iki üniversite öğrencisine ve elli beş yetişkine tiyatro ve drama eğitimi verdim. İlköğretimdeki öğrencilerimle sekiz “eğitimde tiyatro” oyunu sergiledik. Drama Kumpanya olarak iki profesyonel oyun; lise ve üniversitelerde dört “eğitimde tiyatro” oyunu, mahkumlarla bir eğitim oyunu ve kendi kursiyerlerimizle de bir mezuniyet oyunu sergiledik.
– Telkin 11: Tüm dışsal etkilere rağmen iyi bir sezon geçirdik, tüm dışsal etkilere rağmen iyi bir sezon geçirdik, tüm dışsal etkilere rağmen…
Günleriniz aydın olsun sevgili düşünce dostları!