Güneş Tutulması

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Nedim Saban

Sevgili güneş, dün tutuldun. Uzun zamandır bir tutukluk var sende! İnşallah, sen tutulduktan sonra, biz de şöööyle günebakan gibi açılırız.

Ara sıra konuk sıkıntısının baş gösterdiği zaman davet edildiğim televizyon programlarında, “efendim diğer konuklar kim?” diye sorduğum zaman bana bitki çayı kıvamında isimler sıralarlar, ben de o isimleri yeni çıkan şarkıcılar sanırdım ya, bunların çoğu astrolog tayfasından çıkar ve bu yazının yazıldığı 1 Temmuz gününün ne kadar mühim olduğundan söz ederlerdi. İşte o gün geldi geçti.

Annemin beni münasip gördüğü Oğlak burcu yükselişe geçiyormuş. Ah anneciğim ah, yükselişe geçmem için 43 yaşına kadar bekleyeceğim bir burç seçmen şart mıydı?

Sevgili güneş, bugüne kadar hayrını göremedim. Plajda karşıma çıktığında ‘yakarsın’ diye korkup, tez elden şezlongcu çocuğu çağırttım. Dağa bile çıktığımda, yansımanın çok tehlikeli olacağını söyleyip gözlük taktırdılar bana. Seni gördüğüm her yerde perdelerimi kapattım.

Kim bilir belki o perdeleri açık tutmaktan ürkmeseydim, şimdi hayatımda bambaşka insanlar olurdu.

Artık tutuluyorsun ya, ‘pozitif’ düşünmek lazımmış. Sevgili Güneş, beni de bütün burçdaşlarım gibi yükselt artık ne olur! Geçenlerde genç yaşta kaybettiğimiz sorumlu yazı işleri müdürümüz İbrahim Çeşmecioğlu’nun arkasından yazdığım “hiçbir yazıma karışmadığı gibi, baskı gördüğümde yüreklendirirdi” sözümü de dağıt bulutlarla beraber.

Önce beni keşfedecek bir yayın yönetmeni istiyorum. Sansürlemekten beter etsin, yazılarımın içine etsin. Bunu da, safari seyahatlerinde kanguruya binerken, dini keşif gezilerinde Nepal’de tapınırken ya da ne bileyim aya, güneşe, futbol maçına, Pekin Olimpiyatları’na, tilki avına yolculuk filan ettiğimizde yapsın.

Nalına mıhına ama suya sabuna dokunmadan yazı yazmayı öğretsin bana. Şunca zamandır yazıyorum, memlekette bir taş yerinden oynamadı, benim yayın yönetmenim bana purosunun arasından öyle bir yazı dikte ettirsin ki, sokağa çıktığımda “dönek” diye haykıranlara icabında banka hesabımı göstererek “değişmeyen tek şey değişimdir” diyebileyim! Seçimlerden sonra hafif manevralar yaparak, bazen cuntaların, bazen diktatörlerin, bazen sivil hükümetlerin sevdiği yakışıklı yazar olabileyim.

Sevgili Güneş, öyle bir tutul ki, bana hiç telefon faturası gelmesin, hep karşı tarafa gelsin. Baz istasyonlarının üzerinde tutul ki, arayanlarım, benim aradıklarımdan fazla olsun. Telefonum hiç durmasın, geceleri okyanusun ötesinden, gündüzleri Ankara’dan arayanlarım, kulağıma “şunu da yazarsan sevinirim” diye fısıldayanlarım çoğalsın!

Bugün öyle bir tutul ki, artık tiyatro yapma illetinden kurtulayım. “Üstadım tiyatro yok mu?” deyip, tiyatromun 10 yıl önce Şişli’den taşındığını bile bilmeyen tiyatro sanatçılarına (!) “Azizim ne demiş Shakespeare? Hayat bir tiyatro zaten” derken, gevrek gevrek gülebileyim. Televizyondaki dizilerin son bölümlerine “tiyatroya oyuncu buldum” diye sevineceğime, ilk bölümlerine “buradan bize de bir şeyler çıkabilir” diye bakabileceğim yönde tutul. Bunun için, uyduların üzerinde tutulman ve çok uzun süre orada kalman gerekirse, lütfen orada kal! Sarayda beberuhi, harem ağası, çiftlikte şövalye, pavyonda fedai, kıtlıkta aşçı, konakta aşık olunup elde edilemeyen delikanlı olacağım yönde tutul ve Erol Evgin’in yıllardır dediği gibi, hep böyle kal.

Öyle bir tutul ki, “hocam hocam” diye koşturup, hayatımda hiçbir oyunumu görmeyenler, yine “hocam hocam” diye koştursunlar ama beni televizyonda Sinan Çetin/Ertuğrul Özkök gibi medyatik ya da değişken isimlerin yanında yetenek avlarken bulsunlar. Gerekirse saç saça baş başa gireyim, sabah evlendirme programlarındaki kadınlarla kavga edip, akşam Siyaset Meydanı’nda Can Ataklı’nın karşısına ‘liberal’, Nazlı Ilıcak’ın karşısına ‘yeni solcu’ olarak çıkıp kavga edeyim. Star Akademi’de oyuncu olmak isteyen çocuğa küfür edeyim, moda programlarında herkesi rüküş bulup, her gün farklı peruk takayım.

Bir daha hiç ışık vermemecesine, en önce beni ve daha sonra dünyayı hiç aydınlatmamacasına öyle bir tutul ki, “tamammm açıldım” dediğinde ortaya çıkan çirkinliği görmek bir daha nasip olmasın! Aydınlanmak için yaklaştığım tüm kitapların yazarları hapislerde sürünsün; gerçeği, yalnızca öğrenmek en ufak bir satır okursam benim de ciğerimi ateşi çalan Promethe gibi baykuşlar, bayan kuşlar yesin.

Sen dün tutuldun, biz iyi dilekler diliyor ve döngümüzün değişmesini istiyoruz ya, işte tutulman bitip de kendine geldiğinde, bizleri en az kendi gerçeğini görmek istemediği için kendi kendini kör eden karartmayı seçen Oidipus kadar kör etmeyi başar bari!

Türkiye üzerinde tutulmak zor iş diyorsan, hadi o zaman yallah! Işık saçacağın yerlerde tutul.

Birgün

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Nedim Saban

Yanıtla