Nedim Saban
Avignon Tiyatro Festivali’ne gidiyorum, dostlar!
Uçuyorum tabii. (Mutluluk ve kullanacağım vasıta anlamında)
Merak etmeyin dönüşte size plaza yazarları misali Avignon Bölgesi çevresindeki, 100 doların altında yemek yenilecek olan lokantalarını sıralayacak değilim.
Sokakta yakaladığım dostlarıma da “Avignon’da 22 oyun izledim” diyerek hava atacağım günler artık çok gerilerde kaldı.
Son gittiğim Edinburgh Festivali’nde, bazen oyunların iyi olup olmadığına bile bakmaksızın, ayaklarım daha oyun başlamadan geri çekilir; fuayede bira içen meslektaşlarımla sohbet edip, tiyatro hakkında konuşmayı, her nedense oyun seyretmeye tercih ederdim.
Benim Avignon’a gidişimde bu kez başka bir heyecan, sevinç var:
1) Beğenmediğim oyunları rahatça eleştirir, yarısında çıkarsam, karşımda “Biz bu imkânlarla en iyi festivali yapıyoruz” diyen ve eleştirilmekten hoşlanmayan eleştirmen orduları, düzenleme komiteleri olmayacak.
2) Bu yıl İstanbul Festivali’ne konuk olan John Malkovich örneğinde yaşadığım gibi, belki kötü bulduğum bir oyunun oyuncusu ya da yönetmeni “haklıydın” diyecek ve star olan arkadaşlarımın sayısı, eleştiriye dirençsiz olan orta zekalıların sayısını aşacak.
3) Avignon’da festivalin genel sanat yönetmeni her yıl değiştiği için “gustosu” da haliyle değişecek. İstanbul Tiyatro Festivalleri’nde son yıllarda tanık olduğum “Deniz Baykal direnci”ni bu festivalde görmeyeceğim için, bir daha Japonya’ya ya da Pasifik Okyanusu’na tatile giderken, pilota “ne olur Avignon’un tepesinden geçmeyin kızarıklık yapıyor” deme gereksinimi hissetmeyeceğim.
4) Çocukluğumdan beri Avignon’dan bildiren Mehmet Basutçu ile en sonunda tanışacağım. Yıllardır yazılarını okurdum, gerçekten bir merak figürü oldu. (Bir dönem Atina’dan bildiren Reha Muhtar’ı da az merak etmemiştim.)
5) “Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu yıkılsın, kongre vadisi yapılsın” diye bağıranlar, kongre vadisine çok önemli amcalar geldiğinde Şehir Tiyatrosu’nun kapalı kalacağını öngörememiş oldukları içindir ki, bu yıl bırakın tiyatronun kapılarının kilitli kalmasını, Gençlik Günleri’ne katılan ekiplere dekor taşıma aracı tahsis edilememiş. Eee, herhalde Le Grand Avignon(!) kongre vadisinde hiçbir araç tiyatro yıkıldığı için mahsur kalmayacağından böyle saçmalıklar yaşanmayacak.
Haftaya yazım yetişmezse, sakın “yazarımız yoğun tiyatro izlediği için yazamamıştır” diye düşünmeyin.
Oldum olası, yazın insanını memur durumuna düşüren “yazarımız yıllık izindedir” sözüne kıl kapmışımdır.
Ama haftaya Avignon’dan plaja kaçarsam, ben süresiz izinliyim. Kimse benden yazı filan beklemesin.
En kötü ihtimal oradaki bikinili bir kızı ünlü Fransız mankeni diye yutturur, ben de plaj şemsiyesi kılığında onu koruyormuş gibi şirin bir poz vererek bir Pazar röportajı yollarım.
Medyamızda alışılagelmiş bir “yaz Pazarı yazısı” diye de bir güzel tırnak atarım.
Ha, biraz ciddiyet olsun diye, bikinili mankene, giyinik olduğu süre içinde, Türkiye’de sanatın gidişatı hakkında mutlaka bir şeyler söyletirim, merak etmeyin.