Mehmet K. Özel
“Pina” vesilesiyle Almanya görsel ve yazılı medyasında bir dolu Wim Wenders röportajı çıktı; kabul ediyorum, günümüzde bir sanat yapıtını yaratmak dışında onu “pazarlamak” da gerekiyor; eh, kim olursa olsun, en yaratıcı insan bile bir hafta içinde arka arkaya o kadar röportaj verirse, ister istemez söylediği şeyler de üç aşağı beş yukarı aynı oluyor; sanki ezberlenmiş gibi; söylene söylene ezberleniyor; hafız gibi.
Yine belli yerlerinde diğerlerinden tekrarlar içerse de, Almanya medyasında rastladığım en ilginç röportaj, Almanya’da Pina Bausch’un varisi olarak kabul edilen Sasha Waltz ile Wim Wenders’ı buluşturanıydı. İlgilenen olur niyetiyle Türkçeye çevirmeye çalıştım. Almancasına buradan ulaşılabilir.
Sasha Waltz:
“Pina”da büyük sorumluluk yükleniyorsun. Dans camiasına dışarıdan gelip de, dansçıların muhteşem potansiyeliyle uğraşan ilk yönetmen sensin. Bu senin için ne ifade ediyor?
Wim Wenders:
Bizzat Pina tarafından bu yola itildiğim için, o kadar da zor olmadı. Biz bu filmi beraber yapmayı yıllar boyu istedik. Yapıtlarını kaydederken Pina benim yanımda duruyor olacaktı. 2007’de bu dört sahne yapıtını seçmiştik zaten. Erken döneminden “sacre du printemps” ve onun da dans ettiği “Café Müller”, ve daha sonradan “Kontakthof”, ki bu arada Pina bu yapıtın emekliler ve ergenlerle olan versiyonlarını yaptı. “Kontakthof”u topluluk da yeniden sahneye koymayı çok istiyordu! Ve yeni yapıtları arasında görsel olarak en etkileyici olanlarından “Vollmond”. Dolayısıyla; dansçılar için dışarıdan gelmiş bir yabancı değildim, tam tersine Pina’nın dostu ve yol arkadaşıydım. Bana güveniyorlardı. Pina’nın ölümünden sonra her şey değişti. Dansçılar merkeze geçti. Bu filme başlamış olmamız da topluluk için çok önemli bir dönüm noktası oldu. Birlik beraberlik içinde çalışmaları, anma anlamında da, yeni misyonlarının ayırdında olmalarını sağladı. Artık bu hazineyi koruyacak ve ileride dünyaya taşıyacak olanlar onlar.
Waltz:
Filmin konsepti oluşturulmuş muydu, yoksa sen dansçılarla röportaj yapma fikrini kendin mi geliştirdin?
Wenders:
Eski konsept Pina’nın ölümüyle geçersiz hale geldi ve bu yüzden bütün film de. Filmi onsuz düşünemiyordum, film onunla sıkı bir şekilde bağlantılıydı. Artık sadece yapıtlar vardı, başka hiç bir şey yoktu. Haftalar sonra her şey dansçıların isteğiyle tekrar başladı. “Pina’nın ve senin programa aldığınız yapıtları prova etmeye başladık. Bir daha bu şansı ne zaman yakalayacağımızı kim bilebilir ki…” dediler ve haklıydılar. Pina’nın dilediği gibi bu yapıtları kaydetmek için sadece bu zaman aralığı vardı. Ve böylece başladık. Dans tiyatrosunda görsel aktarım dışında başka yol yok zaten, değil mi? sende nasıl, farklı mı?
Waltz:
Tabii ki günümüzde film çok iyi bir yardımcı eleman, ama benim dansçılarım rollerini bedenler üzerinden de direkt olarak bir sonraki nesle aktarıyorlar.
Wenders:
Wuppertal Tanztheater’da tam da bu bir sorundu: Pina yapıtlarını devamlı repertuarda tutmamış olsaydı – yaklaşık 40 tane kadarlardı – bunlar yok olurdu. Mevcut olan kayıtları izledik. Pina her seferinde, daha iyi olabilecek taraflarını bulurdu. Ama ben nasıl olacağını bilmiyordum. Birazcık daha iyi, peki ama temel olarak baktığımda fazla da bir değişiklik yoktu benim açımdan. Sinema, bir dans veya tiyatro yapıtının kaydında çok sınırlı imkânlara sahiptir. Genel olarak bakarsanız; salona bir vinçle veya el kamerasıyla girebilirsiniz. Ama dansın bedenselliğinin yanına bile yaklaşamazsınız.
Waltz:
3-boyut tekniği tam da beklediğiniz boyut muydu?
Wenders:
Benim için öyle. Stüdyoda çekmek hiç bir zaman söz konusu bile olmadı. Devasa dekorlarla ve ışık düzeniyle olamazdı, olsa da işe yaramazdı. Pina, olabildiğince otantik kalmasını isterdi; kendi sahnesinde, Wuppertal’deki opera evinde veya tiyatro salonunda. Maalesef tiyatro salonu çekimler için çok kısıtlı imkânlarla ve sınırlı süreyle kullanımımıza tahsis edildi, çünkü tadilat için kapatılması gerekiyordu. Karşılıklı yaptığımız o kadar fikri alışverişinden ve karşılıklı isteğimize rağmen ve kıvılcımı yakacak hamle gerçekleşmeden geçen onca yıldan sonra 2007 Mayısında kırılma noktası yaşandı. İlk defa Cannes’da “u2 3-d” filmi sayesinde üç boyut tekniğiyle tanıştım. Daha film biter bitmez, sinemadan Pina’yı aradım: “bununla yapabiliriz!” başlangıç itkisi bu oldu. Böylece 2009 sonbaharı için planlar yapmaya başladık.
Waltz:
Pina 3-D’yi gördü mü?
Wenders:
Hayır. İlk denemeleri, tam bir fikir vermedikleri için ona izletmedim. insanlar kartondan makasla kesilmiş gibi iki boyutluydular ve hareketler kesik kesikti. 2008’den itibaren stereographla birlikte ilk testleri yapmaya başladım. Pina, 3-d’nin nasıl sonuç verdiğini kendi dansçılarının çekimlerinden görmek istiyordu. Wuppertal’de 2009 Temmuz’unda büyük çaplı bir test yapmayı planlamıştık. Pina büyük bir beyazperdeden seyredecekti. her şey hazırdı. Ve haber geldi: tahmin bile edilemeyecek bir şey olmuştu! Pina artık bizimle değildi!
3-d’yi sadece benim anlatımımdan, bu tekniğin ilerde gelişeceği ümidimden biliyordu. Ama o zamanlarda daha teknik gelişmemişti. Üç boyut etkisi mekânda yaratılabiliyordu ama hareketlerde sorun vardı. Bir dansçı kolunu hareket ettirdiğinde bir hint tanrısı gibi gözüküyordu: dört kollu! Sinemada 3-d başta sadece animasyonlar ve korku filmlerinde kullanılıyordu. Pina’yı seyretmeye götürmeyi isteyebileceğim “avatar” 2009 aralık’ında vizyona girdi. Biz o tarihte çoktan çekimlere başlamıştık. Biz bu yeni medyumu doğal ve zarif sonuçlar elde edilebileceği kadar geliştiği ilk anda kullanmaya başladık ki Pina’ya verdiğim sözü ancak böyle tutabilirdim.
Waltz:
Bence bu film Pina’nın da hoşuna giderdi, çünkü o her zaman en yeni olanı denemişti. Ama filmin çok fazla frontal (cephesel) çekilmiş olduğunu düşünüyorum. Pina’nın perspektifini (bakışını) korumak mı istedin? Bu arada, seyirciler başka bakış açıları da hissediyorlar; arkadan, yandan.
Wenders:
Sen bir dereceye kadar dansçılarının, izleyicilerin etrafını çevirmelerine izin veriyorsun, bu sayede her yönden görülebiliyorlar. Pina’da cephesel bakış çok baskındır, onun dileği her zaman şu olmuştur: bana arkadan gösterme! Tabii ben bunu Pina’nın kendisinden daha fazla içselleştirdim; özellikle de sahne kayıtlarını yaptığımız yapıtlarda. Sadece “Bahar Ayini”nde bir kere ters çekime cesaret edebildim -ve hemen hayalimde Pina’dan beni bağışlamasını diledim. Yaşasaydı sanırım bana izin verirdi. 2010 yazında ikinci ve üçüncü blokları çekerken, artık sahnemiz yoktu. Bunun üzerine bütün soloları büyük bir özgürlükle dış mekânlarda, kentte çektik.
Waltz:
Yani bu Pina ile birlikte karar verdiğiniz bir şey değil miydi?
Wenders:
Onunla dünya üzerinde seyahate çıkacaktık; güney Amerika’ya, Asya’ya turnelerde ona eşlik edecektim. Onunla Wuppertal’de de çekimler yapmak istiyordum; halkı, insanları nasıl gözlemlediğini kaydetmek istiyordum. Zaten bu Pina’nın da esinlerinden biriydi; bu kentteki insanlar; Pina’nın ifade ettiği gibi Wuppertal “tatil kasabası” değildi. Ben onu çalışırken, provalar sırasında ve özellikle gösterilerin ertesi günlerinde düzeltmeler yaparken kaydetmek istiyordum.
Waltz:
Ama bu bayağı nazik ve hassas bir an olabilirdi. Yani dansçıların soloları çok sonraları mı dahil edildi filme?
Wenders:
Sololar başta programda yoktu. Pina benim başkahramanım olacaktı. ama hiç bir zaman biyografik bir bakış açısıyla değil tabii ki; Pina kendisi hakkında bir film istemiyordu; sadece işi hakkında olsun istiyordu. Şimdi biz bunu, başka bir şekilde de olsa gerçekleştirmeye çalıştık.
Waltz:
Komik bir şekilde, yeni teknikle mekânları deneyimlemek için dış mekân çekimlerinin daha uygun olduklarını, sahne sekanslarının 3-D’de çok fazla steril kaldığını düşünüyorum. Bedenleri hissedebildiğim dış mekân çekimlerine kıyasla, sahne sekanslarında benim için filmin temel değeri kayboluyor. Bedene dair tekstür ve duygu dijital teknolojide kayboluyor. Ben kendi işlerimde mekânı hissetmek için kavga veriyorum, çatışma yaratıyorum.
Wenders:
Bu teknik sinemada yok ama. Zira sadece iki dijital kamera bir piksele kadar tamtamına senkronize olabiliyorlar. Neticede, hızlı hareketin akıcılığını sağlamak için elimizdeki gizli silahtı bu. Tekrar film gibi gözükmesi için teknik olarak çok fazla şey yaptık; örneğin hareketin netlik ayarını hesap ettik ya da daha yavaş bir shutter ile çekim yaptık. Filmin yumuşaklık ve sıcaklık etkisini, becerebildiğimiz kadarıyla, yapay olarak yarattık.
Dış çekimler sırasındaysa artık bayağı tecrübe kazanmıştık -ve tekniği daha da iyileştirdik. Bir prototipimiz olsa da artık daha esnek donatılarla çalışabiliyorduk. Dansçılarla dış mekâna, kente inerken; Pina’nın kendisinden, çektiği “die Klage der Kaiserin” filminden esinlendik. Maalesef bu filmi çok az insan biliyor. Ama haklısın; bu onunla önceden konuşup anlaştığımız bir konu değildi. Arkada bıraktığı büyük boşluğu doldurmak zorundaydık. Sadece yapıtlarını kaydetmek filme dönüşemezdi. Bu ancak dansçılarla başarılabilirdi ve; Pina’nın kendi çalışma metodu olan soru sorma ve dansçıların bu sorulara hareketlerle cevap vermesi şeklinde olabilirdi. Tam da bu tarzda, dansçılara sorular yönelttik.
Waltz:
Peki devamı nasıl geldi? Sahneler dansçılar tarafından mı önerildi?
Wenders:
Evet, bunlar farklı yapıtlarında dansçıların Pina’yla hatıraları, onunla önemli karşılaşmaları, onun dansçılarla beraber çalışarak ürettiği anlar. Ve tabii dansçıların onu çok yakınlarında hissettikleri anlar da var. Hiç bir şey doğaçlama yapılmadı; her şeyde Pina’nın bakışı bulunmaktadır. Dansa dair olanı tabii ki ben hiç bir şekilde değerlendirmedim, sadece dans parçalarının sinemasal olarak en iyi kendisini gösterebileceği mekânları belirledim.
Waltz:
Bu oldukça güçlü bir şekilde hissediliyor. Belli ki bunlar çok temel, derin anlar; Pina’nın dansçılarıyla olan ilişkisinin portresi. Bu beni çok etkiledi. Güçlü bir şekilde adanmışlık hissediliyor ve topluluğu ile artık olmayan Pina’nın arasındaki sevgi.
Wenders:
Hazırlık aşamasında topluluğun günümüzdeki bütün dansçılarıyla ve aynı zamanda başlangıç dönemindeki nesilden bir sürü dansçıyla da ayrı ayrı saatler boyu sohbet ettim ve notlar tuttum -ama filme çekmedim. En yaşlıları 60’ın üzerindeler, en gençleriyse 20’lerinin ortalarında. Bu gerçekten çok ilginç bir “insanlık durumu”; kendini Wuppertal’de bulmuş dünyanın dört bir yanında dansçı. Sende de aynı şey geçerli Sasha; bir sürü farklı ülkeden dansçılarla oluşmuş gezegenden bir kesit. Ve birçok başka şeyin yanında Pina’nın dans konusundaki en büyük hizmeti, dansı klasik balenin idealleştirilmiş figürlerinden kurtarıp sıradan insana kazandırmış olması.
Waltz:
3-D tekniğinin çekiciliği sayesinde normal olarak dans seyretmeyecek olan insanlar sinema gidecekler.
Wenders:
Ama tam da bu beklentinin üzerine oynamak istemedim. Atraksiyon dans olmalıydı, teknik değil! 3-d beni cennete ulaştıran incecik bir köprü gibi sadece araç olmalıydı. Olabildiğince yumuşak ve kendisini görünmez kılacak şekilde olmalıydı. Ve tabii gözleri rahatsız etmemeliydi. Filmin başında salona doğru hafifçe eğilen perde seyircileri sadece azıcık okşamalıydı; 3-D’den “fişekler” yaratmak istemiyordum. Hiç bir şekilde zorlayıcı ve yorucu olmamalıydı; Pina’nın hoşuna gitmezdi.
Waltz:
Ben de sinemayı bir medyum olarak seviyorum; işlerimi belgelemek ve ileriye taşımak için. Ama böylesi benim için de yorucu olurdu. Doğrusu ben en çok süper 8’i seviyorum; tam bitmiş bir şey olmaması, sadece yardımcı araç olması. Ama tabii bu tam bir kırılma. Biz de “Zweiland” ve “Allee der Kosmonauten”i filme çekmek istiyoruz; dansçılardan dolayı; çünkü ilerde bir gün artık sarı mini eteklerin içinde duvarlara tırmanmak istemeyeceklerdir. Tam da bu işlerim için 3-D’yi ben de hayal edebiliyorum.
Wenders:
Senin sahnelemelerin de zaten kendi içlerinde oldukça “mekânsallar”.
Waltz:
Kamerayla içine girmeyi, içinde dolaşmayı tercih ederim, bu sayede seyirci sahnenin bir parçası haline gelebilir. Ben her zaman teknik ile mesafeli olmuşumdur. Ve ayrıca, montajı daha fazla heyecan verici bulurum; o noktada tekrar yaratıcı olma imkânı doğar çünkü.
Wenders:
Montaj konusunda “Pina”da gerçekten uygulayarak öğrendik. Gençlik araştırır! 3-D’de montaj yapmayı sıfırdan öğrenmek zorunda kaldık. Piyasada bu konuda bizi yönlendirecek birileri yoktu. İki boyutta tereyağı keser gibi kurgu yapmaya imkân veren teknik, burada işlemiyordu. Montaj masasında hiç bu kadar uzun süre kalmamıştım; 14 ay!
Waltz:
Ben de bundan korkabilirdim.
Wenders:
Tabii biz daha çekim aşamasında montaj yapmaya başladık. Nasıl gelişeceğini görmek zorundaydım, çünkü sonradan tekrar çekme şansım yoktu. Dolayısıyla dış mekân çekimlerine başlamadan önce sahnede kaydını yaptığımız yapıtların hepsinin montajını bitirdim. Pina, yapıtlarının “geleceğe iyi ve doğru aktarılmasını” isterdi. Biz de bu dört sahne yapıtını baştan sona hem 2 hem 3 boyutlu olarak bitirdik.
Waltz:
3-boyutlu filmler çekmeye devam etmek istiyor musun?
Wenders:
Kesinlikle! Bu tekniğe daha yeni tam olarak hakim oldum. Ayrıca “mekân araştırmasına” da imkân verecek şekilde bu teknikle hikâyeler anlatmayı mutlaka denemek istiyorum. Dans zaten 3-D’ye ideal bir şekilde uyuyor. Dansçılarla da çalışmaya devam etmeyi çok isterim. Şu son 1,5 yılda onlarla aramda çok güzel bağlar oluştu. Sadece -nasıl olacaksa- imkân yaratmam lazım; onlar için koreografi yapamayacağıma göre.