Seçimler Yaklaşırken

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Zafer Diper

Seçimler yaklaşıyor. Kürsülerde tek kişi görüyoruz: önder. Konuşuyor, anlatıyor, oynuyor. Tek kişilik oyunlar geliyor usuma. Siyasetçiler istedikleri gibi konuşuyorlar bu tek kişilik gösterilerinde özgürce. (Ama yazarlara çizerlere sanatçılara gelince, yok mu ya… İnsan haklarından, işkencelerden söz eden tek kişilik kimi oyunlarımı az mı engellediler, yasakladılar?!  Ve biri hakkında tam on üç dava açmadılar mı?! Ve başkalarına da bu uygulamaları yapmadılar mı?!)

Seçimler yaklaşıyor. Kocaman açık alanlar. Tiyatrocuların salonlarında yıllarca göremeyeceği izleyici o gün o saat orada, o tek gösterimde toplanıyor.

“Tek kişilik oyunlar en zorudur…” diyor Prof.Dr.Ayşegül Yüksel : “Tiyatrodaki deneyimini ve birikimini değerlendirmek isteyen sanatçılar için de büyük bir fırsattır tek kişilik oyun; eğer olası ‘tehlike’leri göze alabiliyorlarsa… (…)Tiyatromuzda seyirci karşısına tek başına çıkma hünerine bağlanmış ‘marifet erbabı’ sıkıntısı yoktur dersek, pek de abartmış sayılmayız…” 

Eylemsel olarak kısıtlanmışlığı varsa da söylevcinin o dar kürsü alanında; tonlamalar, vurgulamalar, jestler, mimikler olanca çokluğu ve büyüklüğüyle yer alıyor bu gösterilerde.. Bir açık hava toplantısını izlerken “Sahnedeki oyuncular üzerine ne düşünüyorsun?” diye soruyorum bir sanatçı dostuma.  “Ne oyuncusu?” diye soruyor. Kürsü bölgesini, o yükseltiyi sahne olarak ele almasını ve onu aşağıda izleyen kitleyi de izleyici olarak düşünmesini istiyorum… “O zaman gerçekten çok benzemiyor mu bu iki olgu birbirine?”  “Ama ben tiyatroda güzel şeyler izliyorum!” diyor ve ekliyor: “Oysa bu alanlarda kandırmacaya yönelik bir amaç var.”  “Tiyatro da bir kandırmaca değil midir?” diye soruyorum. Kızarak bakıyor bana: “Bir de bunu sen söylersen! Sanat bir kez insana insan olmayı öğretir. Dünyada ne olup bittiğini gösterir. Olup bitenlere karşı ‘dur, bir düşün bakalım’ der. Bir karşı duruş almayı önerir…”  “Ama bu anlatıcılar,” diyorum, kimileyin karşılarındakini eleştirmek, onlara yüklenmek için ‘tiyatro çeviriyorsun, tiyatro yapıyorsun’ gibi hiç de bilimsel olmayan deyişlerle tiyatronun bir kandırma aracı olduğunu savlamış olmuyorlar mı?”  “O başka. Sen git onlara sor bunları.” diyor ve sürdürüyor: “Hem baksana bana, sen de bir sanatçı değil misin?”  “Eh, öyle diyorlar.”  “Neredeyse sanki onları savunuyorsun gibi bir izlenim doğuyor bu yaklaşımınla.”  “Nerden çıkardın bunu!” diyorum, “Ben bir şeye yaklaşmıyorum; düşünüp tartışmak istiyorum! “  “Tartışılacak bir konu yok!” diyor. “Halkla oynuyorlar, milleti kandırıyorlar, o kadar. Sanatçılar bunu yapmaz! Cambaz bunlar, cambaz!”  ” “Doğrudur da, ben de şey diyorum o zaman… Bir ipte iki cambaz oynamaz.”  “Bu da ne şimdi? Sanatçı cambaz mı oldu ?”  “O anlamda, ‘uyanık’ anlamında değil, ‘oyunsal’ temelinde ele alıyorum. O oynuyorsa bir siyasetçi olarak, sanatçı da oynuyorsa bir oyuncu olarak…”  “Aynı ipin üzerinde ha?”  “Sözün gelişi,” diyorum, “hani deyişimiz var ya…” “Çıldırtma beni! diyor, “Nereye varacaksın var da söyle..”  “İp,” diyorum, “ipi düşünmeli biraz.”  “Nesini?”  İpi iki uçtan tutan kim?” “Ne olmuş?” diyor, “diyelim ki halktan birileri.”  “İki uçtan diyelim ki o halk…”  “Ay, ay,” diyor sinirli, “yani yazıyorsun da yazıyorsun…”  “Ama anlatabilmem için benzetme yapmam, örneksemem gerekmiyor mu?”  “Peki?”  “Halktan biri, hani o ipi ucundan tutan, bir sallayıverse şöyle…”  İşte bu hoşuna gidiyor: “Siyasetçinin dengesi bozulup güm aşağıya!”  “İyi de…” diyorum, “İpin üzerindeki, ikincisi, sanatçı, ona ne oluyor? O da güm diye aşağıya o zaman?”  “Yani siyasetçiyle sanatçı birlikte dengede durmak mı zorundalar o ipin üzerinde? Bunu mu demek istiyorsun?”  “Öyle demek istemiyorum!”  “Bana bak,” diyor, “ben de yazayım o zaman: önce ipi sallayan yok; ikincisi, bir sallansın kim düşer kim kalır o zaman anlarız değil mi? Üçüncüsü; ikisi de aşağıya düşmüşlerse, ki halkın içine, orada bakalım sonrasına… Ve dördüncüsü; biliyor musun çok sıkıldım senin şu felsefelerinden!”   

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Zafer Diper

Yanıtla