Mehmet Zeki Giritli
Bu sezon boyunca seyrettiğim oyunlardaki ortak eleştiri noktam, bütün oyunların çok fazla kentli olması, sadece kent insanına hitap edip sadece bu grubun sorunlarını dile getirmeye çalışmasıydı. Hatta öyle ki, çoğu genç tiyatro oyunu yazarının, başka bir dilden çevrilmiş gibi yazılmış oyun denemelerini seyretmek zorunda da kaldık. Bu, öyle bir dereceye geldi ki Türk oyun yazarlarının yeteneklerinden ve dil kullanımından ciddi anlamda şüpheler duymaya başlamıştım, ta ki sezonun sonuna doğru Krek yapımı, Berkun Oya imzalı “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” oyununu seyretme fırsatını yakalayıncaya kadar.
Krek, ne yazık ki geç tanıştığım tiyatro topluluklarından bir tanesi ve bu anlamda kendimde bir eksiklik de hissediyorum. Çok daha uzun zaman önce bu grubu takip etmeye başlamalıydım. 2010 yılından bu yana çalıştığım okulun kampusüne sahnelerini taşımış olmalarından dolayı, çok daha yakından takip edebilir hale geldim. En son da geçen Cuma “Güzel Şeyler Bizim Tarafta”yı seyrettim. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki oyun, bu sezon takip etmiş olduğum genç tiyatro toplulukları arasındaki en iyi prodüksiyon. Öncelikle tüm oyunculuklar çok iyi. Tabii ki içimi kıskançlıkla dolduran Bartu Küçükçağlayan’ın performansı biraz daha ön planda ama zayıf halka diyebileceğimiz bir oyunculuk performansı yok. Bunun yanında beyaz ağırlıklı dekor kullanımı çok hoş bir hava yaratmış sahnede. Kitaplıktaki kitapların hangileri olduğunu da çok merak ettim ama sandalyemin konumundan dolayı bu ayrıntıyı göremedim. Ama oyunu asıl güzel kılan özellik, aslında başka bir yazar ve yönetmenin elinde çok klişe gibi durabilecek bir konuyu, çok farklı bir şekilde işleyerek, mesajını kör gözüm parmağına yapmadan seyirciye aktarabilmesi. Bunu yaparken de sahnede sadece kentli insana değil, farklı kesimden bir grubu temsil edebilecek bir karaktere de yer açması ki bu daha önce de belirttiğim gibi diğer topluluklarda pek göremediğim bir durum. Bu anlamda Berkun Oya’yı duyarlılığından ve bu gruplar arasındaki yaşam ve anlayış farklılığını, hiçbir tarafı tutmadan yansıtabildiğinden dolayı tebrik etmek gerekiyor. Darısı diğer yönetmenlerin ve yazarların başına. Gelelim oyunun ve salonun zayıf noktalarına:
- Çoğu eleştirmenin pek hoşuna giden ve çok yenilikçi bulunan kulaklıkla oyunu dinleme modelini çok benimsediğimi söyleyemeyeceğim. Açık konuşmak gerekirse oyun boyunca o kulaklıklardan çok rahatsızlık duydum ve çıkarıp atmak istedim. Bunun yanında, grubun daha önceki açıklamalarından anladığım kadarıyla dış seslerin etkisine maruz kalmamak için böyle bir yöntem benimsemişler ama dış sesler yine bütün rahatsız ediciliğiyle duyuluyordu, o yüzden kulaklık kullanımı amacına ulaşamamış ve çok fonksiyonel olmamış.
- Son zamanlarda çok popüler olan numarasız yer sisteminin kesinlikle yanlış ve haksız bir durum olduğunu düşünüyorum. Yerlerimizi bir ay öncesinden ayırtmamıza rağmen, oyuna çok erken gelemediğimizden en arkada, çok rahatsız bir yerde, önümüzdeki seyircilerin kafalarının arasından gördüğümüz kadarıyla oyunu takip edebildik. Numarasız yer düzeninden acilen vazgeçilmeli ki biletini önceden alan seyirciye haksızlık olmasın.
- Oyunculukların çok iyi olduğunu söylemiştim ama Orhan’ın sevgilisinin baştaki ağlamaları ve Ayşe’nin monologları daha kısa tutulabilirmiş. Bu bölümlerde seyirci oyundan kopabiliyor.
Son söz olarak, bu sezon kaçırılmaması gereken oyunlardan birisi “Güzel Şeyler Bizim Tarafta”. Gidin görün. Arkasından Tamirane’de bir şeyler yudumlayıp oyunun analizini yapın. Hatta 10 parmağında 10 marifet Bartu’nun grubunun konserine kalıp, bir de müzik sahnesinde izleyin kendisini. Türk tiyatrosunun geleceğine olan güveniniz biraz daha artacaktır.