Verda Habif’in, Wim Wenders’in yönettiği “Pina” filmi üzerine kaleme aldığı, 18 Mayıs 2011’de Şalom Gazetesi’nde yer alan yazısını yayımlıyoruz.
İki haftadır vizyonda Pina adlı film gösteriliyor ve zannediyorum gösteri sanatlarına ilgi duyan herkes bu filme gitmiş veya ondan bahsedildiğini duymuştur. Wim Wenders’in yönettiği Pina’da, gösteri dünyasının 2009 yılında kaybettiği Alman koreograf Pina Bausch’un ve topluluğu Wuppertal Tanztheater’in serüveni onunla yıllarca beraber çalışmış olan dansçıların gözünden aktarılıyor. Bu sıradan bir belgesel değil, sözcükler yerine bedenler ifade ediyor, dans konuşuyor.
Pina’yı dünya sahnesi kadar İstanbullular da iyi tanır. Özellikle 2002 yılında Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde gösterilen ve geçtiğimiz yıl İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı etkinlikleri arasında yeniden Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda sahnelenen Şehirler projesi kapsamında gerçekleştirdiği İstanbul’a dair gösterisi Nefes’i duymuşsunuzdur. Ondan önce de 1998 yılında Cam Temizleyicisi adlı gösteri ve 2000 yılında ise Masurca Fogo Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin konuğu olmuştu.
1940’da Solingen’de doğan Philippine Bausch küçük yaşta baleye başlar. On dört yaşında Essen’de dışavurumcu koreograf Kurt Jooss’un öğrencisi olur. 1958’de DAAD bursuyla gittiği New York’ta eğitimine devam eder. Almanya’ya döndüğünde bir süre Kurt Jooss ile çalışmaya devam eder. Daha sonra, 1973’te Wuppertal Balesi’ne başkoreograf olarak atanır ve topluluğun adını Wuppertal Tanztheater (Wuppertal Dans Tiyatrosu) olarak değiştirir. Öldüğü 2009 yılına kadar üretmeye devam eden koreograf dünyada dansın niteliğini değiştiren sanatçılar arasında en önemli isimlerden biridir.
Pina ve Yapıtları
Pina’nın yapıtlarında gündelik hayattan alınmış jestlerin sentetize edilerek estetik ifade araçlarına dönüştüğünü görürüz. Dansçılar genelde dekor ve sahne tasarımına ait dışsal öğelerin koşulları nedeniyle maruz kaldıkları mücadeleler tarafından dönüştürülürler. Tepeden akan sular, sahne tabanını kaplayan toprak veya karanfiller, dans ettikleri alanı dolduran masa ve sandalyeler birer dansçı gibi onlara eşlik eder. O, toplumsallaşmış bedenin hikâyelerini anlatır… Yapıtlarında en çok insan ilişkileri, cinsiyet ve iktidar temalarına rastlarız. Etkileyici sahne tasarımları ise bu temalara eşlik ederek oldukça yoğun bir atmosferin ve enerjinin sahneden seyirciye doğru akmasına aracılık eder.
Dans ile Tiyatro Arasındaki Paslaşmalar
Pina Bausch için dans tiyatrosunun annesi denir. Dışavurumcu dans akımını benimseyen çağdaşları ile birlikte dans tiyatrosu tanımlamasını ortaya atarak önce Almanya’da daha sonra da tüm dünyada dansa dair konvansiyonların yıkılmasının öncülerinden biri olmuştur. Tabiki, egemen kuralları yıkan her sanatçı gibi ilk başlarda Pina’nın yapıtları oldukça fazla tepki almıştır. Egemen dans biçimi olan balenin kriterleri açısından değerlendirildiğinde onun gösterilerinin dans olup olmadığı tartışılmıştır. Halbuki Pina, ondan öncekiler ve çağdaşları, hareketin ve bedenin tüm ifade olanaklarını araştırarak dansın gerçeklikle ilişkisini ve niteliğini değiştirmişlerdir. Dünya bunu çok geçmeden kabul etmiştir ve özellikle Pina Bausch ismi bir marka haline gelmiştir.
Pina Bausch yapıtları sadece dansın ve hareketin niteliğini değiştirmeleriyle değil sahnelemelerinde kullanılan tiyatral öğelerle de dikkat çeker. Zaman zaman diyalogların ve metnin kullanılması, gündelik hayattan alınan jestlerin ve nesnelerin dansa eşlik etmesi ve sahne tasarımlarının niteliği tiyatro disiplinine ait öğelerin dans ile paslaştığı Pina’ya özgü bir estetik dünyanın tanımlayıcı özellikleridir. Seyrettiğiniz gösterinin “bir Pina Bausch yapıtı” olduğunu hemen anlarsınız.
Pina’nın çalışma yöntemi de kendine hastır. Koreografi yapım sürecinin niteliğini değiştirir. Bir yapıt üzerine çalışırken dansçılarına çeşitli sorular yönelterek bu sorulara içlerinden geldiği gibi, herhangi bir şekilde (hareketle, sözlü olarak veya susarak) yanıtlar vermelerini ister. Daha sonra bu doğaçlamalar arasından seçtiği parçaları bazen çoğaltarak bazen tekrarlatarak, bir araya getirerek bir tema çerçevesinde birleştirir. İcracılarının katkılarıyla ortaya çıkmış eserlerdir onun yapıtları. Herkesin ruhundan bir parça taşıyan ve Pina’nın ruhunu yansıtan…
Pina’dan Kalan Unutulmaz Anlar
Youtube’u açarsanız Pina Bausch yapıtlarından sayısız sahne var. Örneğin, ‘Cafe Müller’de Pina Bausch’un bizzat kendisinin ince ve güçlü bedeniyle dans ettiği sahneye rastlayabilirsiniz. Onun dansında ölüm ile yaşam arasındaki çelişki sanki en güçlü ifadesini bulur. Yine aynı eserde sürekli hızlanarak tekrar edilen bir haraket dizgesi vardır: Erkeğin kucakladığı kadın aynı anda yere düşer ve düşer düşmez kalkıp ona sarılır ve tekrar kucağına atlar ve tekrar düşer… Sevgi, şiddet, kadın, erkek bütün karşıtlıklarıyla bu tekrardadır. Ya da Pina’yı seyredin. Onun unutulmaz sahnelemelerinden parçalar görebilir, onun dünyasına bir nebze tanık olabilirsiniz.