Ayşe Selen
Tiyatrotem’in elektronik posta kutusuna Sarıyer Belediye Tiyatrosu şenlik daveti konulu bir posta geldiğinde, bu konulardaki birikmiş yorgunluğumun etkisiyle “yine hangi iş bilmezler şenlik yapmaya kalkıştılar acaba?” diye düşündüm kendi kendime. Karşılıklı bir dizi yazışma ve telefon görüşmesiyle dolu bir sürecin ardından, Sarıyer Belediye Tiyatrosu Nejat Uygur Sahnesi’nde geçirdiğim bir Hıdrellez Günü’nden sonra bu peşin hükmümden dolayı yerler yarıldı da ben yerin dibine girdim.
Sarıyer’in ana caddesi üzerinde şirin bir binanın içinde bulunan tiyatrodan içeri 5 Mayıs sabahı saat 10’a doğru girdim. Önce 7 – 12 yaş grubu insanlarla iki saatlik bir atölye yapacaktım. Hazırlığımı bitirdiğimde 16 kişi çalışma yapmak üzere gelmişti bile. Tanışma, ısınma, ses çalışmaları, konsantrasyon ve beden koordinasyonu üzerine oyunlar derken ilk saatimizin nasıl geçtiğini anlamadım(k) bile. Beş dakikalık bir moladan sonra genel olarak kukla kavramı üzerinde durduk. Kukla çeşitlerinden söz ettik. Nesneleri kişileştirme ve dönüştürme konusunda çalışmalar yaptık. Üç gruba ayrılan katılımcılar verilen on dakikalık sürede nesnelerle kısa bir hikâye anlattılar/oynattılar. En son olarak gölge oyunu tasvirleri üzerine uygulamalı bir çalışma yaptık. Tasvir nedir, nasıl yapılır, nasıl oynatılır gibi konular üzerinde durduk. Küçük bir kapanış oyunuyla atölyemizi bitirdik.
Öğle arasında kumanyalar geldi: peynirli sandviç, meyva suyu ve kek. Sade ve doyurucu!
Öğleden sonra 18 yaş ve üzeri insanlarla yine iki saatlik bir atölye çalışmamız vardı. Pırıl pırıl 22 kişi atölyeye katılmak üzere oradaydı. Yine tanışma, ısınma, konsantrasyon ve beden koordinasyonu üzerine oyunların ardından verili eylemler ve durumlar üzerine tekli/ikili/üçlü çalışmalar yaptık. Katılımcılardan gelen zengin öneriler atölyeyi neredeyse kendilerinin yönlendirmesine yol açtı. İkinci saatimizde masa üzerinde doğrudan oynatılan üç boyutlu kukla üzerine uygulamalı bir çalışma yaptık. Ve daha önce yaptığımız oyuncu- rol ilişkisi ise oynatıcı – kukla ilişkisi arasındaki benzerlikler üzerinde durduk. Çalışmanın sonu yine gölge oyunu tasvirleriyle oldu. Tasvirlere “can vermek”, “nefes üflemek” kavramları üzerinde durduk ve gelenekselle olan ilişkimiz hakkında kafa yorduk. Yine küçük bir kapanış oyunuyla atölyemizi bitirdik.
Her iki atölye neşe içersinde ve verimli geçti; yeni ilişkiler, yeni arkadaşlıklar kuruldu, yeni ufuklar açıldı. En önemlisi, bundan sonra birlikte yapabileceklerimiz konusunda fikirler çıktı ortaya ve hemen uygulamaya konabilmesi için harekete geçildi; kısacası “yaptık, bitti” atölyeleri olmadı.
Akşam saat 20.00’de aynı salonda Beraber ve Solo Şarkılar adlı oyunumuzu oynadık. Salon tıklım tıklım doluydu; seyirci o kadar coşkuluydu ve kendini öylesine seyir zevkine bırakmıştı ki olağanüstü bir gösterim oldu. Bir keresinde bir gazeteci arkadaşımız “yaptığınız tiyatroyu tek bir cümleyle tanımlayacak olsanız, ne derdiniz?” diye sormuştu; biz de öyle bir cümle bulamamış, ama o günden sonra üzerinde düşünmeye başlamıştık. İlerleyen zaman içerisinde Şehsuvar şu cümleyi önermişti Tiyatrotem için: “Seyircinin ‘ben olmasam, onlar o oyunu öyle oynayamazdı’ diyeceği bir tiyatro yapmaya çalışıyoruz!” Ortağıma katılıyorum. İşte 05.05.2011 günü Sarıyer Belediye Tiyatrosu Nejat Uygur Sahnesi’nde oynadığımız oyun o seyirci olmasaydı öyle oynanamazdı!
Sarıyer’de geçirdiğim bütün gün boyunca, ilk andan başlayarak oyundan sonra toparlanıp bize tahsis ettikleri araca bindiğimiz ana kadar her aşamada bize yardımcı olan, zoru kolaylaştıran, hep apaydınlık, güler yüzlerini gördüğümüz, bizi “krallar gibi” ağırlayan gençlere çok ama çok teşekkür ederiz. Birini bile unutursam kahrolurum diye adlarını tek tek anmıyorum; onları hiç unutmayacağız. Istanbul Ahırkapı Şenlikleri iptal olmuş, ne gam; ben hayatımın en güzel Hıdrellez Şenliği’ni yaşadım.