Boris Vian’ın kendi deyişiyle, “saygıdeğer” tiyatroların görkemli sahnelerinde sergilenmeyecek bir oyun, Generallerin Beş Çayı. Oyun, savaş gibi ciddi ve kutsal bulunan bir olayın aslında nasıl bir ‘kurmaca’ olduğunu kara bir mizahla anlatıyor. Oyunda, iktidar ve güç kavramları bir çay partisinde alaşağı ediliyor. Kabullenilen ve gerçekliğine inanılan değerleri altüst eden oyun, kurgulananın nasıl bir anda gerçek olarak dayatılabileceğine mizahi bir dille yanıt veriyor.
Oyunun Yönetmeni Yüce Armağan Erkek’le Tiyatro Ayakbağı’nı, niçin bu oyunu seçtiklerini ve oyunun güncelle ilişkisini konuştuk.
Tiyatro Ayakbağı’nı ne zaman kuruldu, nasıl bir grup?
Tiyatro Ayakbağı, 26 Eylül 2005 yılında daha önce çeşitli üniversite tiyatrolarında amatör olarak tiyatro ile uğraşmış insanların kurduğu bir grup. Herhangi bir kurumdan bağımsız, kendi ayakları üzerinde durmuş ve halen de durmakta olan, yarı-profesyonel (sanırım bu tanımı açmak lazım: bilet satarak tiyatronun mali işlerini yürüten ama bünyesinde çalışanların geçimlerini sağlamak için başka işler yaptığı bir yapı) bir tiyatro.
6 senelik süreçte, Dürrenmatt’ın ‘Uyarca’ oyunu ile yolculuğumuza başlayıp, Shakespeare’in ‘Fırtına’, Büchner’in Woyzeck, Dario Fo’nun ‘Ödenmeyecek Ödemiyoruz’ ve ‘Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü’ oyunları ile seyrimize devam ettik. Bu sene de Boris Vian’ın ‘Generallerin Beş Çayı’ adlı oyunu ile perdelerimizi açtık.
Nasıl bir duruşu var Tiyatro Ayakbağı’nın?
Sanırım şu söz bunu çok güzel anlatıyor: “Politika ile tiyatro yapılmaz, ama tiyatro ile çok güzel politika yapılır.” Bu sözden yola çıkarak, ortaklaştığımız ve güncel olarak geçerliliği olan sorunlara yoğunlaşıp, bu dertlerimizi tiyatro yolu ile izleyicilerimize iletmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de seyirciye üstten bakmadan, samimi ve anlaşılır bir şekilde, ders vererek değil soru işareti bırakarak bir şeyler söylemeye özen gösteriyoruz.
Niçin Boris Vian ve ‘Generallerin Beş Çayı?’
Benim bir huyum vardır. Kitapevlerine girdiğim zaman, tiyatro kitaplarının önünde durup dakikalarca yeni bir yayın çıkmış mı, yeni oyunlar yayınlanmış mı diye göz gezdiririm. Boris Vian’a orada rastladım ve yayımcının Boris Vian ile ilgili yorumu çok ilgimi çekti.
Oyun araştırma sürecinde de Devlet Tiyatroları’nın arşivinden Boris Vian’ın İmparatorluk Kuranlar yahut Schmürz oyununu inceledik. Yazarın bakışını ve oyun düzenlemesini grup olarak çok beğendik, ama oyun anlamında dertlerimiz ile çok örtüşmüyordu. Bu noktada da yazarın diğer oyunlarını incelemeye aldık. Sonunda da ‘Generallerin Beş Çayı ‘ ile karşılaştık. Oyun hem alt metin, hem de olay örgüsü olarak bizi çok heyecanlandırdı. Dünya gündemini özellikle şu son yıllarda çok meşgul eden savaşlar ile güzel bir bağlantı yakaladığını gördük. Sadece bu da değil. Devletlerin işleyişlerine, bakış açılarına ve içlerinde dönen oyunlara da mizahi bir dille dokunduğunu gördük. Bunların üzerine bir de kendi yorumumuzu ekleyerek sahneye taşıdık. Bu arada bu oyun ile bizlerin tanışmasını sağlayan ve bize sahneleme aşamasında desteğini hiç eksik etmeyen oyunun çevirmeni Ayberk Erkay’a da teşekkürü bir borç bilirim.
Oyun her ne kadar ilk bakışta politik olarak görünmese de içerdiği ve irdelediği kavramlar açısından aslında son derece politik bir duruşu var. Oyunun güncel ile olan ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle öyle, kendinizi oyunun güldürüsüne kaptırdığınız zaman, oyun absürd karakterler ve absürd bir durum üzerinden ilerleyen bir komedi gibi gözüküyor. Ama biraz daha derinlere indiğiniz takdirde karakterlerin statüleri ve içinde bulunulan durumun ciddiyeti oyunu politik bir çizgiye taşıyor. Boris Vian’ın önemi de burada ortaya çıkıyor sanırım. Oyun, 1951 yılında II. Dünya Savaşı sonrasında yazılsa bile, devlet politikalarının ve diplomatik stratejilerin o günden bugüne çok da değişmediğini ve çarkın halen aynı şekilde döndüğünü bize çok güzel anlatıyor. Büyük devletlerin, demokrasi, barış, özgürlük gibi kavramların arkasına saklanarak halklara zulüm yaşatmasının temelinde yatan asıl nedenlere ışık tutuyor. Bu noktada da oyun, son Libya Savaşı onun öncesinde Amerika’nın Irak’ı işgali gibi insanlık tarihine leke vuran olaylarla birlikte halen güncelliğini koruyor diyebiliriz.(Sevi Emek Önder)