Bosna savaşından sonra Balkanlar’dan neredeyse tamamen savaşın çektirdiklerini dert edinen oyunlar çıkmaya başladı ki çok normal. Bizim tiyatromuz (özellikle ödenekliler) bu oyunlara neden bu kadar sardırdı, o bir muamma. İstanbul DT’nin ‘Bedensiz Kadın’ı da bu furyadan. Burada savaşta işlediği suçlardan dolayı vicdan azabı çeken kanser hastası bir adam var (Reha Özcan), amacı, ruhunu temizlemek için, hayatının mahvolmasına katkıda bulunduğu bir kadına (Ahenk Demir) yardım etmek. Fahişelik yapan kadın adamın annesiyle birlikte yaşadığı eve geliyor ve olaylar trajikomik, biraz durağan biraz da sıkıcı biçimde ilerliyor.
Sorun, oyunda aslında. Çok ‘formülize’ ve sıradan bir metin. En ufak bir deha kıvılcımı yok. Böyle bir metne, elinin değdiği her yer (Allahtan az yer!) sırıtan bir reji (Kazım Akşar) ve üzerinize içinden her an bir pire atlayacakmış hissi veren bitpazarı dekoru eklenince (gerçi gerçekçi!) tek kurtaran, iyi oyunculuk oluyor. Fahişe karakterini canlandıran Ahenk Demir hem rolü eldiven gibi üzerine geçirmiş hem de diğer oyuncularla ilişkilerinde son derece başarılı. Küçük bir role hakkını fazlasıyla veren anne Gılman Peremeci de öyle. Reha Özcan bu rolle Afife Jale ve Sadri Alışık ödüllerini aldı bu yıl. Avantajlı bir rolü, ona çok da yaslanmadan iyi kotarıyor. Fakat bir şekilde kanser hastasından çok AIDS hastasını andırıyor… Sonuçta, ‘Bedensiz Kadın’ vasat bir metin ve kötü bir rejiye rağmen oyunculuk sayesinde izlenebilen, tipik bir DT oyunu. İzleyince başınız göğe ermiyor; ağrımıyor da. (Zeynep Aksoy)
Bedensiz Kadın, 10, 11, 12 Mayıs 20.00’de Küçük Sahne’de izlenebilir.