Nedim Saban
Geçenlerde Oray Eğin, Akşam Gazetesindeki yazısında, Serdar Turgut’un siyasi ortamın gerginliği nedeniyle artık siyaset yazarlığını terk edip sadece mizah yazarlığı yapma kararı vermesini de örnek göstererek, AKP’nin 13 Haziran sabahı ezici bir çoğunlukla iktidarı eline geçirmesi halinde köşe yazarlığının meslek olarak tükeneceğine ve yandaş medyada göstermelik olarak kalan birkaç kişinin dışında kalemini satmadan geçinmenin neredeyse imkansız hale geleceğine değinmişti.
Geçmiş deneyimlerim bana anketlerde de candaş ve yandaşlık olduğunu gösterdiği için, 13 Haziran sabahı nasıl bir Türkiye’ye uyanacağımızı, 13 Haziran sabahına kadar öğrenemeyeceğiz.
Ancak, birey olarak onurumuzu yitirdiğimiz bir sabah olacak bu….
Üstümüzden devamlı seçim geçtikçe duyarsızlaşıyor muyuz nedir?
Ya da seçim dönemlerinde neyi seçeceğimiz konusunda afalladığımız için duyarlılıklarımızı yitirdiğimiz bir topluma mı dönüşüyoruz?
Daha geçen hafta Mardin’in Nusaybin ile Kızıltepe ilçelerinde polisin gaz bombalarından yaralanarak yaşam savaşı veren ve yaşları 3 ile 15 arasında değişen üç çocuğumuz için hangimiz aydın sorumluluğunun gerektirdiği tavrı koyabildi? Oya Baydar’ın tek kişilik çıkışı yetersiz kaldı, fındık fıstık yiyerek televizyondaki ötekinin ölüm haberini hiçe sayan toplumumuzda!
13 Haziran sabahı, kim kazanırsa kazansın, bu bir zafer değil, iğrenç bir mağlubiyet!
Çünkü kah ötekileştirerek, kah kaset satarak, kah özele, kah rakibinin etnik kökenine saldırarak yani medyadan öğrendikleri en iğrenç silahları kullanarak kazanmış olacaklar.
Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na “Alevi” kimliğinden dolayı saldırırken, Kemal Bey CHP’nin büyük çamlar devirdiği Dersim’de, “ne var Aleviysem” diyerek, oy toplayacak.
Öte yandan, çocuğu apar topar cezaevine gönderilen Kürt annenin feryadını kimse dinlemezken, ezelden bu yana seçim rantı olarak görülen Güneydoğu, adayların siyasi vizyonlarından öte, etnik kimliklerinin ön plana çıktığı bir “yıkıntı”dan öteye gidemeyecek.
Yıkıntı sözcüğünü özellikle seçiyorum, çünkü Kütahya depremi ile batıda 5.9 ile kendimizi sokağa attığımız gecede, Güneydoğu’da zaten “depreme gerek kalmaksızın hiç çatısı çatılmamış bir okulda okuyan” bebeleri gösteriyor haberler!
MHP’ye hiçbir zaman sempati beslemedim, sekreteriyle kırıştıran bıyıklı adamların yanında yazı yazacağım da hiç aklıma gelmezdi ama politikacıların kasetlerinin Kral TV ödül gecesinden daha fazla heyecan yarattığı ve diskalifiye nedeni olduğu bir memlekette, şimdilik kaseti olmayanların kazanması bana hiç mi hiç heyecan vermiyor.
Onların da kasetleri belki vardır, belki çekilmiştir, belki klipleri montajlanmakta, belki piyasaya sürülmeyi bekliyor, ham bantlar belki yurtdışında konser bürolarında dolaşıyordur diyor kuş beynim bana.
…..
IMF başkanı otelin oda hizmetçisine saldırmış. Bugüne kadar gittiği her memleketi düdükleyen IMF’nin sonunda bir oda hizmetçisinden dolayı kodesi boylaması da pek tuhaf yani!
Şimdi, özel hayatların bu kadar önde olduğu 2011 seçimlerimizde, gerçekten seçme şansımız varsa, en zevksiz yabancı “parça seçiminden” dolayı IMF’yi de dışlayalım sıkıysa!
13 Haziran sabahı tiyatro açısından ise çok zorlu olacak.
Tiyatronun kendi içinde iyice temizlenmesi gerekecek.
Bu seçim “kirli” oyunlar oynayan, kirli oyunlara alet olan tipler yarattı çünkü.
Tiyatronun görevi özünde insanı anlatmaksa, kim kazanırsa kazansın, tiyatrocuların seçim sırasında üstü başı kirlenen ve toplumu fena halde kirletenleri temizlemek ve insanı tekrar özüne döndürmek için epey uğraşmaları gerekecek.
Her televizyonda durup dururken bir “tiyatro starı bulma programı ” başlamasının nedeni de bu olsa gerek!
Toplumu tekrar adam haline getirecek insanlara dönüştürmek için epey çaba sarf etmek….
Birgün‘de yayınlanan bu yazı yazarı tarafından Mimesis için revize edilmiştir.