Köşe yazarı Diloy Yalçın’ın Radikal Gazetesi’nde yayımlanan “Sanatçının Bir Aktivist Olarak Portresi” başlıklı yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.
Dünya Ai Weiwei’nin, ani kayboluşunu konuşurken, Juliano Mer-Khamis’in öldürüldüğü haberi geldi
Bir gün Ai Weiwei tutuklanır, ertesi gün Juliano Mer-Khamis öldürülür, bir yandan Madonna medeniyet taşımacılığında sınıfta kalır, ortamımız bu.
Çin polisi en nihayetinde ülkenin en muhalif sanatçısı Ai Weiwei’yi susturmanın bir yolunu buldu. Sanırım bir anda fark ettiler ki, orası zaten Çin, onlar da zaten on yıllardır insan ezen bir yönetimin bekçileri; eh bu durumda sebep göstermeye gerek yok, bulduğun yerde tutarsın kolundan, bir daha da kimse haber alamaz.
Pekin Olimpiyat Stadyumu’nun tasarımcılarından Ai Weiwei’nin bugünkü muhalif tavrında, olimpiyat zamanından beri bir değişiklik yok. O zaman da, modern teknolojinin son numaralarını da kullanarak insanların hayatını cehenneme çeviren ‘polis devletini’ eleştiriyor, Pekin’de olimpiyat ruhu yerine savaş alanı hissinin hakim olduğunu söylüyordu. Polisin aniden Ai Weiwei ve ismini bilmediğimiz 23 kişiyi tutuklamasının sebebi, koskoca internetin bir sayfasında Yasemin Devrimi’nin Çin’e sıçrama ihtimaliden söz edilmesi. Çin’de halkın hiç devrim yapacak gibi bir hali yokken üstelik.
Filistin’den ‘kara haber’
Dünya Ai Weiwei’nin, Çin’in ortadan kaldırdığı bir düzine insanın arasına karışmasını konuşurken, Batı Şeria’dan, İsrail asıllı Filistinli oyuncu, yönetmen ve aktivist Juliano Mer-Khamis’in Jenin mülteci kampında maskeli adamlar tarafından öldürüldüğü haberi geldi.
Festival filmlerinden ‘Miral’de de rol alan Mer-Khamis’in uzun süredir, Jenin’deki çalışmaları yüzünden hem İsrail hem Filistin vatandaşlarıyla başı dertteydi. 2006 yılında El Aksa Şehitleri Tugayı’nın da desteğiyle kurduğu Özgürlük Tiyatrosu’nda Filistinli çocuklara ‘özgürlükçü fikirler aşıladığı için’ İsrail tarafından vatan haini ilan edilen Khamis, tiyatroda karma eğitim verdiği için de Filistinliler’den tepki görüyordu.
Mer-Khamis üçüncü intifadanın kültürel olması gerektiğini savunuyor, bu nedenle kamptaki çocuklarla sanat projeleri gerçekleştiriyordu.
İyiliksever Madonna
Bir de Madonna meselesi var; şimdi bu kadın da nereden çıktı diyeceksiniz. O da kendince dünyanın bir yerlerinde bir takım iyiliklere imza atmaya çalışıyor ama olmuyor, olamıyor.
Madonna Malawi’den, kavga dövüş iki kız çocuğu aldıktan sonra, bu ülkeye Batı medeniyetinin gitmesi gerektiğine karar verip, bir kız okulu açma çalışmalarına başlamıştı. Bu proje için kendi yardım kuruluşundan 15 milyon dolar’lık bir bütçe ayırmıştı. (Projenin başına spor hocasının kocasını geçirdiğini de söylemeden geçemeyeceğim.) Okulun kurulacağı köyün halkı, bu uğurda evlerinden olmuşlar ama seneler boyunca inşaata başlanmamıştı. En sonunda işin içine FBI girdi ve projeden sorumlu kişilerin paralarla lüks içinde yaşadığı, üstelik 3.8 milyon dolar’lık harcamayla ilgili hiçbir açıklama yapılamadığı ortaya çıktı. Zaten genellikle mevcut düzensizliği beslemekten başka bir işe yaramayan bir diğer projenin durdurulmasıyla, olan yine köy halkına oldu.
Ai Weiwei ve Juliano Mer-Khamis hiçbir zaman şirket gibi davranmadılar, sanatlarını halkla iletişim halinde yaptılar. Madonna’nın da bir parçası olduğu, ‘Bono ekolü’ aktivist ünlülerden farkları, açıkça görüldüğü üzere, muhattaplarının halkın kendisi oluşu, hareketi oradan başlatmak istemeleri ve siyaset adamlarıyla el sıkışmamalarıydı.