Evren Barış Yavuz’un Kültürel Çoğulcu Gündem sitesinde yayımlanan “Kürt Tiyatrosu” başlıklı yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.
Kürt! Bir sözcüğün çekiminde süren yüzyıllık bir gerilim… Kürt! Ortadoğu’nun kadim halklarından biri; bir dili, tarihi, değerler sistemi olan, diğer kardeş uluslarından ayırt edici özellikleriyle anlaşılabilecek bir ulus. Farklı inanç, sınıf ve dünya görüşlerine sahip çatışmalar toplamı. Kürt! Bir dilin sahibi; kültürün, belleğin, düşünme ve anlamlandırma dünyasının tanımladığı bir halk. Uluslararası siyasetin, kutuplu dünyaların, cetvelle çizilen haritaların fay hattında yaşayan, bir kimlik ifadesi. Petrolün ve suyun adıyla başlatılan savaş dualarında kanı akıtılan bir ‘kurban’. Kürt! Bir ses toplamı, bir sessizlik toplamı, haritasına düşülmüş ‘sakıncalı’ ibarelerle kuşatılmış memnu bir kavim. Bütün halklar gibi bir halk, sadece kendisine benzeyen bir ‘kader’…
Kürt ve sorunu. Kürt ve siyaseti. Kürt ve dili. Kürt ve silahı. Kürt ve kültürü. Kürt ve sanatı. Kürt olmakla tanımlanan alanların tümünü yazgılayan o politik ima. Kürt olmak için edilen o uzun münakaşanın alıp fetişleştirdiği ağır başlıklar toplamı. Baştan başlayan, baştan başlamakla yükümlü hale gelen bir ulusun, dokunduğu her nesneyi taraf kılan politik macerası…
Kürt ve tiyatrosu ise bu başlıklar içinde anılacaktır. Bu başlıklardan, politik gerilimlerden, girişilen var olma mücadelesinden ayırıp Kürt tiyatrosuna bakmak henüz lüks. ‘Tiyatro yapma hakkı’nı dahi savunmak zorunda olmak sanırız Kürt Tiyatrosu’nun bütün sürecini özetleyebilir.
Türkiye’de Kürt tiyatrosu 90’lı yıllardaki politik mücadele içinde gelişti. Kürt halk mücadelesi, yarattığı toplumsal alt üst oluş kısa bir zaman diliminde bir dilin neredeyse bütün olanaklarıyla keşfini doğurdu. Siyasal mücadele içinde asimilasyon ve inkâr siyaseti erirken, yerini kendini tanımaya başlayan bir halkın baş döndüren hızla kurduğu bir politik dil aldı. Kürtçe kadim bir Mezopotamya dili olmaktan çıkıp bir siyasal an halini aldı. Politikleştikçe, değişti ve bir dilden de çıkıp bir eylem biçimine dönüştü. Kürtçenin bu biçimde ortaya yeniden çıkışı dün ile bugün arasından kapanması zor bir gerilimi de bıraktı. Kürt Tiyatrosu, müziği, sineması, şiiri, romanı, basını gibi mücadele içinde gelişti ve onun bütün ruhunu taşıdı.
Kürt tiyatrosu başlı başına bir mücadele alanı olarak var olageldi. Mezopotamya Kültür Merkezlerinde ilk adımları atılan Kürt tiyatrosu pratikleri, mücadelenin kazanımlarının artması ve Kürt aydın hareketinin çoğulculaşmasıyla birlikte, yerelleşti ve zenginleşti. Bu günlerde onlarca Kürt tiyatro topluluğu yaşamına devam ediyor. Kürt sorununun kendisinden bağımsız düşünülemeyecek bağlamlarda sorunlarla boğuşmaktalar. Sansür, engellemeler, mahkeme ve kolluk baskıları, kurumsallaşma sıkıntıları vb. Kürt tiyatrosundan söz açıldığında bir solukta sıralanabilecek ‘sorunlar’ arasında.
Kürt tiyatrosunun geleneksel damarlarını köy seyirlik oyunlarında, Dengbejlik geleneğinde, halk danslarında, destanlarda bulmak mümkün. Geleneksel Kürt Tiyatrosu, hâlâ kentli ‘modern’ Kürt tiyatrosunu hem biçim hem de konu olarak beslemeye devam ediyor. İhmal edilmiş tarihinin açığa çıkartılması, dilin arı haliyle olanaklarının önemsenmesi, hareket ve oyun kurma şekliyle biçim olanaklarının keşfedilmesi süreci, geleneksel Kürt tiyatrosunu da açığa çıkartıyor. Çok eski bir anlatı oldukça yeni bir bakışla gelenek olarak tanımlanıyor ve sahneye taşınıyor.
Kürt coğrafyasında bizim aldığımız milattan önce de tiyatro vardı. Bugün anladığımız anlamda da tiyatro, geleneksel, anonim-sözlü haliyle de tiyatro yaşıyordu. Bizim 90’ları milat alışımız bir hareket noktasına işaret ediyor. Kürt tiyatrosu olağan bir tiyatro değildir. Olağanüstü koşullarda ortaya çıkmış hatta olağanı darmadağın ederek kendini ortaya koymuş gencecik bir politik harekettir. Kürtçenin yeniden kuruluşu, kültürün gelenekle bağlanıp geleceğe taşınması süreçlerinin tümü politik bir aksiyondur.
Bir politik tiyatro olarak Kürt tiyatrosu ise kendinden kaynaklanan sorunlarla da baş etmek zorunda kalıyor. Sömürgeciliğin sonuçları olarak, dilin baskı altında aldığı hal, kendi kaderi hakkında söz sahibi olamamanın geriye bıraktığı sorunların tümünü aklımızda tutarak bir gerçeği ifade etmek gerekiyor: Kürt tiyatrosu henüz başlıyor.
Kürtçe metin üretimi, Kürtçenin bir sahne dili olarak kullanılması, Kürt tiyatro bilgisinin oluşturulması, tekniğinin gelişmesi esaslı sorunlar olarak karşımızda duruyor. Kürt tiyatrosuna dair bir bakış yazısı olarak bu yazı dahi Türkçe yazılıyor.
Kürt tiyatrosunun, Kürt kültürün gelişkin olduğu müziği, hareketi yoğun biçiminde kullandığını görebiliyoruz. Performansa dayalı, mim ve sahneleme olanaklarına daha fazla yer veren bir Kürt tiyatro pratiği var karşımızda. Oyun kurma süreçleri, oyunculuk biçimleri, teatral estetik yaklaşımlarıyla çok ‘yeni’den yana bir biçimsel arayış da uç veriyor. Kürt tiyatrosunda bu tercihlerin nasıl yer bulduğu ise ayrıca çözümlenmeli. Modern ve sonrasına dair yapılan bir dolu ‘uzun’ tartışmanın, deneyimin, arayışın Kürt tiyatrosunda nasıl karşılık bulduğu, yeterince tartışılıp tartışılmadığı ise soru işaretleri taşıyor. Kürt kimliğinin ve Kürtçenin baskılarla ve baskı karşıtı mücadelelerle biçimlenen tarihinde tiyatro, büyük bir olanak olarak öne çıkıyor. Dilin konuşulması, öğrenilmesi ve gelişmesi sürecinde ‘sahne’ önemli bir alan olarak görülmeli. Kürt coğrafyasında ve mücadelesinde önemli bir yer tutan kadın ve çocuk gibi öznelerin tiyatroda yer bulması ise özel bir önemle ifade edilmedi.
Amatör toplulukların temsillerini eklersek karşımızda yeni gelişen ve özgün olanaklara sahip ama henüz metnini ve bilgisini kurmakta zorlanan bir tiyatro var. Bir anımsama biçimi olarak tiyatro yapmak büyük bir olanak. Demirci Kawa, Mem û Zin, Meme Alan, Siyabend u Xece gibi Kürt destanlarının sahneye aktarılması bir ‘geçmiş kurma’ biçimi olarak önemsenmeli. Katliamların, hak ihlallerinin, unutuluşa terk edilmek istenen kişi ve olayların sahneye aksedilmesi de dikkate değer. Ancak bunların ötesinde Kürt tiyatrosunun Kürt halkının gelişimini de doğru okuması gerekiyor. Gündelikleşen sosyal ilişkiler, kentli yaşamının yarattığı yabancılaşmalar, sınıfsal ve sosyal özgünlüklerin sahneye taşınması bir gereklilik halini almış durumda. Kürt tiyatrosu gelişimi aynı zamanda bir güncelleşme deneyimi de olacak.
Kürt tiyatrosu, tiyatro tarihi ve düşüncesine yaklaşımlarıyla da ortaya çıkmayı hak ediyor.
Türk/Türkçe tiyatronun çeviriler yoluyla ve batı merkezli inşa edilen birikiminin etkisiyle Kürt tiyatro düşüncesi gelişiyor bir yanıyla. Çevirinin çevirisi olan bu bilgi biçimini aşmak ise en meşakkatli uğraşlardan biri olarak ortaya çıktı.
Bir olanaksızlık doğru okunursa bir olanağa dönüşebilir mi? Kürt kimliğinin ve dilinin içinden geçtiği tarih yapma süreci, bir yeni olanağı da tiyatro haline getirebilir mi? Bir Kürt tiyatrosu kurmak başlı başına ait olduğu coğrafyanın izleklerini, görme, bakma ve zaman biçimlerini sahneye dökerken, bir sürgün tiyatrosu da kurabilir. Avrupa’nın kentlerinden, Türkiye metropollerine dek milyonlarca Kürt’ün öyküsü anlatılmayı bekliyor. Egemen dili ve tiyatroyu taklit etmeksizin, kendisine bir varlık alanı kurma ihtimali heyecan verici.
Egemenden öğrenmek de gerek. Devletle özdeşleşmeden, halktan ve yaşamdan kopmadan, muhalif özü ile iktidarın kıyılarına savrulmadan, sokağı terk etmeden, oyunun yerini müsamerenin almasına izin vermeden tiyatro yapmayı denemek gerek.
Kürt ve tiyatrosu bir gün olağanlaşacak elbette. Politik işlevinin ötesinde sanatsal öncelikleri oluşacak. Dili, gösterim biçimleri gelişecek. Kendine özgü olan özellikleri daha da belirginleşecek. Doğu’nun geniş zamanında bir gelecek olarak ortaya çıkacak. Bir politik sonuç olarak gelişen Kürt tiyatrosu, Kürt halk mücadelesinin bir görünümü olarak gelişecek. Ülkede/ülkemizde Kürtçenin, Kürt kimliğinin yaşadığı her gelişme tiyatroyu da belirleyecek. Bu organik bağın özel bir noktasını vurgulamadan geçmeyelim. Gelinen aşamaya dair her ne itirazımız olursa olsun, kaydedilen gelişme, geri döndürülemez bir bilincin de altını çiziyor. Bu bir Kürt öyküsüdür.