Nedim Saban
Afife 2011 adaylarının açıklanmasının ardından, tiyatro dünyamızda kazan kaynamaya başladı. Afife Ödülü’nü “hafife” diye değerlendirenlerin sayısı hiç az değildi. Tiyatrokare’den Ayça Varlıer’in ödülü hepimizi havaya sıçrattı, ancak bu yıl büyük başarılara imza atmış olan “Leyla’nın Evi” oyununun en az üç beş dalda aday olmasını isterdim tabii ki! Fakat, inanır mısınız “dışarıda” bu kadar acı olayların yaşandığı bir Türkiye’de beni “içeride” yaşanan olaylar, adaylıklar filan zerre kadar ilgilendirmedi.
Bir tiyatro ödülünü on beş yıl boyunca kurumsallaştırmayı başarmak hiç “hafife” alınacak bir şey değil. Sanat Yönetmeni Haldun Dormen’in çabasını, Yapı Kredi’nin de işin arkasında durmasını kutlamak gerek. Aynı çaba çok daha kısıtlı maddi olanaklarla Alışık ailesinin çabaları sayesinde Sadri Alışık ödülleri için de veriliyor. Bir dönem Avni Dilligil Ödülleri vardı, gönül Akbank’ın da, meseleye Yapı Kredi kadar sahiplenmesini isterdi, ancak nur içinde yatsın genel müdür Hamit Belli’nin o tarihte bankadan ayrılmasıyla, bu ödüller tarihe karıştı.
Bizim tiyatro dünyamız öyle acımasız ve tarihiyle küskün ki, Hamit Bey, Türk Tiyatrosu’na katkılarından dolayı Afife Ödülü aldığı zaman “niçin” gibi salakça sesler yükselttiler…
Birkaç yıldır hayat bana bir tiyatro ödülü almaktan ya da alamamaktan çok daha önemli şeyler yaşadığımızı öğretti ne yazık ki. Genco Erkal, Aydın Doğan Onur Ödülü aldığı gün yaşadım bunu… Türkan Saylan’ın evi basılmış, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği öğrencilerinin bilgileri ele geçiriliyor, çocuklar fişleniyor, Erkal’a saygım ne kadar büyük olursa olsun, benim Hilton Oteli’ndeki kutlamaya hiç gidesim yok… Bu duygularla katıldığım gecenin sonunda Genco’nun ışığının çağdaş yaşamla buluşması, maddi ödül 50 milyarı çağdaş yaşamla paylaşması ile umutlarım tekrar yeşerdi… Mert Turak, bu yıl ödül vermek için sahneye çıktığı Afife Ödülleri’nde, ödüllerin ne kadar anlamsız olabileceğini kara mizahla dile getirdi: “Ödül gecesi dört dizi üç reklam filmi teklifi aldım, hani nerde? En acısı da iki gün sonra Yapı Kredi’den kredi kartı borcu için aranmaktı!”
Tiyatronun yaşama tanık olmak gibi bir derdi varken, bazen tiyatrocular yaşamın gerisinde kalmakta…
Afife’de pek çok sanatçı anasına babasına teşekkür etti, iyi hoş ama, kaç kişi, Atatürk Kültür Merkezi’nin çürütülmesi, Devlet Tiyatrosu üzerinde dolaşan kara bulutlar, tiyatromuzda sakız meselesiyle hortlayan sansür meselesi, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun satışa çıkartılması üzerine tavır koyabildi? Bu halimizle sinemacılarımız kadar olamadık!
Benim için Afife’nin utanç tablosu Şehir Tiyatroları’nın yeni genel sanat yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu ile eski yönetmeni Orhan Alkaya’nın, kol kola sahneye çıkarak, prodüksiyon ödülünü yine Şehir Tiyatrosu’nun “Tehlikeli İlişkiler” oyununa vermeleriydi. Ben bunu “tehlikeli ilişkiler” olarak gördüğüm için salonu terk ettim. Neyse ki, bunu yapan tek kişi değildim.
Ayşenil Şamlıoğlu, herkese kucak açan “lay lay lom” yönetimi gereği, “biz Alkaya dönemi ile de barışığız” diyebilir. Şehir Tiyatroları ile ilgili yapılan belgeselde Gencay Gürün’ün inkar edilemeyen sanat politikasını övmek başka şey, bu başka şey!
Kongre vadesine dahil edildikten sonra önemli konferanslar nedeniyle yılda birkaç hafta kapalı tutulan ve şu anda ihaleyle satışa çıkartılan Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun hali ortadayken, kapalı tutulan tiyatronun birkaç yüz metre ötesinde, tiyatroyu bu hale getirenlerle kol kola girmenin sevgi sözcükleriyle değil, ihanetle bağdaştırılması gerektiği çok açıktır.
…
Afife sunumunda bir başka dikkatimi çeken şey ise, ödül töreninin deneyimli sunucusu Korhan Abay’ın ödül verecek kişileri davet ederken kullandığı tuhaf ifade: “Bilmem ne dizisinden tanınan!”
Sevgili Korhan, tiyatro ödülü sunuyorsun… Ödüllerin gazetede daha geniş biçimde yer alması için geceye medyatik kişilerin dahil edilmesine bir diyeceğim yok! Ama zaten bu kişiler tiyatro kökenli değil mi? Kaldı ki, hangi dizide oynarlarsa oynasın, biz aramızda “aaa Tuğba Ekinci’nin sevgilisini çıkarttılar” diye geyik yaptık… Bu durumda yıllanmış rejisörlere, genel sanat yönetmenlerine “aaaa Öyle Bir Geçer Zamanki’nin Balıkçısı”, “aaaa Eyvah Eyvah 2’de oynayan hanım” demenin yolunu açmış oluyorsun, bu da tiyatroyu küçültür bence!
Her tiyatro ödülünde İngilizce müzikallerden bir bölüm dinlemek “farz” oldu galiba! Biraz operadaki hayalet, biraz Evita… Halbuki ikisinin de sahicisi var bizde, şarkısına ne gerek var?
Anladığım kadarıyla, “Yapı Kredi” bütçeyi kısınca, filarmoni konserleriyle başlayan geceler bu hale gelmiş. Benim için yine büyük bir zevkti, en azından 17 yıldır tanıdığım arkadaşım Tan Sağtürk’ü ilk kez dans ederken gördüm. Bana bu fırsatı veren Yapı Kredi’ye teşekkür ederim.
Son olarak, oyun yazarlığındaki 40 yılda uluslararası başarılarıyla hak ettiği ödülü Silivri’deki yurtseverlere yollayan, ancak nedense Ahmet Şık, Nedim Şener, Hanefi Avcı, Soner Yalçın gibi isimleri atlayarak, konuyu Aydınlıkçılarla sınırlı tutan Tuncer Cücenoğlu’nun kağıttan okuduğu aydınlar listesine daha çok dikkat çekebilmesi için geç kalmış bir mizansen önerisi: Ben olsam iki figüranın tuttuğu ağır bir ruloyla çıkardım, “herkes içeride”nin altını böyle daha çok çizmiş olurdum.
İşte o zaman, “Tuğbiş’in sevgilisi”, “Hande Ataizi ödül almaya gelmedi?” gibi fısıltılarla içeriye “dışarının” hakim olması yerine, “içeriye” yine “içerinin” hakim olmasını sağlamış olur, politik tiyatro yapılamasa bile, tiyatroyu hiç değilse ödül gecesinde politize ederek hak ettiği biçimde gündeme getirmiş olurdum.
“Atatürk olmasa tiyatro olmazdı” söylemleri yeterli kalamadı çünkü!