Bilal Akar
Tiyatro Boğaziçi’nin kadın oyunları formatında başladığı oyun, yeniden düzenlenerek geçtiğimiz günlerde Maya Sahne’sinde karma seyirciyle prömiyerini yaptı. Yazım ve reji sorumluluğunu Sevilay Saral’ın üstlendiği, dramaturjinin kolektif kadın çalışmasıyla yapıldığı, hareket yönetiminde Metin Göksel’in, koreografilerde Banu Açıkdeniz’in ve Gülcan Küçük’ün imzasını taşıyan “Otobüs” son zamanların izlenmeye değer oyunlarından. Oyuncu kadrosunda yer alan isimler: Aysel Yıldırım, Ayşan Sönmez, Banu Açıkdeniz, Başak Doğan, Gülcan Küçük, Nihal Albayrak, Pınar Gümüş, Sema Merve İş, Senem Han ve Zeynep Okan. Teknik alanda bir çoğu BGST’li olan insanlar sorumluluk üstlenmiş durumda. Tiyatro Boğaziçi prodüksiyonu 16 Mart’ta Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Tiyatro Salonu’nda sergiledi.
Otobüs oyunu, “temiz” çıkmadığı gerekçesiyle kocası tarafından geri gönderilen bir kadının, bir “kadınlar otobüsü”nde yaptığı aile evine dönüş yolculuğunu konu alıyor. [1] “Otobüs”, bir otobüste yolculuk eden on kadının öyküsü. On kadın… Onlar aynı yola baş koymuyorlar, gelin görün ki hiç biri bu yola taş da koymuyor. Her biri farklı bir tipolojiyi temsil eden kadınlar beyaz’ın hikâyesine, hem temasal hem de toplumsal bağlamda ilişkileniyorlar.
Sevilay Saral, oyunu kurgusal olarak net bir biçimde oluşturmuş. Zaman zaman ortaya çıkan, seyircide duygusal rahatlamaya yol açacak olan durumlar kurgusal müdahalelerle başarılı bir biçimde engellenmiş. Tiplemeleri çelişkileri ile birlikte izleyebildiğimiz, bazı konularda sınıf, statü, yaşam tarzı farkı olmadan ortaklaşılan yargıları gördüğümüz bir reji anlayışı hakim. “Namus”, “cinsellik” gibi konularının toplumsal normlar açısından işlenişi ve bunların farklı anlayıştaki kadınlar tarafından değerlendirilmeleri net cümleler ortaya çıkarmış. Bu kadınların iç çelişkileriyle beraber, bu olgulara yaşamlarında nasıl çelişkili bir biçimde yaklaştıklarını görebiliyoruz. Sırları ortaya dökülen kadınlar kendileriyle yüzleşme fırsatı da buluyorlar. Buradaki eleştirinin açık bir biçimde ortaya konulabildiğini düşünüyorum. Gündelik hayatta sık sık karşılaştığımız ve toplumsal bazda net karşılığı olan tiplemeler oyunun hikayesini oldukça güçlendiriyor. Her bir tiplemenin kendi orijinal hikayesi, derin ve incelikli analizi gözler önüne seriliyor. Oyunculuklar gerek dramaturjik bağlamda kurgulanmaları gerekse icra edilmeleri açısından çok başarılı. Birkaç yerde “Bayan Yeşil” in repliklerinin mekanikliğe kayması dışında oyunculuk estetiği açısından oyun üst bir seviyede yer alıyor.
Kadınların taşıdıkları renklerin çok keskin bir dramaturjik anlamda kullanıldığını sanmıyorum. Ancak siyah, beyaz ve gri renkleri bu tespitin dışında yer alıyor. Birbirinden farklı ve aynı zamanda birbirine bağlı bu üç kadının, bu renklerle betimlenmeleri iyi bir tercih. Yakın çevremde birebir gözlemlediğim ve taraflarından dinlediğim bir hikâyenin, oyunda Siyah’ın hikayesi ile birebir uyuşması ve bu kadar canlı ortaya konması beni çok etkiledi. Bu nokta, Siyah’ın hikayesinde daha vurgulu ortaya konsa daha iyi olur kanaatindeyim.
Oyundaki dans koreografileri ve mizansen tercihleri hem durağanlığı kırmış hem de çeşitlilik sağlayarak seyirliği artırmış. Sahne geçişlerinin efekt, müzik ve ışıkla desteklenmesi ve bunların çeşitlenip anlamlandırılması kesintisiz bir seyir sağlıyor. Ancak Demir Demirgil Tiyatro Salonu’nun teknik olanaklarından dolayı ışık kullanımında sorunlar yaşandı. Sahne üzerinde net olarak aydınlanmayan odaklar mevcuttu.
Oyunun başlangıcında kadınları tanırken izlediğimiz siyah karakteri karşımıza çok sert çıkıyor. Ancak bu üslup oyunun devamına ilk başta gördüğümüz kadar yer almıyor. Çeşitlemelerle ve oldukça iyi bir oyunculukla ortaya konulan “siyah” karakterinin başlangıçtaki sertliğini oyunun ilk kısmında da devam ettirmesi daha organik bir geçiş sağlayabilir. “Beyaz” ise çok net bir biçimde ana akım söylemlerin karşısında durabilecek bir dramaturjik derinliğe sahip. Sürekli pompalanan ve popüler dizilerde de sıklıkla karşımıza çıkan “cinselliği bilmeyen saf temiz kız” olgusuna alternatif bir yorumla ortaya konmuş. Cinselliği bir tabu gibi görmeyen “Beyaz” karakterinin varlığı bile bu bağlamda bir gestus niteliğinde.
Oyunun finali ise beklemediğim bir biçimde sona erdi. Her yıl onlarca kadının “namus” yüzünden katledildiği, birçok kamusal alanda kadına ve kadın cinselliğine bakışın ataerkil unsurların sultasında seyrettiği toplumsal koşullar göz önüne alınarak oyunun finalinin bu kadar net olması kabul edilebilir. Ancak anlatının, masala evrildiği yerden sonra oyunun bir “mutlu son” ile bitmesi biraz yetersiz kalıyor. Konu üstüne seyircinin daha çok düşünmesini, muhakeme etmesini sağlayacak bir biçimde muğlak bir ton taşıyan ve seyircinin fikrinde şekillenecek bir final daha iyi olabilirdi.
Hem tabu addedilen hem de iki yüzlü bir biçimde toplumsal hayatta yer eden bir tartışmayı görebilmek için “Otobüs” oldukça iyi bir fırsat. Aynı zamanda grup, oyunla ilgili yaptıkları bazı arkan plan çalışmalarını sitelerinde paylaşıyor.
Otobüs” önümüzdeki dönemde Tiyatro Boğaziçi’nin yeniden teatral hayata kazandırdığı Maya Sahnesi’nde oynamaya devam edecek. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim…
[1] Otobüs oyunu “namus” temalı arkaplan çalışmaları,
Pınar Gümüş / 7 Eylül 2009,