Atölye Tiyatro Topluluğu 10. kuruluş yılını kutladığı günlerde üç farklı hikayeden yola çıkarak kurguladığı yeni oyunu “Artık…” ile yeniden ‘sahne!’ diyor. Topluluğun bir önceki oyunu “Ödemeli Arama”yla başlayan toplumsal bellek konusundaki çalışmalar, sözlü kültür okumalarıyla pekiştirilerek “Artık…” şekillendirildi. Bu oyunda, modern yaşamın artıklarının arasında hikâyelerin izini süren iki kişi, bizleri üç ayrı hikâyeye kulak vermeye çağırıyor; geride kalanların ve unutulanların hikâyeleri…
Bir yanda “su satarak başladığı yaşam mücadelesinde başarı merdivenlerini hızla tırmandı ve sonunda…” ya da “sokakta top oynarken keşfedilen…” diye başlayan “başarı hikâyeleri”. Diğer yanda ise “gece uyurken sobadan zehirlenen, borçları yüzünden kendini yakan, evinde çöp biriktiren”lerin hikâyeleri vardır; “başaramayanların hikâyeleri”. Çoğunlukla haber bültenlerinde 20 saniyeliğine hayatımıza girerler; etkileyici bir müzik eşliğinde, sunucunun acıklı ses tonuyla. Hemen ardından aniden “Atlanta Hayvanat Bahçesi’nde doğum yapan panda” haberi gelir. Sarsılırız, beklenmeyen her ani dönüşte olduğu gibi. Hemen uyum sağlamalıyızdır yeni duruma. Zira “neden?” diye durup düşünecek vakti yoktur başarı dünyasının. Geride kalan kaybeder… Geride kalanlar; zaman baskısının ve başarı beklentisinin hükmü altında kalan bir yaşamın devasa Artık’ları…
Bu yaşamdan bize kalan ise, gün geçtikçe daralan kamusal iletişim zemini; bu kadar gürültünün, yüzeyselliğin, anlamsızlığın, duyarsızlaşmanın, yalnızlığın içinde bir arada yaşama uğraşı. Yoksa bu uğraşı sırasında anlatı işini, hikâyeyi yaşandığı ortamdan cımbızlayıp kendi istediği şekilde kurgulayan, tüm uyumsuzluklarını ayıklayıp süslü paketlerle bize sunan tüccarlara mı bıraktık? Sözün değerini yitirdiği ya da boşa konuşulduğu düşüncesine gün geçtikçe daha mı çok kapılıyoruz acaba? Bu boşluğa bir de diğer tarafından bakalım. Herkesin konuştuğu ama kimsenin dinlemediği bir ortamda sözün değerini yitirmesine şaşırmalı mıyız? İnsanın bir arada yaşamayı öğrenebilmesi, farklı yaşamları hayal edebilmesi, ötekini anlayabilmesi için farklı bir çok sese kulak vermesi, kısaca dinlemeyi de öğrenmesi gerekmez mi? İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri “yaşadığı deneyimi aktarabilmesi” ise bu deneyime değer katacak olan dinleyiciler nerede? O halde, hatırlamalı anneannelerin anlattıklarını sabırla ve şevkle dinleyen çocuğun açlığını; unutmamalı dinlemenin, anlatmanın diğer yarısı olduğunu. Duyulmayanların sesine kulak vermeli, geride kalanları bulup çıkarmalı, aramalı yaşamımıza değer katacak hikâyeleri. Çünkü ancak bu hikâyeler dedirtecek bize “Artık…”ları!
Reji: Ekip çalışması
Proje Koordinatörü: Kerem Rızvanoğlu
Dekor-Kostüm: Yasin Altıpat, Sema Öz Yalçıntaş, Ayşegül Dost, Berrin Yüce, Betül Ay
Ses-Efekt: Serhat Güney, Sena Caner, Cemil Sağbaş
Sahne Sorumluları: İbrahim Topalfakıoğlu, Seda Hayal
Oyun Fotoğrafları: Günseli Birol
Oyuncular: Berrak Yüce, Burak Acıl, Özgürol Öztürk, Sercan Gidişoğlu, Burak Üzümkesici
Gösterim Mekanı: İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi Tiyatro Salonu Maçka / İstanbul
Gösterim Tarihleri: 2 Nisan Cumartesi 20.00
8 Nisan Cuma 20.00
9 Nisan Cumartesi 15.00
23 Nisan Cumartesi 15.00
23 Nisan Cumartesi 20.00
30 Nisan Cumartesi 15.00
30 Nisan Cumartesi 20.00
İletişim:
Öykü Gürpınar
0535 610 93 94
Bilet Rezervasyon:
Seda Hayal
0535 862 97 47
Topluluk Web Sitesi: