Kara Atena’nın siyasi amacı, Avrupa’nın kültürel kibrini azaltmaktır.
Martin Bernal; “Kara Atena”
İlk cildi 1980’li yılların sonunda yazılan ve üç cilt olması planlanan (gerçi şimdiden üç cildi aştığı belli olmuş durumda) “Kara Atena” adlı kitabıyla, Batı’nın kendisini nasıl uygarlıkların anası olarak sunduğunu ve modern çağların sömürgeci hareketlerinin bir uzantısı olarak uygarlığın beşiği olan Doğu’nun yüzyıllar boyunca kimi entelektüellerin çabalarıyla nasıl “hiçleştirildiğini” ortaya koyan Martin Bernal’e göre bir tür olarak tragedya dâhil Antik Yunan’a atfedilen her şey gerçekte Mısır kaynaklıdır. Antik Yunan uygarlığının temelleri, Batı-merkezci tarihçilerin Rönesans’tan beri söyleyegeldiği gibi Dor istilaları sonrasında Arilerin çabalarıyla değil, çok daha erken bir tarihte uygarlığı Akdeniz havzasına taşıyan Mısırlıların yayılmacı girişimleriyle atılmıştır. Ortadoğu uygarlık merkezlerinde döngüsel ritüellerin değişmez bir parçası olan dramatik pasajların yapısal ve karşılaştırmalı bir analizini yapan Theodor Gaster gibi araştırmacıların çalışmaları da bu tezi destekler niteliktedir. Bernal’e göre keçi (tragos) ile Dyonisos arasındaki ilişkiden doğan Antik Yunan tragedyasının, koç-keçi kültüyle ilişkilendirilen Mısır kaynaklı Osiris dramalarıyla yakından ilgisi vardır. Ancak kültürü batıya has ve Antik Yunan -dolayısıyla Avrupa- kaynaklı bir mefhum olarak gören sömürgeci zihniyet bu türden bağlantılardan hoşlanmaz ve görmezden gelir.
Bugün başta Tunus ve Mısır olmak üzere birçok Yakındoğu ve Ortadoğu ülkesinde halklar özgürlük için sokaklara koşarken, Batı-merkezci yanılsamalar dünyasının kapanına kısılmış kimi kişilerin hala “İslam faktörü nedeniyle Arap halklarına güven olmaz, bu ayaklanmalardan da yeni Talibanlar doğar” türünden yaklaşımlar sergilemesinin nedeni tam da bu ideolojik körlüktür. İktidarı tek tipleştirici bir enstrüman olarak kabul edip, kendisi gibi olmayanları imbikten geçirerek arıtmaya çalışanlara tavsiyemiz, kökleri binlerce yıl öncesine dayanan bu kadim uygarlık merkezlerinde yaşayan halkların iradelerine saygı duymalarıdır. Çünkü şu aralar dünyanın büyük bir bölümünde yaşayan insanlar artık kabak tadı vermiş liderlerin üçüncü sınıf dizileri andıran ayak oyunlarını izlemeye mahkûmken, Mısır’da, Yakındoğu ve Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde, tiyatronun doğduğu bu topraklarda yaşayan halklar, geniş kitlelerin katılımıyla gerçekleşen farklı gösteri biçimlerinin tadını çıkartmakla meşguller.