Melih Anık
Engin Alkan: “Tiyatro sitelerindeki yazar sorunu çok abardı. Eline kalem alan üfürmeye başlamış. Gez dur okumaya değer hiç mi bir şey olmaz” diye bir twit atmış. Yaşam Kaya, ortaya yazılmış ‘twit’i ‘cevaplamış’ : “Çok doğru bir tespit” ve de ‘retweet’lemiş. Ne var bunda mı dediniz? Düşünelim…
Ben ‘tiyatro sitesindeki bir yazar’ olarak yazılanı ‘kişisel’leştirmedim, üstüme almadım, yazdıklarımı da kimse ‘kişisel’ almasın. Hedefim ‘kişiler’ değil… Tiyatro dünyasında yolunda gitmeyen şeylerden söz etmek için önüme çıkan örnekleri paylaşıyorum. Engin Alkan, taraftarı olan bir görüşü dile getirmiş. Beni sorarsanız, tiyatro sitelerinde okuduğum, eski ve yeni pek çok yazar var. Seyrettiğim her oyunu da beğenmiyorum ama tiyatroya gitmekten vazgeçmiyorum, ‘Seyretmeye değer hiç mi bir şey olmaz’ demem.
Engin Alkan iyi bir yönetmen ve oyuncu… İBB Şehir Tiyatroları’nın önemli isimlerinden. “Analizlerinin hepsine katılmasam” da onu izlemeye çalışıyorum. Kendisi hakkında yazılanlara zaman zaman duygusal çıkışlar yapsa da “tiyatrocu ehliyeti” ile bir sorunum yok. Demokrat ve insanî değerlerinin yüksek olduğunu sanıyorum. Son yazdığı ‘twit’i dikkate alışımın nedeni bu.
“Abarmak” diye bir fiil var mı diye Türkçe sözlüğe baktım, bulamadım. ‘Abartmak’(çok oldu) anlamında kullanmış olmalı. ‘Üfürmek’ (içi boş) ile birlikte okunduğunda dost arasında yapılan bir sohbet havası var ‘twit’inde. Kelimelere takılmadım, anlama baktım. Anladığım şu ki, Engin Alkan tiyatro sitelerinde yazılan yazılardan memnun değil, her önüne gelen yazmasın (‘üfürmesin’) diyor.
Bunu, Engin Alkan’ın demokrat kişiliğine yakıştıramadım her şeyden önce. ‘Rating alan’ için oyun yapıldığına, ‘eli değen’ oyun yönettiğine göre ‘eli kalem tutan’ herkes de yazsa ne olur. Herkes ‘kişisel’ görüşünü bildirmeye teşvik edilmelidir. Görüş bildirmek ‘kendini ortaya atmak’tır çünkü. Bugün ‘acemi’ce yazanlar yaza yaza yazmasını öğrenirler, yapa yapa öğrenen yönetmenler, oynaya oynaya oyuncu olanlar gibi. İnsan yaptıkça kendi eksiğini daha çok görür. (Eksiğini görsün diye sabırla yönetmenleri ‘beklemiyor’ muyuz!) Ülke ‘iyi’ eleştirmenler (yönetmenler) kazanır. Engin Alkan da bunu istemez mi? Okuyanı da varsa (ki bazı sitelerde en çok okunanlar yayımlanıyor) neden yazmasın! Engin Alkan, yazılanların seyircinin fikrine tesir edeceğini mi düşünüyor acaba? Kendi yaptığı oyunlara gelen yorum ve eleştirilerden ve de hasılat raporlarından bunu en iyi o bilir. Tiyatrocular da ‘bizim muhatabımız seyircidir’ demiyor mu? O halde yazan yazsın, ‘muhatap’ almazsınız olur biter. Zaten ‘işinize geleni’, ilanlarda, web sayfalarınızda vb kullanıyorsunuz, fuayenizin duvarlarına asıyorsunuz, ‘işinize gelmeyeni’ de ‘görmüyorsunuz’. Ayrıca o tiyatro sitelerinin yaşayabilmesi, ‘tık’a bağlı. Ne kadar çok kişi yazarsa o kadar geniş bir çevre tarafından ‘tık’lanır. Bu, ödenekli tiyatroda gişe kaygısı olmadan oynamaya, yönetmeye benzemiyor.
Engin Alkan’ın ‘okumaya değer hiç mi bir şey olmaz’ı, ‘twit’inin kalbi. Kuşkusuz bunu ‘ona göre yok’ diye anlamak mümkün. Engin Alkan kendi alanında ‘kanaat önderi’ sayılıyor. Söyledikleri ‘uzman’ görüşü gibi algılanır. ‘Ona göre bir tiyatro eleştirisi nasıl olmalı’ anlatsa belki daha iyi olur! ‘Okumaya değer’ ne demek, anlaşılmış olurdu. Ama bu bizi ‘kışla kuralları’na götürür. Herkes ‘seyretmeye değer’ oyun tanımı yapmaya başlar.
Eleştiri kalıpları da değişmeye başlamıştır. İnternette eleştiri, yazı, yorum, twit vb başlıklarla onlarca görüş dolaşıyor. (Hem de etkili) Onları da ‘zaptı rapta’ mı almalı! Ne kadar çok ve farklı ‘kişisel’ görüş varsa o kadar zenginlik oluşur. Bu arada saçmalayanlar ortadan çekilir. Okuyan da okuya, seyrede, karşılaştıra ‘saçma’yı bulur, ‘ahbap-çavuş’u tanır. ‘Muhatap’ alınan bazıları, seyirci kandırma amacıyla kullanılır.
Bu nedenlerle, ben kendi sayfamda “Tiyatro sitelerinde okumaya değer hiçbir şey yok’ derseniz ‘sahnelerde seyretmeye değer bir şey bulmak da zor’ derim” diye ‘twit’ attım. Benim yazdığım, Alkan’ın ‘olmaz mı’sı yanında daha umutvar. O ‘yok’ diyor ben ‘zor bulunuyor’ diyorum. Yazdığım bir başka yazıyı beğenmeyen ve beni twitter’da takip etmekten vazgeçen Engin Alkan’a ‘kuşlar’ ulaştırmış olmalı, bana cevap yazdı: “Fazla alıngansınız Sayın Anık. Analizlerinizin kimisine katılmıyorum ama “düşünme ve ifade etme” ehliyetinizle bir sorunum yok”. ( Dili kullanırken ‘usta’ ama başkasına kızıyor!) Ben zaten ‘alınmadım’. Hep söyledim, gene tekrar edeyim bari: Tiyatro dünyasından kişisel bir beklentim yok! Aksi kanıtlanıncaya kadar herkesin ‘düşünme ve ifade etme ehliyeti’nin olduğunu kabul ediyorum.
Engin Alkan’a bir hatırlatma yapmakta yarar var: ‘Görev yapar’ gibi ‘hep alkışlayan’ yazılar da ‘yorar’ insanı. İnsanlık, bağımsız ve özgür düşünce ve yazılarla gelişir. Hasret ve heyecanla beklenmediği bilinse de, yazmak için öfke kuşanılmıyor. Lütuf ve saldırı olsun diye yazı yazılmıyor. Yazılan eleştiriler tarihe kaydediyor. Her yönetmen hakkında kitap yazılacak değil ya, bazısı ‘kitapsız’ kalacak. Elde kalan sadece fotoğraflar, video kayıtlar ve yazı/eleştiriler olacak. Keşke yönetmenler de yazsa. Engin Alkan’a ‘paradigmasını’ değiştirmesini önerir, yapamıyorsa sabırlar dilerim.
Yaşam Kaya ‘twitter’da kendini şöyle tanıtıyor: “theatre critic, tiyatronline, birgün gazetesi, mimesis dergi, tiyatro dergisi”. Ayrıca tiyatro eğitimcisi, tiyatro dünyasının ‘sayı’lı eleştirmenlerinden. Kendisini en son duyduğumda “yetmiş sekiz”, okuduğumda “seksen yedi” oyun izlemişti. Galiba Üstün Akmen’in ‘yüz’ rekorunu kıracak bu yıl. Engin Alkan’ın ‘twit’ine dahil olmasını Engin Alkan’ın tanımladığı ‘okumaya değmez yazarlar’ grubu dışında kalma çabası olarak ‘okudum’. Bilirsiniz bir saldırıyı savuşturmanın en kolay ve akıllı yolu, saldıranın arkasında yer alıp, saldıranla birlikte saldırmaktır. (‘Saldırmak’ kelimesine takılmayın. ‘Teşbihte hata olmaz.’)
Yaşam Kaya Tiyatronline sitesinin editörü ve yazarı. Sitede ‘Gittiğiniz oyunları siz de eleştirin’ kutusu var, herkesi ‘eleştirmeye’ çağırıyor. Böyle bir çağrının sahibi tiyatro siteleri ile ilgili ‘üfürme, değersiz, her önüne gelen yazıyor’ ifadesine ‘doğru bir tespit’ diyerek katılır mı? Katılıyorsa çağrısının samimiyetine inanılır mı?
Engin Alkan ve Yaşam Kaya, benim ‘takipçim’ değiller ve ‘okur’um olduklarını sanmıyorum. Beni takip eden arkadaşları haber verince, haberleri oluyor. İsmini anmadan Engin Alkan’ın bir ‘twit’ine gönderme yaptığım son ‘twit’ten sonra Alkan’ın çok yakın ve dünyaca ünlü bir arkadaşı beni ‘takip etmekten’ vazgeçti. Engin Alkan’dan önce o ‘alındı’ yani. (‘Kraldan çok kralcı’ mı desem?) Twitter’ın ‘intikamı’ da böyle bir şey işte. Beğenmediniz mi ‘takip etmekten’ vazgeçerek mesaj veriyorsunuz. Oysa normal olan, o kişiye fikrinizi iletmek değil midir? Bazıları cevap vermek yerine twit hesaplarını ‘korumaya alıyor’, başkasını ‘blok’luyor, kendini ‘kapatıyor’. Hesabını kapatıp gidenler de var.
Aklıma Robert Frost geliyor : “When we locked up the house at night / We always locked the flowers outside” (“Kendinizi eve kilitlerseniz, bahçedeki çiçekleri kilitlemiş olursunuz” anlamında)
Yanlış anlaşılmasın. Yapılan ima ‘kişisel’ değildir, kendimin ‘çiçek’ olmadığımı biliyorum. Tiyatroculara diyeceğim şudur: Çare içinize kapanmak değildir. Dünyanın tüm çiçekleri sizin onları kucaklamanızı, gerektiğinde de onlar için mücadele etmenizi bekliyor! Çaba göstermek gerekir, dikenler oranıza buranıza batsa da…