Melih Anık
Geçen gün (19 Ocak 2011) Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’ni (TEB) internette aradım, http://www.teb-bir.org/ adresini buldum, tıkladım. “This account has been suspended” (“Hesap geçici olarak kapalı”) notu karşıladı beni. Herhalde yanlış adrese gittim dedim. Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (İATC) (http://www.aict-iatc.org/aict-8.html#1) adresine ulaştım. Zira TEB, aynı zamanda İATC’nin Türkiye Merkezi. Oradaki adres de aynı. Tıkladığınızda aynı not ile karşılaşıyorsunuz, yani yanlışlık yok. TEB, adresinde bulunamıyor. Bu duruma üzüldüm.
TEB’e ait bilgiye “Wikipedia”den ulaştım: (http://tr.wikipedia.org/wiki/Tiyatro_Ele%C5%9Ftirmenleri_Birli%C4%9Fi)
“Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB), İstanbul’da yerleşik olan bir sivil toplum kuruluşu’dur. 1990 yılında 35 üyenin katılımıyla kurulan Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Türkiye’de ve dünyadaki tiyatro düşüncesi, tiyatro etkinlikleri, tiyatro olgusuyla izleyici, okur kitleleri arasında köprü kurmayı hedefleyen bir kuruluştur. Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (“International Asssociation Of Theatre Critics (IATC)” ya da “Association Internationale Des Critiques De Theatre (A.I.C.T.)’nin üyesi olan kuruluş, her yıl tiyatro alanında ödüller dağıtmakta ve çeşitli etkinliklerde bulunmaktadır.”
45 üyenin adı var üye listesinde. Alfabetik sırayla:
Atilla Sav, Ayşegül Yüksel, Beki Haleva, Canan Sanan, Deniz Bozer, Dikmen Gürün, Ece Baktıaya, Emre Erdem, Esen Çamurdan, Eser Rüzgâr, Fakiye Özsoysal, Filiz Elmas, Gülşen Karakadıoğlu, Haluk Şevket Ataseven, Hami Çağdaş, Handan Salta, Hasan Anamur, Hasibe Kalkan Kocabay, Hayati Asılyazıcı, Hülya Nutku, Kerem Karaboğa, Melisa Gürpınar, Metin Boran, Murat Tuncay, Nihal Kuyumcu, Nursen Karas, Özdemir Nutku, Özlem Hemiş Öztürk, Pınar Şenel, Ragıp Ertuğrul, Robert Schild, Seçkin Selvi, Selda Öndül, Sevda Şener, Sevgi Sanlı, Sibel Arslan Yeşilay, Süreyya Karacabey, Tülin Sağlam, Türel Ezici, Üstün Akmen, Yaşar İlksavaş, Yavuz Pekman, Zehra İpşiroğlu, Zeynep Aksoy, Zeynep Oral, Zehra İpşiroğlu
Wikipedia’ya göre 2009-2011 Dönemi Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyor:
Üstün Akmen (Başkan), Prof. Dr. Hasan Anamur (Başkan Yardımcısı), Metin Boran (Genel Sekreter), Baki Haleva (Sayman), Rengin Uz (Üye), Gülşen Karakadıoğlu (Ankara temsilcisi)
İATC’ın sitesinde Türkiye Merkezi’nde Üstün Akmen “Başkan”; Zeynep Oral “Onursal Başkan Yardımcısı” olarak görünüyor. (http://www.aict-iatc.org/aict-6.html)
TEB’in Mitos-Boyut ile birlikte yayımladığı OYUN Dergisi’nin Güz 2010/Sayı 07 tarihli sayısında Başkan Üstün Akmen’in Başyazısı ve dergi künyesinde e-posta adresi (tiyatroelestirmenlerbirligi@gmail.com) verilmiş. Yani Uluslararası bir platformdaki bir sivil toplum kuruluşunun adresi herkesin kullandığı ‘gmail’.
Üstün Akmen, son günlerde, Başkan olarak İnsanlık Anıtı ile ilgili açıklama yayımlamış. İstanbul Kültür Başkenti 2010 kapsamında “AKM Oyunları” ile tek başına uğraşıyor. Üstün Akmen “tek kişilik ordu” gibi gayret göstermekte ve her yere yetişmeye çalışmakta.
Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Merkezi Yönetim Kurulu, AKM için bir imza kampanyası düzenlenmesine çağrıcı olmuş. Hazırladığı bildiriye imza atanlar (68 kişi) içinde tiyatro eleştirmeni ünvanı ile imza atanların sayısı 9 (yazıyla dokuz). TEB Yönetim Kurulu’nun tümünün imzası yok. Ayrıca, TEB üyesinin en az 45 kişi olduğunu da hatırlatmak isterim. Türkiye’deki eleştirmen sayısının bu sayının çok üstünde olduğu herkesin bildiği bir gerçek.
Üstün Akmen’in 49. Yazarlık Yılı, İstanbul Türk İtalyan Dostluk Derneği tarafından düzenlenen bir programla Tepebaşı’ndaki İtalyan Kültür Merkezi (Circolo Roma) tiyatro salonunda yapılan bir gecede kutlanmış. Yıllardır tanıtılmasına gayret ettiği tiyatrolardan hiçbiri Üstün Akmen için salonunu açamamış, geceyi organize edememiş demek ki. (Kendi özel tercihi ve hassasiyeti olduğu söylense keşke.) Nerdeyse 40 yıldır tiyatro eleştirisi yazan ve tiyatro camiasının içinde, yanında, yakınında bulunan herkes tarafından en az bir yazısının okunmuş olduğunu düşündüğüm Üstün Akmen’in şahsında sergilenen bu durum TEB’in aynasına böyle aksediyorsa üzücü bir durum.
Öte yandan 1990 yılından bu yana TEB, her yıl tiyatrocuları ödüllendirmiş. Ama nedense kendi alanının kurallarının yerleşmesi, örneklenmesi, mesleki etik hakkında etkin olamamış, gençleri tiyatro eleştirisi yazma konusunda teşvik etmemiş. Nereden mi biliyorum? Örneğin tiyatro eleştirisi alanında hiç ödül vermemiş. Verilen ödüller içine genç eleştirmenler için böyle bir dalın yerleştirilmesini sağlayamamış. Eleştiri üzerine ulusal, uluslararası alanda girişim, çalışma yok. Tiyatro dünyamıza “dışardan” bakış yok. (Belki de ben rastlamadım belki yapmışlar da anlatamamışlar.)
Türkiye’de tiyatro eleştirmenlerinden beklentilerim var. Onların, yerel ve uluslararası festivallerde daha etkin olmalarını beklerdim. Geçmiş eleştirmenleri hatırlasalar, onurlandırsalar, tanıtsalar iyi olurdu. Medyada tiyatronun daha geniş yer alabilmesi için en azından mücadele ettiklerini (ediyorlarsa toplumla paylaşmalarını) görebilmeyi çok isterdim. Tiyatro yazmayı tiyatroya “iyilik ihsan eder gibi” yapan köşe yazarlarının karşısında durabilmeleri beni çok memnun ederdi. Tiyatronun üzerindeki “kurtarılacak” algısının kaldırılması için gösterecekleri gayreti alkışlamak isterdim. İnsanî değerler ve yetenekleri açısından tiyatro yapamayacakların ağızlarından çıkan “tiyatro yapma!” sakızını onların alınlarına yapıştırmalarını hayâl ederdim. Tiyatroya gitmeyen ama ülkeyi ve medyayı ve de dev şirketleri yönetenleri “ellerinden tutarak” tiyatroya götürmeleri beni keyiflendirirdi. Çok dar bir çevre içinde ödül veren jürilerin içinde olmamalarını, tiyatro öğrettikleri öğrencilerini koruma adına nesnelliklerini kaybetmemelerini dilerdim. Köşe yazılarını hakça kullanmalarını umardım. Ülkemin her köşesinde zor koşullar altında tiyatroyu yaşatan gençlerin yaptıklarını onların yazılarından okumak için her şehri takip eden üyelerinin olmasını dilerdim. Gençlerin uluslararası alanda desteklenmesi beni çok mutlu ederdi. Yazdıkları eleştirilerin “referans mektubu” gibi dünyanın her üniversitesinde geçerli olmasını düşlerdim. Siyasi hayatımız içinde önerileri ile baskı gurubu olmalarını, yakaladıkları fırsatları yeterince kullanmış olmaları ile kıvançlanmak isterdim. Tiyatromuzu, salt cenaze törenlerinde değil, sahne gerisinde, önünde ve yaşamın her evresinde sevdirmek için ellerinden gelen bu kadar az olmasa keşke derdim. Sivil toplum örgütü ve bir “bütün” olarak yeterli ağırlıkta olmalarını ve masaya vurduklarında çıkan sesin duyulmasını ve dikkate alınmasını arzu ederdim. Zira tüm bunlar “soru soran ve eleştiren insan”ın yaratılmasına ve ülkemin kalkınmasına önemli katkılar sağlardı.
Elbette tiyatro için yapılan iyi işlerin arkasında olanların içinde TEB üyeleri de var. Bulundukları yerlerde kişisel gayretleri ile katkı sağlıyorlar, “duruş”ları ile örnek oluyorlar, zaman ve olanaklarını bu amaçla kullanıyorlar. Bazıları parlamentoda, siyasi partilerin içinde görev aldılar. Ancak onların kişisel çabaları ile ortaya koydukları gayretlerin kurumsal bazda konulamamış olmasını eksik buluyorum ve beklentilerimin karşılanmamasının nedenleri arasında başa koyuyorum.
Türkiye’de “kurumsal” tiyatro konusunu araştırırken Emre Erdem’in (“ITI UNESCO / TEC Vice President”) uluslararası alanda ülkemizi temsil etmiş olduğunu okudum ama bu temasların ülkemiz tiyatrosuna nasıl bir katkı sağlamakta olduğunu bulamadım. (En son, Emre Erdem’in Kerem Yılmazer için “karanfil bırakma” eylem davetiyesini okudum.)
Bu vesile ile BM örgütü olan UNESCO’ya bağlı, kısa adı ITI olan, Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Türkiye Merkezi’nin 1986 yılından beri başkanlığını yapan, Dünya Tiyatrolar Günü’nde ismini duyduğum ve (https://docs.google.com/viewer?url=http://www.itiworldwide.org/picts /directory _11_05_2010.pdf) adresinde adı geçen Refik Erduran’ın ne gibi çabalar içinde olduğunu öğrenirsem çok memnun olacağım.
Kendilerini anlatırlarsa onlara ulaşarak yardım isteyecek gençlerin olacağını sanıyorum.
Ülkemiz tiyatrosunun gelişmesinde uluslararası ilişkilerin önemine inanan biri olarak ülkemizin “kurumsal” olarak nasıl temsil edildiğini merak ediyorum doğrusu.
Adı geçen tüm isimlerin saygın kişiliklerine suçlama yapma niyet ve arzumun olmadığının bilinmesini isterim. Eminim ki adı geçenler, kişisel bazda “ellerinden geleni” yapmaktadırlar. Ama kişisel kanım tiyatromuza yararlı olacak girişimlerin kurumsal olması ve mutlaka global alanda ses vermesi gerektiğidir. Dünya içinde “var” olmanın, tiyatronun ufku, tanıtılması ve finansal kaynaklar yönünden de somut girdiler sağlayacağı kanısındayım. Bunun, sorunların üstüne istikrarlı bir şekilde ve kuvvetle gidilebilmesinde yararlı olacağını düşünüyorum.
Dar çevre içinde ahbap-çavuş ilişkilerine alışık olan; kapılan postu kaptırılmamak için elden gelenin yapılmasının “başarılı iş adamlığı” sayıldığı; “kaynakların ve olanakların hakça paylaşılmadığı bir ülkede konular kişisel suçlamalarla “geçiştirilmektedir”. Haklı çıkma telâşı ile yapılacak savunmaların bu aşamada ve tartışmada anlamı yoktur.
TEB gibi uluslararası alanda ülkemizi temsil eden bir kurumun sayfasının “askıya alınmış” olmasını önemsiyorum. (Ben ITI-Türkiye’nin web sayfasına ulaşamadım. Onun bir sayfası yok mu?) TEB ve ITI-Türkiye’nin, stratejilerini değiştirmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Tiyatrosu dar çevre içinde kalmış, eleştirisi zayıf olan bir toplumun hafızası da “zayıf”tır, özellikle tiyatro gibi “uçucu” bir sanatta. “Tiyatrosuzluk” ve “unutma”nın nelere mal olduğunu, (hatırlayanlar için) tarih yazmaktadır.
Konuyu başka yerlere sürüklemeden tiyatro dünyası “ayna”nın karşısında yüzüne bakmalıdır.
Not:
Yazıyı yayımlamadan önce kontrol ettim. TEB’e ulaşılamıyor. (24 Ocak 2011)
Ülkemizdeki diğer tiyatro sivil toplum platform, dernek, birlik, girişim vb gruplar fırtınalı denizde dalgalarla mücadele içinde. Birleşme, ayrılma, yeniden kurulma, isim değiştirmeleri nedeniyle onları takip etmekte zorlanıyorum doğrusu. Ancak onların da “kurumsallaşma” anlamında sorunları olduğu belli. “Global” temasları var mı bilmiyorum.