Meddah ve meddahlık Osmanlı’ya başkentlik yapmış kentlerde, özellikle İstanbul’da gelişmiş popüler türlerimizden biri. Tüm dünyada, mitoloji, destan, masal, hikâye türünden sözlü geleneğin düş gücüyle harmanlanarak izleyenlerle ortak paylaşımı olan hikâye anlatıma sanatı-story tellergeleneğinin Anadolu coğrafyasındaki özgün biçimi. Kıssadan Hisse’nin Osmanlı’daki bireşimi. Hikâye anlatıcısının ya da oyuncunun taklit-sohbet-şarkı diye ifade edilebilecek anlatım araçlarının ya da tek kişinin oyunculuk hünerinin, seyirci-dinleyicinin imgelem ve tasarım zenginliği ve çeşitliliğinde can bulması denilebilir özetle Meddahlık için.
İletişim araçlarının sonsuz olanaklarının insanın aleyhine çalıştığı ya da çalıştırıldığı, böylece oluşan yabancılaşmanın insanın düş gücünü ve imgelemini kötürümleştirdiği şimdilerde, izleyenin düş ve imge dünyasında sonsuz ve soyut bir olurluk alanına dönüşen ve özellikle bu nitelikleriyle çağcıl tiyatroya farklı bir boyut katabilecek renklere sahip meddahlık ve meddah sanatının geleneksel formuyla nerdeyse kaybolmaya yüz tuttuğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Kuşkusuz kişisel çabalarla bugüne kadar gelen bir meddah ve meddah geleneğinden söz etmek mümkündür. Ancak bir halk sanatının yaşaması, yaygınlaşması, gelişmesi ve zenginleşmesi elbette kişisel çabalarla değil, daha geniş çapta devletin ve ilgili bakanlığın katkı koyduğu, desteklediği, katılımcı, plânlı çabasıyla mümkündür. UNESCO’nun, devletlerin kültürel alanda yapması gerekenleri ortak bir politikayla destek, önlem ve tavsiye kararları ve yaptırımlarla dünya kültürüne mâl etme girişimleri bu yüzden çok önemli. İşte bu girişimlerden biri de UNESCO’nun Somut Olmayan Kültür Mirası Listesi’ne giren halk kültürüne yönelik sanat ve gelenek ürünlerini, taraf devletlerin de yükümlülükleriyle koruması, yaygınlaştırması ve böylece dünya kültürünü zenginleştirerek geleceğe daha paylaşımcı-renkli-gelişmiş bir miras bırakmasına yönelik çabası.
UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Çalışmaları 2003 yılında bir koruma sözleşmesinin oluşturulması ve üye devletlerce kabul edilmesiyle resmîlik kazanmış. UNESCO Genel Konferansı, 17 Ekim 2003 tarihli 32. Genel Kurulu’nda “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi” büyük bir oy çoğunluğuyla kabul edilmiş. Türkiye 27 Mart 2006’da sözleşmeye resmen taraf olmuş ve ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı-Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü sözleşmenin icracı kurumu olarak görevlendirilmiş. Bu çerçevede İcracı birim olarak Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü/Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Başkanlığı’nca “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Yönetimi Şubesi” oluşturulmuş. Söz konusu şube üniversitelerin ilgili bölümleri, araştırma merkezleri ve enstitülerinden akademisyenlerden oluşan bir Uzmanlar Komisyonu danışmanlığında Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’ne taraf olan bir devleti temsilen yükümlülüklerini yerine getirme çabalarında. Bunun için:
- İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili ve Acil Koruma Gerektiren Listeleri’ne dosya hazırlıkları yapmak (Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden önce dünya çapında ilan edilmiş 90 başyapıt, İstanbul’da düzenlenen Hükümetlerarası Komite 3. Toplantısı’nda Temsili Liste’ye aktarılmış ve Türkiye’den de halihazırda iki unsuru: Mevlevilik ve Sema Törenleri ile Meddahlık Geleneği Temsili Liste’ye alınmış.)
- Envanter çalışmaları yapmak (Yaşayan İnsan Hazineleri Ulusal Envanteri ve Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanteri)
- Sözleşmenin gerektirdiği toplantı ve çalıştayları yapması gerekiyor.
22-23 Aralık 2010’da Kültür ve Turizm Bakanlığı, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nce yapılan ve akademisyen, araştırmacı ve uygulayıcılarla birlikte bu alanda görevli bakanlık personelinin katıldığı Meddah ve Meddahlık Geleneği’ne ilişkin Meddah Çalıştayı’nı da bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Peki, UNESCO’nun 17 Ekim 2003 Paris Toplantısı’nda kabul ettiği ve yürürlüğe koyduğu Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesihangi gerekçelerle ve nasıl oluşturulmuş, bundan da söz etmekte yarar var. Sözleşmenin oluşturulma gerekçeleri ve amaçlarını şöyle özetlemek mümkün:
“Aşağıda kısaca UNESCO olarak anılacak olan, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtının Paris’te 29 Eylül-17 Ekim 2003 tarihleri arasında toplanan 32. Genel Konferansı, İnsan Hakları alanında mevcut uluslararası belgelere, özellikle 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne, 1966 Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne, 1966 Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, 1989 UNESCO Geleneksel Kültür ve Folklorun Korunması Tavsiye Kararı’nda, 2001 UNESCO Kültürel Çeşitlilik Evrensel Bildirgesi’nde ve Kültür Bakanları Üçüncü Yuvarlak Masa Toplantısı’nda kabul edilen 2002 İstanbul Bildirgesi’nde vurgulandığı gibi, somut olmayan kültürel mirasın, kültürel çeşitliliğin potası ve sürdürülebilir kalkınmanın güvencesi olarak önemini göz önünde tutarak, somut olmayan kültürel miras ile somut kültürel ve doğal miras arasındaki köklü karşılıklı bağlılığı göz önünde bulundurarak, küreselleşme ve sosyal değişim süreçlerinin, topluluklar arasında diyalogu yenileme koşullarını oluşturmakla birlikte, hoşgörüsüzlük olgusunun yaptığı gibi, özellikle korumaya yönelik kaynakların yetersizliğinden ötürü, somut olmayan kültürel mirasla ilgili bozulma, yok olma veya yıkılma gibi ciddi tehditleri arttırdığını kabul ederek, insanlığın somut olmayan kültürel mirasının korunması konusunda evrensel istenç ile bir ortak kaygının varlığının farkında olarak, toplulukların, özellikle yerli toplulukların, grupların ve bazı durumlarda bireylerin somut olmayan kültürel mirasın üretimi, korunması, bakımı ve yeniden yaratılması konusunda önemli rol oynadıklarını, böylece kültürel çeşitliliği ve insan yaratıcılığını zenginleştirdiklerini kabul ederek, UNESCO’nun, başta 1972 tarihli Dünya Kültürel ve Doğal Mirası Koruma Sözleşmesi olmak üzere kültürel mirasın korunması konusunda norm oluşturucu belgeler hazırlama yolundaki çalışmalarının geniş etkileri bulunduğunu not ederek, somut olmayan kültürel mirasın korunması konusunda henüz, bağlayıcılığı olan hiçbir çok taraflı metin bulunmadığını ayrıca not ederek, kültür ve doğa mirasıyla ilgili mevcut uluslararası anlaşmaların, tavsiyelerin ve kararların, somut olmayan kültürel mirasa ilişkin yeni hükümlerle etkili bir şekilde zenginleştirilmesi ve tamamlanması gerektiğini düşünerek, somut olmayan kültürel mirasın önemi ve korunması konusunda, özellikle yeni kuşakların daha fazla bilinçlendirilmesi gerektiğini göz önünde bulundurarak, uluslararası topluluğun, sözleşmeye taraf devletlerle işbirliği ve karşılıklı yardımlaşma ruhu içinde bu mirasın korunmasına katkıda bulunması gerektiğini göz önünde bulundurarak, UNESCO’nun somut olmayan kültürel mirasla ilgili programlarını, özellikle İnsanlığın Sözlü ve Somut Olmayan Mirasının Başyapıtları Bildirgesi’ni hazırlayarak, somut olmayan kültürel mirasın, insanları birbirine yakınlaştırıcı ve onlar arasında değiş tokuşu ve anlayışı sağlayıcı, paha biçilmez rolünü göz önünde bulundurarak, 2003 Ekim’inin 17. işgününde işbu Sözleşmeyi kabul etmiştir.
Sözleşme’nin amaçları:
1. Somut olmayan kültürel mirası korumak;
2. İlgili toplulukların, grupların ve bireylerin somut olmayan kültürel mirasına saygı göstermek;
3. Somut olmayan kültürel mirasın önemi konusunda yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde duyarlılığı arttırmak ve karşılıklı değerbilirliği sağlamak;
4. Uluslararası işbirliği ve yardımlaşmayı sağlamak.”
olarak sıralanmış. Ardından sözleşmede “Somut Olmayan Kültürel Miras” tanımlanmış ve işlevine yer verilmiş: “Somut Olmayan Kültürel Miras, toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler, kültürel mekanlar anlamına gelir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan kültürel miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur. İşbu Sözleşme bağlamında sadece, uluslararası insan hakları belgeleri esaslarına uyan ve toplulukların, grupların ve bireylerin karşılıklı saygı gereklerine ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun olan somut olmayan kültürel miras göz önünde tutulacaktır.”
Sözleşmede SOKÜM’ün hangi alanlarda belirdiğine de yer verilmiş. Bu alanlar: “ a. Somut Olmayan Kültürel Miras’ın aktarılmasında taşıyıcı işlevi gören dille birlikte sözlü gelenekler ve anlatımlar b. Gösteri Sanatları c. Toplumsal Uygulamalar ve Şölenler d. Doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar e. El sanatları geleneği ”. Koruma terimi de: “somut olmayan kültürel mirasın yaşayabilirliğini güvence altına alma anlamına gelir; buna kimlik saptaması, belgeleme, araştırma, muhafaza, koruma, geliştirme, güçlendirme ve özellikle okul içi ya da okul dışı eğitim aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarma olduğu kadar, bu kültürel mirasın değişik yanlarının canlandırılması dahildir.”
“Taraf Devletler” de Sözleşme’ye bağlı olan ve Sözleşme’nin yürürlükte bulunduğu devletler olarak tanımlanmış yine aynı sözleşmede. Bu tanımlama çerçevesinde 27 Mart 2006’da taraf olan Türkiye Cumhuriyeti de bu Taraf Devletler’den biri.
Sözleşmenin üç temel yürütme organı var:
1. Taraf Devletler Genel Kurulu (Egemen organ, iki yılda bir toplanmakta)
2. Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Hükümetlerarası Komitesi (Taraf Devletler Genel Kurulu’nca seçilecek 18 taraf devletin temsilcilerinden oluşuyor. Sözleşmeye göre taraf devlet sayısı 50’ye yükseldiğinde sayısının 24’e çıkartılacağı taahhüt edilmiş. Komite üyesi devletlerin seçimi hakça coğrafi dağılım ve dönüşüm ilkelerine göre yapılmakta ve üyelik süresi 4 yıl. Ancak birinci seçim döneminde seçilen Komite üyesi devletlerin yarısının görev süresi 2 yılla sınırlanmış ve bu devletler birinci seçimde kurayla belirleniyor. Komite üyesi devlet ard arda iki görev süresi için seçilemiyor)
3. Sekretarya (Hükümetlerarası Komite’ye destek sağlayan, Komite ve Genel Kurul belgelerini ve Komite toplantısının gündem ve taslağını hazırlayan, alınan kararların yürürlüğe koyulmasını sağlayan bir organ)
Kendi iç tüzüğünü üçte iki çoğunlukla belirleyen Hükümetlerarası Komite bütün uygulamaları ve kararları hakkında Taraf Devletler Genel Kurulu’na rapor sunmakla yükümlü. Aynı zamanda, somut olmayan kültürel miras alanında yetkileri kabul edilmiş danışsal görevleri olacak olan hükümet dışı örgütlerin komiteye akredite edilmesini ve akreditasyon ölçüt ve yöntemlerini Taraf Devletler Genel Kurulu’na önerdiği gibi, Somut Olmayan Kültürel Mirası Koruma Sözleşmesi’nin amaçlarını desteklemek, bu amaçların uygulamaya geçirilmesini özendirmek ve izlemek, iyi örnek uygulamalar konusunda rehberlik etmek ve somut olmayan kültürel mirasın korunması konusunda tavsiyelerde bulunmak, fon kaynaklarının kullanımı (Fon kaynakları: Taraf devletlerin katkısı, UNESCO Genel Konferansı tarafından bu amaçla tahsis edilen fonlar, bağışlar, hediyeler, vasiyetler) konusunda bir taslak hazırlamak ve Genel Kurul’un onayına sunmak, fon kaynaklarını arttırma yolları aramak ve bu amaçla gerekli önlemleri almak, sözleşmenin hayata geçirilmesi için uygulama yönergeleri hazırlamak ve bunları Genel Kurul’un onayına sunmak, Taraf devletler tarafından sunulan raporları (Taraf devletler tarafından belirlenmiş biçimlerde ve zamanlarda sözleşmenin etkin bir biçimde uygulanması için gereken yasa, tüzük ve yönetmelik düzenlemelerini içeren raporlar) incelemek ve Genel Kurul için bunları özetlemek, Taraf devletlerin sunduğu talepleri incelemek ve Komite tarafından; İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi, Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Programları, Projeleri ve Etkinlikleri Listesi’ne girecek yazım ve teklifler hakkında karar vermek, uluslararası yardım tahsisi konusunda karar vermek gibi görevleri de yerine getirmekle yükümlü.
Her taraf devlet ise: a. Kendi toprağı üzerinde bulunan somut olmayan kültürel mirasın korunmasını güvence altına almak için gerekli önlemleri alacak b. Somut olmayan kültürel mirasın yaşayabilirliğini güvence altına almak adına kimlik saptaması, belgeleme, araştırma, muhafaza, koruma, geliştirme, güçlendirme ve özellikle okul içi ya da okul dışı eğitim aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarma ve bu mirasın değişik yanlarının canlandırılması gibi koruma önlemleri arasından, kendi toprağı üzerinde bulunan somut olmayan kültürel mirasın çeşitli öğelerini, grupların, toplulukların ve ilgili hükümet dışı kuruluşların katılımıyla belirleyecek ve bunun için:
- Envanterler oluşturacak
- Kültürel mirasın koruması adına:
- Toplum içinde somut olmayan kültürel mirasın işlevinin değer kazanması yönünde bir genel politika benimsemek ve planlama programına bu mirasın korunmasını dâhil etmeye
- Kendi toprağı üzerindeki somut olmayan kültürel mirasın korunması konusunda bir ya da daha fazla yetkili kurum belirlemek ya da kurmak
- Özellikle tehdit altındaki somut olmayan kültürel miras konusunda, somut olmayan kültürel mirasın etkili bir şekilde korunması için bilimsel, teknik ve sanatsal incelemeleri ve araştırmaya ilişkin yöntembilimini özendirmeye
- Aşağıdaki hususları amaçlayan uygun yasal, teknik, idari ve mali önlemler almaya
– Somut olmayan mirasın eğitimi ve idaresi ile ilgili kurumların oluşturulmasını özendirmeye ve bu mirasın sunum ve anlatımına ayrılmış yerlerde geleceğe iletilmesini sağlamaya
– Bu mirasın ulaşılmasını düzenleyen, mirasın kendine özgü geleneksel uygulamalarına saygı göstererek, somut olmayan kültürel mirasa ulaşılmasını güvence altına almaya
– Somut olmayan kültürel miras konusunda dokümantasyon merkezleri kurmaya ve buralara ulaşılmasını kolaylaştırmaya
- Eğitimde somut olmayan kültürel mirasın yer almasına, yaygınlaştırılmasına, bunun için bilgilendirici toplantılar ve programlar oluşturulmasına, toğlumun genelinde ve özellikle gençlerde somut olmayan kültürel miras konusunda duyarlılığın arttırılmasına ve bu doğrultuda kapasitenin güçlendirilmesine gayret edecektir.
diye belirtiliyor Taraf Devlet’in yükümlülükleri sözleşmede.[1]
27 Mart 2006 Toplantısı’nda resmen işbu sözleşmeye taraf olan ve Somut Olmayan Kültürel Miras Temsili Listesi’ne giren “Meddah ve Meddahlık Geleneği”nin korunması, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması adına icracı kurum olarak belirlenen Kültür ve Turizm Bakanlığı/Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nün Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Başkanlığı Somut Olmayan Kültürel Mirasın Yönetimi Şubesi’nce organize edilen Meddah Çalıştayı yukarıda özetlemeye çalıştığım UNESCO-Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmek ve bu çerçevede geniş katılımlı bir Eylem Planı oluşturmak adına Ankara’da toplandı.
Meddah Çalıştayı’na bilgi ve birikimiyle katkıda bulunan kurumlar: A. Ü. DTCF Tiyatro Bölümü Başkanlığı, Anadolu Üniversitesi GSF Tiyatro Bölüm Başkanlığı, Atatürk Üniversitesi Tiyatro Bölümü, Uludağ Üniversitesi GSF Sahne Sanatları Bölümü, Kocaeli Üniversitesi GSF Tiyatro Bölümü, Kocaeli Üniversitesi GSF Tiyatro Bölümü, Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Sahne Sanatları Bölüm Başkanlığı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Gazi Üniversitesi Türk Halk Bilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanlığı, Hacettepe Üniversitesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Kukla Karagöz Derneği, Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi Ankara, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, UNIMA Bursa Şubesi, UNIMA İstanbul Şubesi.
Katkıda bulunan akademisyen, uzman ve uygulayıcılar ise; Ziver Armağan Açıl, Erdoğan Akduman, Fatih Aksüt, Ulvi Alacakaptan, Rauf Altıntak, Çetin Azer Aras, Nadir Avcı, İmran Baba, Füsun Balkaya, Sinan Bayraktar, Münir Canar, Yusuf Duru, Dilaver Düzgün, Metin Ekici, Alpay Ekler, Müjdat Gezen, Erol Günaydın, Mehmet Tahir İkiler, Hayrettin İvgin, Çiğdem Kara, Süreyya Karacabey, Nurhan Karadağ, Ahmet Karakman, Muhtar Kutlu, Özdemir Nutku, M. Öcal Oğuz, Ünver Oral, Mevlüt Özhan, Saim Sakaoğlu, Nail Tan, Nurhan Tekerek, Cemal Ünlü, Ali Yakıcı, Ahmet Yenilmez, Halil İbrahim Zengin’di.[2]
Çalıştay programı, kadın meddah Prof. Dr. Nurhan Tekerek’in bu alandaki uygulamalı çalışmasının birinci aşamasını oluşturan ve 2006’dan bu yana cafe, kahve, han, kantin, toplantı salonu, park, sokak gibi pek çok farklı mekanda, Okuma Tiyatrosu formunda sunduğu Haşmet Zeybek’in yazdığı Zilli Şıh gösterisiyle başladı. Zilli Şıh; yerde börtü böcek, karınca varsa kaçsın diye ayağına ziller bağlayan Zilli Şıh’ın, karıları Safinaz, Binnaz, Gülnaz, Feleknaz ve Şıh’ın oynaşı Mırzık Abdi’nin yosma dulunun, tüm kasabalı esnafın aldatma ve aldatılma hikâyesi. Atadan dededen kalma, adeta kasaba meydanının şemsiyesi olan Ulu Dut Ağacı’nın kesilmesiyle herkesin foyasının açığa çıktığı bir senaryo. Hikâyenin kıssadan hissesi de (öğreneği) Üzümcü’den geliyor. Şöyle diyor Üzümcü anlatının sonunda: “Siz siz olun değerli insanoğlu! Biri bir şeyden fazla bahsederse bilin ki o şeyden zoru vardır. Onun altında mutlaka bir bit yeniği arayın. Her şeyin üzerinden örtüyü kaldırın altına bakın!…”
22 Aralık 2010 sabahı Hotel İçkale Toplantı Salonu’nda saygı duruşu ve İstiklâl Marşı, ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Mahmut Evkuran’ın meddahlık üzerine bakanlık bazında yapılanları özetlediği bir sunum, Bakanlık Müsteşar Yrd. Nihat Gül’ün meddah geleneği ve Somut Olmayan Kültürel Miras ile ilişkisi ve bu ilişkinin önemi üzerine yaptığı bir konuşma ve Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun meddahlık üzerine görüşlerini sunduğu bir konferansla başladı çalıştay. Meddahın Anadolu coğrafyasına özgü karakterinden söz eden ve güncel gerçekleri dile getirmesi ve bu anlamda laik olması dolayısıyla diğer hikâye anlatıcılarından ayrılan bu geleneğin korunması, geliştirilmesi, genç kuşaklara aktarılması ve elbette dünya kültürel mirasına katkı koyabilmesi için bu alanda eğitim veren bir kurumun ya da bir okulun şart olduğuna vurgu yapan Nutku’nun konuşmasından sonra Halk Kültürü Araştırma Dairesi personelinden Araştırmacı Nilüfer Zeynep Özçörekçi Göl Somut Olmayan Kültürel Miras Çalışmaları ve özellikle Meddah konulu çalışmalar üzerine bilgi vererek, Eylem Planı’nın öneminden söz etti.
Saat 11.15’teki oturum başkanı Prof. Dr. Nurhan Karadağ’dı. Özellikle çağımızın, günümüz toplumlarının ve seyircinin koşullarının değiştiğini, dolayısıyla geleneğin de, dünya kültürüyle bir kavşakta buluşabilmesi için, gelenekten kopmadan ama çağcıl bir bakış açısıyla yeniden değerlendirilerek yorumlanması ve özgünleştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Karadağ’ın yönetiminde Rauf Altıntak, Münir Canar, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Mehmet Tahir İkiler, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Ulvi Alacakaptan, Cemal Ünlü, Halil İbrahim Zengin, Prof. Dr. Nurhan Karadağ, Alpay Ekler gibi konuşmacıların söz aldığı bu oturumda geleneksel meddah sanatı, gelenekten bugüne meddahın serüveni, bugünkü durumu, geçmişle gelecek arasında meddahın konumu, nasıl bilindiği, algılandığı ve nasıl ele alınması gerektiği konusunda görüşler sunuldu, tartışıldı ve geleneksel tiyatro içinde yer alan türlerle birlikte meddahın da gelişmesi için eğitimin ve okullaşmanın önemi üzerinde duruldu.
Öğleden sonra 13.30’daki oturumu Prof. Dr. Saim Sakaoğlu yönetti. 2 bölümden oluşan oturumun 1. Bölümü’nde meddahlığın artık öneminin kabul edildiğini, esas sorunun bu sanatın nasıl yaşatılacağı sorunu olduğuna vurgu yapan Nail Tan’ın ardından Mevlüt Özhan; meddah hikâyesindeki dramatik yapının öneminden, dolayısıyla böylesi bir yapıda hikâye kurgulamak ve seyirciye aktarmak için entelektüel birikimin kazanılabileceği üniversite eğitiminin gerekliliğinden söz etti. Ünver Oral’ın bu alanda İstanbul’da kurulmasında yarar olan bir Halk Tiyatrosu Merkezi önerisinin ardından Mehmet Tahir İkiler’in meddahlık için okul gerekmediği, mevcut oyunculuk bölümlerinin bu alanda yeterli olduğuna dair görüş belirtmesini takîben oturum başkanı Prof. Dr. Saim Sakaoğlu meddah ve meddahlık geleneğinin salt İstanbul’la sınırlı kalmaması gerektiği, yaptıkları araştırmalardan tespit ettiklerine göre Anadolu’da da bu geleneğin var olduğunu, bu anlatıcıların da dikkate alınması gerektiğine vurgu yaptı. Medya gerçeği ve popüler kültür sorununun altını çizen Ahmet Yenilmez, meddah geleneğinin bu türden iletişim araçlarının da kullanılarak, dahası Diyanet Teşkilâtı ve köy imamlarının da yardımıyla yaygınlık kazanabileceğini ifade etti. Doç. Dr. Süreyya Karacabey ise, esas sorunun meddah geleneğini olduğu gibi yinelemek değil, çağcıl bir nitelik kazanabilmesi için form olarak hangi özelliklerinden yararlanılabileceği sorunu olduğunun altını çizdi. “Hay Hak” sözcüğünün gelenekte önemli olduğunu, bir gün önce sunulan gösteriden örnekle şıhlara yönelik hakareti içeren hikâyenin her yerde oynanmaya uygun olmadığına vurgu yapan M. Tahir İkiler’in ardından, eğitim konusunun bir sorun olduğunu, taşralı meddahların hiç de eğitimli olmadığını, meddah yapılacaksa şer-î açıdan anlatım biçiminin önemli olduğunu ve bu işin resmîleşmesinin bir takım riskleri de beraberinde getirebileceğine dair endişesini ifade eden Ulvi Alacakaptan’ın görüşlerini, salon ve organizasyon sorununa vurgu yapan Halil İbrahim Zengin’in akabinde, meddahın bir sosyal görevli olduğunu ve bu bağlamda kişisel olarak kurumlarda yaşanmış öyküleri topladığını belirten Devlet Tiyatrosu oyuncusu Çetin Azer meddah sayısının azlığından söz etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün geleneksel tiyatro yapan topluluklara ya da kişilere diğer topluluklardan daha az ödenek verdiğine ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğine vurgu yapan Alpay Ekler’in konuşmasının ardından verilen aradan sonra, saat: 15.30’da yine Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun yönetiminde Eylem Planı’nın Değerlendirilmesi ve Öneriler bölümüne geçildi.
2003 yılında Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine başyapıt olarak giren ve 2006 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin UNESCO-SOKÜM Sözleşmesi’ne resmen Taraf Devlet olarak kabul edilmesi itibariyle 2003 yılında hazırlanmış ve 2006 yılında Taraf Devlet olunmasıyla tekrar dosyaya eklenen Eylem Planı, katılımcıların oturumlarda sundukları, tartıştıkları görüşler de dikkate alınarak bir kez daha, tartışıldı, değerlendirildi, önerilerle yeni maddeler eklendi.
22 Aralık akşamı 75. Yıl Tiyatro Salonu’nda bir gösteri daha sunuldu. Tek Kişilik Türk Tiyatrosu: Meddah olarak lanse edilen ve Deli Dumrul hikâyesinin Sinan Bayraktar tarafından yeniden meddah formunda ele alınarak tek kişinin oynadığı bir metne dönüştürüldüğü ve yine Sinan Bayraktar’ın sunduğu gösteri saat: 20.30’da çalıştay konukları ve seyirciyle paylaşıldı.
23 Aralık 2010 sabahı saat 9.30 dan başlayıp 12.30’a dek süren ve oturum başkanlığını Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun yaptığı toplantıda Eylem Planı’na son şekli verildi ve çalıştayın baştan sona değerlendirilmesi yapıldı.
22-23 Aralık 2010 tarihlerinde oturumlarda tartışılarak, önerilerle yeniden şekillenen Meddahlık Eylem Planı’nda pek çok eylem önerildi. Önerilen bu eylem programını şöyle özetlemek mümkün:
– Meddahlıkla ilgili Danışma Kurulu oluşturulması
– Genç sanatçıların eğitilmesi amacıyla seminer, atölye vb. çalışmalar yapılması
– İlköğretim programlarında var olan meddahlıkla ilgili bilgilerin geliştirilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’na önerilerde bulunulması
– Meddahlık geleneği ile ilgili çalışma yapmak isteyen üniversite öğrencilerine burs sağlanması yönünde girişimlerde bulunulması
– Meddahlık geleneğine Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşvik ettiği yazılı eserlerde yer verilmesi
– Devlet konservatuarlarının oyunculuk ve GSF’lerin sahne sanatları bölümlerine bağlı geleneksel tiyatro meddahlık anasanat dalının kurulması
– Meddahlık geleneği ile ilgili genel bir arşiv ve yaşayan müze oluşturma çalışması yapılması ve çalışma sonucunda ortaya çıkarılan belgelerin elektronik ortama aktarılması. Arşivden yararlanma koşullarının pratik ve ücretsiz olması. Arşiv çalışmasının bütçesinin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tahsis edilmesi
– Düzenlenen bu arşivden elde edilecek bilgiler ve veriler ışığında konu ile ilgili bilimsel ve sanatsal toplantılar düzenlenmesi. Bu toplantılarda sunulan bildirilerin yayın haline getirilmesi
– Meddah gösterilerini izleyen ya da dinleyenler üzerinden çeşitli bilimsel araştırmalar yapılması
– Gençlerde meddahlık geleneği farkındalığının arttırılması amacıyla ülke çapında özellikle eğitim kurumlarına yönelik projelerin üretilmesi ve desteklenmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın teşvik etmesi ve projelerin üretilmesinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğu üstlenmesi
– Yazılı ve görsel medyada meddahlık geleneğine yer verilmesi, tanıtım amaçlı var olan olanakların kullanılması, yeni olanakların sağlanması
– Periyodik olarak meddahlık alanında festivaller, şenlikler ve gösteriler düzenlenmesi. Var olan festivallerde meddahlık sanatına daha çok yer verilmesi
– Senaryosunu kendinin yazdığı ve oynadığı meddahlık yarışmaları düzenlenmesi
– Meydan sahnelerinin yaygınlaştırılması
– Meddahlık konusunda belgesel, film, katalog gibi yayın ve yapım projelerinin hazırlanması ve desteklenmesi
– Meddahlık geleneği ile benzerlik gösteren, Türkçe konuşan topluluklar ve komşu ülkelerin sözlü kültür miraslarının mukayese edilmesi ve değerlendirilmesi amacıyla ulusal ve uluslar arası bilimsel toplantılar düzenlenmesi
– Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yürütülen “Özel Tiyatrolara Yardım Yönetmeliği”nde değişiklik yapılarak UNESCO’nun SOKÜM Temsili Listesine kaydedilen Meddahlık ve Gölge Oyunu Sanatlarımız hakkında pozitif ayrımcılık yapılarak en yüksek yardım ödeneğinin verilmesinin sağlanması
– Geleneksel tiyatro sanatçıları (meddahlar) gelir vergisi ve KDV oranlarında SOKÜM çalışmaları çerçevesinde indirime gidilmesi yönünde çalışmalar yapılması, salon tahsislerinin ücretsiz olması ya da indirimli olması
– Üçer aylık periyotlar halinde tarafların yaptığı projelerin ve faaliyetlerin Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğüne gönderilmesi
Yukarıda özetlenen söz konusu eylemlerden sorumlu kurum ve kuruluşlar olarak; Başbakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı, Üniversiteler ve Yüksek Öğretim Kurumu, RTÜK, TRT, Yerel Yönetimler, Medya Kuruluşları, STK’lar, TİKA, TÜRKSOY ve tüm taraflar önerildi.
Meddah geleneğinin Somut Olmayan Kültürel Miras içinde daimi olarak yer alması ve bu bağlamda yaşaması, gelişmesi, zenginleşmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması Sözleşmeye taraf olan devletlerin eylem planlarını gerçekleştirmesine bağlı. Bu konuda devletin ilgili kurumlarının desteği başta olmak üzere, kurumlararası ve kişiler arası topyekun bir karşılıklı güven ve işbirliği şart. Böylece UNESCO-SOKÜM Sözleşmesi’nde yer alan yardım fonlarından da yararlanarak meddah geleneğini yaşatmak, korumak, yaygınlaştırmak, geliştirmek ve kalıcı bir dünya kültür mirası haline getirmek mümkün.
Böyle bir sürecin yaşanması umuduyla…
[1] http:aregem.kulturturzim.gov.tr/belge/1-90299/meddah-calistayi-ve-gosterileri-21-23…, Erişim Tarihi: 26.12.2010
[2] Meddahlık Çalıştayı ve Gösterileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı/Araştırma Eğitim Genel Müdürlüğü Programı, 22-23 Aralık 2010, Ankara.
Hay HakHak dostum hakBir pusat fazilet bırakHamal parasını da ayrı bırakİsim isme cisim cisme kisim kimse semt semte benzerYalan gerçek söylenirBizce de kendince dillendirilir.Şimdi bizim anlatacaklarımız iseİlgilidir Temâşa sanatı ileKonumuz Meddah geleneğiDilimizce nasıl söylemeliEfendim şöyle mi desemBöyle mi arz etsemNe etsem de meddahı söze döksemVe de bu konuyu nasıl özetlesemAtalarımız ne der:Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarırSöz candır, can da dostturDiyebiliriz ki; meddah söz dostudurNe Türklerdeki şamandır tek başına ne de bakşiNe Acemdeki şehnâmehanNe Araplardaki methiyedirNe de halk hikâyeciliği yalnızcaTamamıdır bunların bizde meddahYani hikâye anlatma sanatıTaklittir kimi zamanKişilere can verir meddahGüzel sözdür, şiirdir bazenDağarcıktan meydana dökülenÖzetle tek kişilik olanıdır tiyatronunSözün derini, mizahın incesiİbretin alûl âlâsı ondadırBir peşkirin ya da bir mendilinBir değnekle sonsuz bir anlatımAracına dönüşmesidir meddahVermek isteyenlerinDramatik hikâyeyle hoş sohbetiAlmak isteyenlerinKıssadan hissesidir meddahHikâyenin taklitli sanatıSorunsalın sözle dile getirilişidir meddahOlur a… Arada bir de… E insanlık hâliDilin sürç-i lîsan etmesidir meddahHayat bir yolculuksaİnsan da bir yolcudurAnlatabiliyorsak yol hikâyemizi taklitle Bir başkasına, Ve de türkülerimiz varsa Hikâyemizi renklendirecek Biz de birer meddahız demektir. Ne kadar sürç-i lîsan ettiysek affola!