Mimesis Çeviri – Yönetmen, Sihirli Flüt’ün Bouffes du Nord’daki Yeni Yıl gösterimiyle birlikte emekliye ayrıldı.
Guardian, 2 Ocak 2011, Çeviri: Taner Olçum
Peter Brook, Fırtına’nın provasında Romane Bohringer’le birlikte, 1991 – Avignon. Fotoğraf: Georges Gobet / AFP Getty Images
Parisli tiyatroseverler için 2011’in ilk günlerinin kısmen de olsa melankolik bir yönü vardı. Muazzam bir itibara sahip olan İngiliz yönetmen Peter Brook, Yeni Yıl Akşamında, Fransız başkentindeki deneysel Bouffes du Nord tiyatrosunda 36 yıldır devam eden görevini nihayete erdirdi.
Mozart’ın Sihirli Flüt adlı eserinin Cuma akşamki gösterimi, 85 yaşındaki yönetmenin, yenilikçi, avangard çalışmalarla artık eş anlamlı hale gelmiş bir mekânın sanatsal önderi olarak son prodüksiyonuydu. Brook’un operası, Mart ayında Londra’nın Barbican tiyatrosuna da uğrayacakları bir Avrupa turnesine çıkmışken, yönetmen de Bouffes’un dizginlerini iki genç Fransız’a devretmekle meşgul: Paris Opéra-Comique’in bir önceki yöneticisi olan Olivier Mantei ile tiyatro müteşebbisi ve modern müzik uzmanı olan Olivier Poubelle. İkisi de bir süredir Brook’un o geniş yaratıcı ekibinde yer alıyorlar. 1990’ların başlarında Royal Shakespeare Company’de (RSC) Brook’la birlikte çalışan tasarımcı Tom Piper, “şimdi ayrılarak doğru olan şeyi yapıyor” diye belirtti: “Orada son derece uluslararası bir seyirci topluluğuna sahipti ve Fransız seyirciler buna minnettardı. Oldukça karizmatik biri ve insanlardan olağanüstü şeyler çıkarmayı iyi biliyor.”
Brook iki yıl önce, artık Bouffe’un merdivenlerini tırmanmayacağını açıkladığında, Poubelle ve Mantei ile de paylaştıkları bir görüşten “opera, popüler müzik, tiyatro ve dansın, yeni formlar ortaya koymak adına tek bir resimde toplanabileceğinden” bahsetmişti.
Brook, Fransızca olarak içlerinde Carmen Tragedyası, epik Hint destanı Mahabharata ve daha yakınlarda Tierno Bokar, a Sufi tale from Mali’nin [Tierno Bokar, Mali’den bir Sufi Öyküsü] olduğu birçok çığır açan gösteri sahneledi. Fakat geçen yıl, Batı Londra’da, Rus ve Litvanyalı göçmenlerin arasında doğmuş olan Brook, İngilizceyi bazen özlediğini itiraf etti.
Brook, birçok kişinin yaratıcı bir sürgün dönemi olarak gördüğü Paris macerasına 1970’lerde RSC’deki Marat/Sade, Vietnam savaşı karşıtı oyunu US ve son olarak da Frances de la Tour ve Ben Kingsley gibi yıldızların yer aldığı Bir Yaz Gecesi Rüyası gibi prodüksiyonlarla, İngiltere’de yakaladığı başarının keyfini sürdükten sonra başladı. Temel prensibi ki o dönem insanlara ürkütücü gelen bir şeydi bu, sahnede çok az nesnenin olması gerektiği ve bu sayede hayal gücünün iş görebileceğiydi. 1968’de kaleme aldığı Boş Alan adlı kitabında, bir eserin atmosferinde seyircinin merkezi bir öneme sahip olduğu fikrini ortaya koyuyordu. Gösterişli mekânlar, ona göre, sadece oyuncuları kamusal alandan ayırma işlevi görüyordu.
Yine de, Piper’ın hatırlattığı gibi, Brook’un devrimci yöntemleri çoğunlukla değişkendi. “Alınan kararlar asla nihai kararlar olmuyordu. Paris’te, Fırtına’nın provaları sırasında, bir hafta sonrasında bunun doğru olmadığına karar vermeden önce, tiyatro salonuna bir ton toprak getirtmiştik. En sonunda da bir tutam kum ve tek bir kaya parçası ile idare ettik. Sandal olarak kullandığımız turuncu bir kutumuz vardı ve daha sonra Ariel bunu kafasına giymişti. Bu sonra afişimizdeki görüntü oldu, fakat bunların hepsi aslında provalardan geliyordu.”
Brook’un 1963 yapımı Sineklerin Tanrısı adlı filmi, bir klasik olarak değerlendirilmesine rağmen, 1978’te sahneye koyduğu, Alan Howard ve Glenda Jackson’un başrollerini paylaştığı Antonius ve Cleopatra adlı oyunun İngiltere’de zayıf bir ilgiyle karşılanması, eskiden bir yıkıntı olan, Paris’in o müzikholünde geçirilecek uzun bir mesai sürecinin müjdecisiydi aslında. Brook’un prodüksiyonları ara sıra İngiltere’ye de uğradı. Dokuz saatlik Mahabharata’sı 1988’de Glasgow’s Tramway tiyatrosunda oldukça tuttu ve 1990larda, Oliver Sachs’ın Karısını Şapka Sanan Adam adlı kitabının, iyi eleştiriler almış olan sahne uyarlaması kendisine Ulusal Tiyatro’da yer buldu. Piper, “İngiltere’deki düzenin Brook’a zor geldiğini” düşünüyor: “Kendisini İngiltere’ye temelli olarak geri döndürecek bir yol bulamamamız bizim için bir utanç. Buraya geldiğinde, bu çok özel bir olay haline geliyor ve muhtemelen daha büyük bir etki yaratmasına yardımcı oluyor.”
Brook’un çıplak bir sahne ve minimal kostümlerin olduğu bu yalın üslubu, artık ana akım tiyatroda da yaygın. Fakat Piper’a göre yönetmen Bouffes’tayken, sürekli tehlikeli bir girişime atılmak adına mücadele ediyormuşçasına çalışıyordu. “Benim dönemimde çekirdek bir kadroyla çalışıyordu. Eğer herhangi bir şeyi herhangi bir yere götürmek istiyorsanız, bir panelvan kiralamak zorundaydınız. Bu, bir saçak tiyatrosunda[1] çalışmak gibi bir şeydi.
Brook’un yenilikçi düşünce tarzı, Piper’a göre, Stratford’daki yeni Royal Shakespeare Theatre’ın biçimine de yansıdı. “Öne doğru açılan bir sahnemiz var ve seyirci bunun etrafını kuşatır. Oyuncuyu bunun tam ortasına yerleştirmek istedik. Bu geçmişi muhafaza etmekle ilgili, fakat aynı zamanda bunun eğlenceli olmasını da istiyoruz. Bir tiyatronun kişiliğini ve ruhunu korumanız gerekir.”
Brook, Bouffes’taki haleflerinin onun kurallarını izleme konusunda kendilerini zorunlu hissetmelerini istemiyor: “Tüm hayatını geleneğe karşı mücadele etmekle geçirmiş birisi olarak kurmaya çalıştığım ilk şey, benim çizgimi takip edecek ve ortaya koyacak bir varisin ve böyle birinin atanmasının önüne geçmekti.”
BROOK’UN BAŞARILARI
1981: Henri Meilhac ve Ludovic Halévy’in kaleme aldığı opera, Prosper Mérimée’den sonraki prodüksiyonu Carmen Tragedyası
Bizet’in operası üzerinde radikal bir biçimde yeniden çalışmış ve orijinal romanda yer alan karanlık temalara daha yakınlaştırmıştı.
1981: Vişne Bahçesi, Anton Çehov
Çehov’un eserinin özgün halindeki, kırsal yaşamın o solgun güzelliğini silip attığı bir Vişne Bahçesi yorumu.
1985: Mahabharata
Brook’un Avignon Festivali için hazırladığı epik Hint destanının dokuz saatlik bir versiyonu. İki savaşçı aile arasındaki çatışmayı ve iyi ile kötü arasındaki mücadeleyi anlatır.
1990: Fırtına, Jean-Claude Carrière’in William Shakespeare’den uyarladığı haliyle
Shakespeare’in o ıssız adası dikdörtgen şeklinde düzenlenmiş kumlarla ve bir kayayla temsil edilmiştir. Tahtadan bir kasa da batan gemiyi temsil etmiştir.
[1] Fringe theatre: Sıklıkla yeni yazarların kaleme aldığı, “zor” konuların ele alındığı ya da alışılmamış bir üslupla yazılmış olan ve ana akım tiyatrolarda sahnelenemeyen oyunlar ve bu oyunların oluşturduğu tiyatro tarzı (ç.n.).