Nedim Saban
“Av Mevsimi” filmi benim için Yavuz Turgul’un masterpiece’i (başyapıtı) olup, Turgul’u Bergman ile Kurosawa arasında bir çizgiye oturtmamı sağlayan en önemli film niteliği taşımaktadır. “Eşkıya” kadar “serseri” olmadığı ve büyük usta Şener Şen’i bir yönetmen olarak “Muhsin Bey” filmindeki kadar iyi değerlendirip değerlendiremediği tartışılabilir.. Kaldı ki, bir sinemasever olarak ben ustaların değil çömezlerin masum filmlerini her zaman daha çok sevmişimdir. Bir film “kusursuzluk” taşıdığı zaman, çoğunlukla hayattan uzaklaşır bence. Sanat, hayat gibi kusurlu olabilmeli, hayatın masumiyetini taşıyabilmelidir. “Av Mevsimi”ndeki kusursuzluk ve usta yönetmenin erkek egemen bakışı heyecan kaçırıcı ve soğuk olsa da, Yavuz Turgul’u artık hocaların hocası olarak değerlendirilecek bir aşamaya getirmiştir. Kaldı ki Turgul, bir yönetmen olarak Cem Yılmaz’dan o kadar sıcak bir oyunculuk elde edebilmiş ki, belki, filmin hızlı montajında bize biraz gülmek için nefeslenme payı bıraksaymış, o soğukluk da gidermiş. Cem Yılmaz, Türk Sineması’nda izlediğim en mükemmel ölüm sahnesiyle veda eden en tatlı deli tipiyle, büyük bir oyuncu olarak gönlümü fethetti bu filmde.
Genellikle tiyatro üzerine yazdığım bu sütunlarda Yılmaz Erdoğan’ın “Neşeli Hayat” filmini de senaryosunu önemsediğim için ele aldım sadece. Yavuz Turgul ile “İkinci Bahar” dizisinde çalışma fırsatını buldum. Çekim senaryosunun üzerinde çekim öncesinde kurşun kalemle yaptığı son düzeltmeler bana dramatik yazım alanında üniversitede öğrendiğim her şeyin pratik anlamda uygulaması olmuştur. Sette beni en çok şaşırtan bir şey, zaman zaman Turgul’dan Türkan Şoray/ Şener Şen gibi starlara bile uzanan eleştiri oklarının hiç silinmeden fotokopilenerek dağıtılması olmuştur. Bu özeleştiri gerçek ekip çalışmasının sonucu unutulmayan bir dizinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Dizinin ilk yönetmeni Uğur Yücel’in karakter tahlilleri de diziden sonra ortaya çıkan genç oyuncuların yaşamında büyük bir şanstır. Şahsen, Türkiye’deki kariyerimde, ne öğrendiysem Turgul/Yücel ikilisinden öğrendim. Öğrenmek çok önemli değil, öğretmek isteği daha önemli tabi. Yavuz Turgul için en son kullanacağım deyim “sevecen”dir. Ama ilk kullanacağım deyim, “samimi öğretmen”dir. Kendisini, Türkiye’nin Kurosawa’sı olarak adlandırmam bu yüzdendir! Bilindiği gibi, Japon yönetmen Akira Kurosawa da zamanının çoğunu oyuncularıyla paylaşım süreciyle geçirmiştir.
Turgul’la çalışanlar, daha sonraki setlerde, Turgul’dan öğrendiklerini unutmak gerekeceğini peşinen bilsinler! Bazı genç oyuncuların karşılarındaki aktöre oyun vermek yerine asistanları diktikleri setlerin mekanik dünyasından söz ediyoruz.
“Av Mevsimi” filmini bir senaryo dersi olarak okuyanlar, filmin polisiye açıklarını yakalayıp, kesik elin peşinden koşturmak yerine, Cem Yılmaz ile Okan Yalabık karakterleri arasındaki kontrastı iyi incelesinler. Bu çelişki, Turgul’un devraldığı ve Türk Sineması’nı yıllarca başarıyla ayakta tutan Ertem Eğilmez kurgusunun rafine edilmiş şeklidir. Eğilmez kurgusunda, biri eğitimli, diğeri eğitimsiz iki erkek polisin aşk acıları iç içe geçerken, kontrastın daha bariz olması için, işkolik polisin kadınlar dünyasıyla bağlarını tamamen kopartmış olması daha beklenilir bir durumdur. Ama Turgul’un senaryosunda, iki genç polisin yaşadıkları birbirleriyle çelişirken (öyle bir çatışma ki adeta Yalabık’ın oynadığı karakteri polislikten soğutup kayınpederinin et lokantasına çeker) öte yandan paralellik oluştururlar, yani polislerin biri kadınlarla mutlu, diğeri mutsuz gibi sade bir hikaye yerine çok boyutlu bir öykülemeye gidilir. İşin ilginç yanı, bu karakterler cinayeti çözmek isteyen Şener Şen karakterinin karşısına da insani engeller çıkararak, öykünün akışını güçlendirirler. Bu anlamda, cinayet çözen üç kafadarı çok aşan mükemmel bir dramatik kurguya sahip bir filmdir “Av Mevsimi”.
Öte yandan, klasik kaçan kovalayan klişesini filmin ortalarında kıracak cesarette olduğu için, yine Kurosawa’nın Raşomon filminde klasik formları kıran öykücülüğünü andırır. Çetin Tekindor’u nihayet özlediğimiz Tekindor olarak izlediğimiz bu filmde, mükemmel bir oyunculukla suçunu kabul etmesi, filmin tansiyonunu yükseltir. Filmin ortalarında, Şener Şen avını bulmuştur, şimdi avını nasıl yakalayacağı öyküsünü izlersiniz. Artık ne izlediğiniz önemli değildir, neyin nasıl dönüşeceği önemlidir…
Turgul sinemasının sürprizleri çok fazla, yazımda ele verdiğim bir iki tanesi filmin keyfini kaçırmayacak cinsten değil!
Gönül, Kurosowa ve Bergman ustalığında bir başyapıt sunan ve Türk sinemasında senaryo anlamında bir devrim yaratan Turgul’un Hitchcock’a da uğramasını isterdi. Hitchcock, ustalık döneminde bile çocuksuluk ve müstehziliğini kaybetmedi çünkü.
Filmde hasta zengin kızın çok kısa bakışı, doktorun ani sürprizle kendini ortadan yok etmesi Cem Yılmaz’ın muhteşem ölümüyle verdiği mesaj, çözüm sahnesindeki sürprizle Hitchcockvari yaramazlık yakalansa da, filmi yeterince yaramaz kılamıyor!
Pamuk karakteriyle ölebilmek, filmi zavallı kızın gözünden izleyebilmek için biraz daha çocuksu, kadınsı, kirli, biraz daha sokaktan, bu kadar “masterpiece” olmayan bir bakışa ihtiyaç olsa da, Türk ve dünya sineması adına, bize öğrettiklerin için sağol, varol Yavuz Hoca!