Nedim Saban
24 Aralık günü, bu yazının yazıldığı saatlerde metruk haldeki Atatürk Kültür Merkezi, “Uzatma Kısa Kes” adlı bir eyleme tanık oluyordu. Senaryo Yazarları Derneği, Sine/Sen’in de desteğini alarak, televizyonda, Türk halkının düş gücünü kemiren ve bitmek tükenmek bilmeyen tekrarları, özetleriyle insana hayatının en uzun gelen 90 dakikası izlenimini yaşatan dizi filmlerin, 45 dakikaya inmesi için bir eylem düzenliyorlardı.
Bu eyleme salt bir sanatçı olarak değil, bir seyirci olarak da destek vermemek mümkün değil. Kaldı ki, setlerde yaratılan insanlık dışı çalışma ortamları set işçilerinin, kostüm sorumlularının canına mal olmuşken böyle bir eylem geç bile kalmıştır!
Gönül, bu eyleme katılan starların, Atatürk Kültür Merkezi metruk halde dururken de dizi setlerini iptal edip, Atatürk Kültür Merkezi’nin kaderi için birleşmelerini isterdi. Türkiye’de ne yazık ki, meselenin ucu kendilerine dokunmayınca ses etmeyen sınıfın içine sanatçılar bile giriyor. 2010 kültür başkentinde en önemli kültür sembolünün yok olmaması için bu isimlerin direnmesi de manalı olurdu bence! Ama ne yazıktır ki, AKM’nin kaderini, sanki sendika kilitlemiş gibi bir hava yaratıldı. Bu ayrı mesele! Ancak bence eylem yeri seçimi çok yanlış… Bence eylem yeri, dizilerin çekildiği bir set ortamı olsaydı daha yerinde olurdu.
“Uzatma Kısa Kes” eylemi başarıya ulaşırsa, diziler kısalacak ama bu bir anlamda star sisteminin de çökmesi demek olacak. Çünkü RTÜK’ün 20 dakikada bir reklam yayınlamama konusundaki kuralı değişmezse, 45 dakikalık dizilerin gelirleri ciddi biçimde azalacak. Şu anda dizi bütçelerinin büyük bölümünün birkaç oyuncuya dağıtıldığı düşünülürse, birden dizi yüzlerinin fiyatları düşecek. Bugün, yazarların organize ettiği eyleme katılan starlar buna ne kadar razı gelecekler, merak ederim doğrusu.
Uzatmayayım, kısa keseyim, reklam payları düşerse, dizilerin bütçeleri düşecek ama star sisteminde direnecek olan ülkemiz, beyin takımına, yazarına, belki yardımcı oyuncusuna, genç oyuncusuna, makyözüne, kuaförüne yine bütçe ayıramayacağı için, bu eylemden en çok gerçek emekçiler zarar görecek diye korkarım.
Ancak Hollywood grevinin dünya sinemasına ve eğlence sektörüne katkıları yadsınamaz. Bu eylem bir ilk olur, yazarlar gerçekten ağırlığını koyar, RTÜK reklam standartlarını değiştirir, reklam içinde dizi izlemekten vazgeçer hale gelecek yeniliklere imza atılabilirse, o zaman gerçek bir devrim gerçekleşir.
Oyuncular rahat bir nefes alırlarsa, setlerde ezilip büzülmekten kurtulur, özel hayatlarına zaman ayırırlar, kendilerini geliştirirler, tiyatroya, sinemaya gitmeye spor yapmaya, kitap okumaya zaman ayırabilirler belki. Bu arada oyunculuk biçemlerinde de bir devrim gerçekleşir. Vakit doldurmak için uzun, boş, gereksiz, aptal, temposuz bakmanın “doğal” oyunculuk sayıldığı günler biter, insan ritmine uygun oyunculuğa yeniden döneriz.
Ha bir de öykü anlatma ustalığı var. Zaman doldurmak için bir şeyi kanırtırcasına uzatma lüksü sona erer. Sözcüklerin yüklü ve anlamlı olduğu günlere döneriz. O zaman nüans farkı, full dolu demek, gerçekten etkilendim, dehşet derecede etkileyiciydi diye cümleler kurmak zorunda kalmayız. Birbirimize 90 dakikada hiçbir şey anlatamamak yerine, “seni seviyorum” dediğimiz zaman sevmenin yükünü hissettirebilir, daha az oynamak, hayatın içinde de daha az rol yapmak zorunda kalırız.
Bu durumda Stendhal, Tolstoy, Dickens, Bronte gibi ustaları da gerçekten uzun ama iyi yazan, kadınlar, adamlar olarak tarihteki yerlerinde ve ağırlıklarında rahat bırakır, Türk Televizyonlarında onların rekorlarını kırmak gibi fuzuli işlerle uğraşmak yerine basketbol, güreş şampiyonluklarını yayınlamakta yoğunlaşırız.