“Seyirci” Kötü Bir Sözcük Olmaktan Çıkmalıdır! (1)

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Hakan Urcu

Bu sözün sahibi Augusto Boal, nedendir bilinmez ülkemiz tiyatro kültüründe ve sahne pratiğinde kendine yer bulamayan interaktif tiyatronun çok önemli bir temsilcisi ve “Ezilenlerin Tiyatrosu”nun kurucusu. Bu açıdan, seyirciyi oyuncuya dönüştürmeye çalışan bir sahne eylemcisi aynı zamanda. Zamanımızda geçerli olan, “uyurgezer” seyirci profilini dikkate aldığımızda ne denli önemli ve üzerinde düşünülmesi, geliştirilmesi, dönüştürülmesi gereken bir teorisyenin karşımızda olduğunu görüyoruz. En büyük eksikliğin sürekli, sahne-seyirci iletişimsizliği olduğunu söylemez miyiz? İşte bu noktada Boal sahne üzerinde yaşanan oyuncu oyun iletişimini seyircisiz monolog olarak bulur ve onu diyaloğa çevirmeye çalışır. Tartışma ister, yaşamın seyirci koltuklarında kalmasını kabullenmez. Sığ, durağan burjuva tiyatrosunun karşısına, sözcüklerin, fiziksel hareketlerin paylaşılması ve karşılıklı güvenle birlikte gelişen zevkli anların derdine düşer. Bunların ötesinde kanaatimce en önemli çalışması Forum Tiyatrosu tezidir. Hele ki bugünkü Türkiye’ye hakim olan tiyatro anlayışında, oyuncunun izleyenle oyun hakkında tek kelime dahi etmeden evinin yolunu tutması öylesine bir eksikliktir ki. Halen en özgürlükçü olduğunu iddia eden tiyatrolarda dahi sanatçı güruhta, bu durum içten içe bir korku algısına yol açmaktadır. Seyircinin tiyatro üzerine kendi altyapısı eşliğinde, sahne üzerindeki gördüklerini kendince yüzyüze oyunculara yorumlamasını bir kenara bırakın, yazılı ve görüntülü eleştiriden her zaman kaçak yaşamayı marifet saymıştır. Cumhuriyet devrimlerinin gerici iktidarlarla yerli yerine oturtulamaması yukardan bakan jakobenist tavrı geliştirerek bu sonucu getirmiştir. Bu ister günümüzün kalıpçı sosyalist ister gişe tiyatrosu yapan sahne grupları içinde geçerlidir. Yıllar önce ODTÜ Tiyatro Topluluğu öncülüğünde, Üniversitelerindeki Tiyatro Şenliği esnasında, oyuncularının oyun sonrası izleyenleriyle program dâhilinde birbiriyle olan tartışmaları beni oldukça şaşırtan ve etkileyen bir durum olarak yıllar geçmesine rağmen, hafızamda yer almakta. Seyircilerin tepkisinden gocunmadan, çekinmeden bir amatör grubun böylesine özgür bir alan üzerinden yola çıkmalarına karşın profesyonel tiyatroların sahneden bildiğimiz dördüncü duvarlarına bir beşincisini zoraki eklemesinin altında yatan farklı sebepler var kuşkusuz. Oyuncuları elitize ederek, magazinleştirerek hayranlık ölçüleri üzerinden getiri sağlama bunların en başında geliyor. Buna bağlı gelişen “Buna ne gerek var canım, seyirci seyirciliğini bilsin!” denerek dile getirilmeyen mevcut benmerkezci ruh hali, gerek devlet gerek özel tiyatroların içindeki insanların çok büyük kısmındaki düşünsel fakirlik ise durumun benzer bir tezahürü getirmekte. Düşünsenize yıllar boyunca tek bir seyirciden doğruca, yüz yüze eleştiri almaktan korkarak sanat yaşamını sürdürmeye çalışan o kadar çok tiyatro sanatçısı var ve bu bir gelenek haline gelmiş adeta. İnsanlar sahnede gördüğü oyuncuyu, yolda gördüğünde, uzaktan aptal bir hayranlıkla takip etmeyi, onun kendisi gibi “insan” olma ihtimaliyle mutlu olmasına çok şahit oldum. Ve sistem bu durumu dayattıkça, bu durumdan keyif almayı alışkanlık haline getiren, üstüne üstlük toplumcu, halkçı sanatçı “aydın” tiplerinin çoğalması gittikçe büyüyen bir yozlaşmayı gün geçtikçe açığa çıkarmakta. Eleştirilme korkusunun en basit örneğini sistem politikacılarında görüyoruz. Bunu patolojileri gereği normal karşılamak durumdayız. Ancak sanatı yaşamsal alanı ilan etmiş bireylerin korkularını açıklamak çok daha vahim bir gerçekliği ortaya koyuyor. Ben bu vakanın psikolojik, sosyolojik etkenlerini defalarca yazmış biri olarak, bunun yerine olguya isim ile birlikte kısa tarifini yapmayı tercih ediyorum.

“5. DUVAR BUTAFORLARI”

Tanımı: Toplumsal muhalefetin yerini, küçük burjuva eylemliliğine dönüştüğü, kapitalist – yarı sömürge ülkelerinin sahne sanatlarını işleyen ve ortaya koyanların ürettikleri, yapaycılık anlayışının temsilcileri. En kötü olanın, hiçbir yerde eleştiri almamak, dolayısıyla hiçe sayılmak olduğunun farkına varan ama bunu görmek istemeyen güruh. Tiyatronun insan temelli değil, oyuncu temelli olduğu yanılgısındaki pişik zihniyet.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Hakan Urcu

3 yorum

  1. Nermin Ayaz Tarih:

    Özellikle anadolunun taşra devlet tiyatrolarındaki sanatçı-seyirci ilişkisinde çok sık rastladığımız bir durumu dile getirmenize sevindim.Yazının diğer bölümlerini bekliyorum.

    Sevgilerimle…

    Nermin AYAZ

  2. AYŞE EREN Tarih:

    Hakan Urcu, bir AYDIN sorumluluğu ile hareket etmekte; bugünün temel sorununu dile getirirken bir çok “Tiyatro Kaanaat Önderi”ni (?) karşısına alabilme cesaretini göstermektedir.

    Tiyatroyu ileri taşıyacak olanlar, bu anlayış ve eylemlilik içinde olanlar olacaktır. Elinize, beyninize ve yüreğinize sağlık Hakan Urcu
    Av. Ayşe Eren

  3. ERKAN YÜCEL Tarih:

    İncelenmesi gereken bir tiyatro adamı Boal ı gerçekten üzerinde durarak ve geliştirerek ortaya koymalıyız. Mutlu yıllar dileğiyle Sayın Hakan URCU .

Yanıtla