Nedim Saban
1976 yılında, bir Cumartesi sabahı, annemin kuzeni, onun artık çoluğa çocuğa karışmış kızı ve kardeşimle beraber Tepebaşı Deneme Sahnesi adı verilen tiyatroda Deniz Uyguner’in yazıp yönettiği Birlikte Oynayalım adlı serüvene tanık olmamla başladı her şey.
Tepebaşı Deneme Sahnesi’nin, yanan meşhur tiyatroyu yaşatmak için marangozhaneye hayat verilmesiyle oluştuğunu, 9 yaşındaki o çocuğa söylememişlerdi. Bizi tiyatro fuayesinde soytarı makyajı yapan Deniz Uyguner karşıladı. Nefis çocuk şarkılarıyla, oyun alanına davet edildik ve birlikte oynamaya başladık. Ahmet Karagöz, kendisini çocuk tiyatrosuna adamış Deniz Uyguner ile birlikte, oyunun diğer rollerine eşlik ediyor, oyun izleyici çocuklarla sohbet edilerek, birlikte oynanıyordu. Tiyatroya aşkım o gün başlamıştı.
Nüvit Özdoğru’nun sahneye koyduğu Yarın Bütün Dünya adlı oyunda Cem Davran, Şevket-Yalçın Avşar gibi kardeşlerimi de sahnede izledim, ardından Türkbank, Akbank Çocuk Tiyatrosu derken, 10 yaşında tiyatroyu bir yaşam biçimi edindim.
O zamanlar Tepebaşı semti, küçük bir çocuğun tek başına gidebileceği bir yer değildi.
Birlikte Oynamak için hayatta beni en çok seven babaannemi bulmuştum.
1976’da anneannem kanserde gözümün önünde eriyip gitmişti, o dönem 60 yaşlarındaki babaannem ise sporcu ve sanatçı kimliğiyle benden sadece birkaç yaş büyük bir abla gibi görünüyordu gözüme!
Her Cumartesi sabahı Deniz Uyguner ile birlikte oynamak için soluğu Tepebaşı’nda alıyorduk… Oyunda sorulan bir bulmacayı bilirseniz kral rolü oynayabiliyordunuz. Uyguner, kendisine 9 yaşında bir tiyatro sevdalısından gönderilen bir mektuptan sonra oyundaki bulmacayı sürekli benim bilmemde bir sakınca görmemişti. Bugünkü “önemli” adamlar gibi sekreteri olsaydı, ulaşılmaz bir şahsiyet olsaydı, belki de ömür boyu oynamaktan mahrum kalacaktım!
Babaannemi Cumartesi sabahları yedibuçukta kaldırır, tiyatroya Deniz Hoca’dan önce, bir başrol oyuncusu ciddiyetiyle, 3 saat öncesinden girer, Beklan Algan’ın Marat Sade genel provası nedeniyle çocuk oyunu kaldırıldığı zaman çok üzülür, Marquis de Sade’ın ne kadar sadist olduğunu düşünürdüm.
O dönem Tepebaşı’nda oynanan Salozun Mavalı, Godot Geldi gibi oyunları çözümlemeye çalışır, Birlikte Oynayalım ile dönüşümlü oynanan Hoşu’nun Utancı adlı oyuna biraz daha fazla seyirci gelse kıskanırdım. Birlikte Oynayalım’da kralı oynamaktan sıkıldığımda, Ahmet Ağabey bazen kıyak olsun diye köpek rolü de oynatır, Deniz Hoca kuralların dışına çıkıldığı için sinirlenirdi.
Benim gözüm Hoşu’nun Utancı’ndaki balıklarda, istridyelerdeydi ama kimse yüz vermiyordu. Oyunun yazarı Şinasi’yi geçen yıl bir konserde koca adam olarak karşımda gördüğümde, çok kötü oldum. Yıllar geçmiş, Hoşu, hoş bir anı olarak kalmıştı.
Tepebaşı otopark oldu, TRT binası oldu… Sonra özel sermayenin oraya tiyatro yapmak istediği gibi sözler söylendi… Bu arada Harbiye’nin yıkımı gündemdeyken, Sayın Topbaş, Tepebaşı’nda bir tiyatro binası yapacağına söz verdi…
Babaannem? Birlikte Oynayalım adlı oyunu en az 60 kere izleyen tek insan olarak tarihe geçti, melek oldu. Çok güzel filmler, oyunlar izledik beraber… Çok güldük, çok oynadık. Onu oyun arkadaşım sandığım için mi nedir, babaannemden sonra, yaşamımda çok az oyun arkadaşı arandım.
Sokak tiyatrosu yapan bir torun yakıştıramıyordu kendisine! Sokakta tiyatro yaptığım an bir silahla intihar edeceğini söylemişti korkutmak için beni. Yine de, yaşamımdaki en değerli varlığı kaybetmeyi göze alarak, 23 Nisan 1982’de Kenan Evren’in çizmelerine rağmen Çizmeli Kedi‘yi oynadım varoş mahallelerde tiyatroya gidemeyen çocuklar için. Bir yandan da, sürekli sessiz telefonlarla kolluyordum babaannemi! Gece de patlattım espriyi: “Aaaa sen ölmedin mi daha, biz oynadık vallahi sokakta!”
Tepebaşı’nda 1402’lik oldukları için oyun arkadaşlarından kopartılanların acılı günlerini yaşamış, Başar Sabuncu’nun Bahar Noktası adlı oyunundan sıkıyönetim tebligatıyla oyuncuların kovularak nasıl perde açıldığına tanık olmuştum. İnsanın birlikte oynayamayacağı arkadaş bulamaması kadar, birlikte oynadığı arkadaşlarıyla karşı karşıya getirilmesi de çok acıydı!
Tepebaşı’nda artık birlikte oynanacak bir alan yok! Olsa da artık kıymeti yok çünkü en önemli oyun arkadaşım, babaannem gitti. Tepebaşı Deneme Sahnesi’nde Birlikte Oynayalım diye bir oyun oynandığını keşfeden duyarlı bir kuzenim vardı, oyun arkadaşım olabilirdi, genç yaşında gitti.
Geçen hafta da Deniz Uyguner öldü.
Son yıllarını huzurevinde geçirmiş, hediye olarak bana Tiyatrokare’yi kurduğumda, 12 yaşında yazdığım, UNICEF ödülünü alan İlkeler Kağıtlarda Kalmasın oyununun afişini getirmişti.
Oyun arkadaşlarımın ölümü beni yıktı! Ama Deniz Uyguner’in ölümü bana getirdiği değerli hediyeyi yırtmam için doğru zamanlama oldu: Geçen haftalarda talihsiz ve zamansız ölümüyle beni çok sarsan dostum Onur Bayraktar’ın ardından saldırılar, birlikte oynadıklarımın afişlerini ağlaya ağlaya paralamam için bir neden oldu. Rahat uyuyun oyun arkadaşlarım: İlkeler kağıtlarda kalmadı! O afişler duvarlarda içi boş söylemler şeklinde durmasın diye paralandı. Bu, yüreğimden de sökülüp atıldıkları anlamına gelmiyor pek tabii!