Onur’un Anısına

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ömer F. Kurhan

Sevgili Onur Bayraktar’ın ölüm haberini Mimesis’te okuduğumda çok sarsıldım. Mesleğinin olgunluk aşamasına girmeye hazırlanan tutkulu bir tiyatro insanımızı kaybettik. Bu genç ölümün tiyatromuz adına nasıl bir kayıp olduğunu anlamak için elbette ve öncelikle yakın dostlarının, meslektaşlarının konuşması gerekir.

Ben kendisiyle “Leyla’nın Evi” vesilesiyle tanıştım. Piyasa şartları bakımından bıçağın kemiğe dayandığı (gösteri zorunluluğunun doğduğu) ama oyunun hazır olmadığı bir dönemde aramıza katıldı. Bitmek bilmeyecek gibi görünen oyuncu gidiş gelişleri gerçekten de TiyatroKare’nin bu iddialı yapımını tehlikeye atıyordu. Onur çok kritik bir dönemde, gelip de gitmeyen oyuncular arasındaki yerini alarak “Leyla’nın Evi”nin kotarılmasına belirleyici bir katkı sundu. İçine düştüğü karmaşa karşısında öfke ve acı duyduğunu hissetsem de durum buydu.

TiyatroKare’nin bu yapımında yaşanan karmaşanın sürpriz sayılabilecek bir sonucu olmuştur: Nihayetinde oldukça yetenekli bir oyuncu topluluğu bir araya gelmiş ve oyunun sahnelenmesi adına mesleki bir inat / tutarlılık sergilemişlerdir. Bu bakımdan “Leyla’nın Evi” şanslı bir yapımdır. Onur bu tabloda adına yaraşır bir şekilde yerini almıştır.

Onur’la başlar gibi olan ama sürdüremediğimiz sadece bir sohbetimiz var. Kocaeli, Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde, prömiyer öncesinde “Ne düşünüyorsun?” diye sormuştu.

Oyunun başlamasına kısa bir süre kala yanıtlanması güç bir soruydu benim için. Oyun sonrasında TiyatroKare’nin verdiği yemekte gördüm kendisini bir ara. Bir süre sonra motosikletine atlayıp tehlikeli bir yolculuğa daha çıkmış, aramızdan ayrılmıştı. Kocaeli dönüşünde Nedim Saban’ın reji asistanı (aslında sanki sağ kolu) Bülent’in, başta yönetmen olmak üzere kadronun ağır abilerine otorite olmanın bedelini ödeten muzipliklerine fazla gülemediysem bunun nedeni, aklımın bir yanıyla Onur’un gidişine, askıda kalan sohbetimize takılıp kalmasıydı.

Onur’un bir daha aramıza dönmemek için çıktığı son yolculuğunda kendisiyle birlikte adının açıkça ima ettiği duruşu da tiyatromuzdan eksilttiğini ileri sürmek mümkün. Yetenekli ve duruşu sağlam insan malzemesi sıkıntısı çektiğimizi inkâr edemeyiz. Haddimi aşmak istemiyorum, ama sanıyorum yaşanmış olan bu.

“Gösteri devam etmeli” kuralı belki Onur’un biyolojik ölümünün yarattığı sarsıntıyı ortadan kaldırabilir, hatta bir unutuşu bile teşvik edebilir. Hayatı ve jestlerinin yarattığı sonuçlar ise, her ne olursa olsun kalıcı olmayı sürdürecektir. Bizlere düşen yapıp ettikleri hakkında fikir verecek köşeler açmayı ihmal etmemek.

Başta ailesi ve yakın dostları olmak üzere, tüm sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ömer F. Kurhan

Yanıtla