Nedim Saban
Bu yazı senin için Onur…
Tiyatro yapmayı seçtiğin, tiyatro yaşadığın, adın gibi onurlu bir tiyatro mücadelesi verdiğin için teşekkür etmek istedim sana.
Başka söyleyecek bir şey de bulamıyorum…
İyi bir insandın ama bunun için de teşekkür edilmez ki değil mi? Kötüye kızılır…
Telefon mesajlarına bakma fırsatı bulmuş muydun ölmeden? Kadromuza yeni katılan genç bir oyuncuya yardım ettiğin için teşekkür mesajı çekmiştim, görüp görmediğini bilmiyorum.
Tiyatronun doğasında yardımlaşma, dostluk vardır.
Oysa, gençleri ezmek, kıdemsizi terslemek gibi ters durumlara pek mi alıştık ne? Sana genç meslektaşına sahip çıktığın için de teşekkür etmek istedim.
Sen genç öldün, gençken öldün.
Oysa ne çok genç var… Gençken ölmüşler zaten, içleri geçmiş, yaşlanmışlar! Halbuki öldüğünde bile gençtin sen!
Daha oynanacak çok oyunun, yazacak çok oyunun, söyleyecek çok sözün vardı…
Son otuz yılda on tane felsefeci üretemeyen biz Türkler twitter filozoflarımızı yarattık.
Twitter’da yazdıklarının alt metni bir intihar çağrısıymış meğerse, öyle karar vermiş felsefecilerimiz (!)…
Madem intihar gibi bir düşüncen vardı, beni niye bindirmedin o motosiklete?
Bu toplumda düşünerek, düşünenler için acı çekerek, düşünce üreterek ve tiyatro yaparak her gün intihar etmiyor muyuz zaten? Yalnızlar kampını terk etmek için motosiklet gerekiyorsa ona da birlikte binerdik gerekirse…
Nasılsa, perde açıldığında ömrümüzden ömür gitmiyor mu? Zaten kaygan zeminlerde yaşamıyor muyuz ömür denen lanet belada? Ömrümüzden ömür kısaltmak için başka kaygan yollar aramaya gerek var mıydı? İntiharı düşünen adam ertesi sabah araba satın almayı düşünür müydü zaten bunu sorgulamak yerine, ölümünle de yargılamak istediler seni.
Ama sen araba da alsan o motosikletten inmezdin, inemezdin…
Motosiklet sadece özgürlük alanı değil, seni yeni dünyaların keşfine götüren bir araçtı.
Aynen tiyatro gibi!
Birlikte çalıştığımız “Leyla’nın Evi”nde oyun o kadar beğenilirken, birinci perde niye alkışlanmaz diye düşünür düşünür dururduk ya, tam da alkış yerini bulmuşken, alkışlar size kalsın deyip, perde henüz kapanmadan çekip gitmek hiç yaraşmadı.
Mutlu ol her neredeysen, ama şunu da bil ki, seni aramızdan alan tiyatro tanrılarını af etmiyorum.
Bu kaçıncı giden yav?
Seni güldüreyim biraz, şimdiden özledim çünkü o gevrek gülmeni: Öldüğün gece çok saygın bir internet sitesinde senin ölüm haberinin altında sürücü kursu reklamı vardı! Bir genç aktör ölmüş, kime ne? Yani kapitalizmin acı kuralları diyor ki: “Bırak motoru, benim otomobil kursuma gel, yoksa sonun Onur gibi olur! İnadına, gitmeyeceğim ulan hıyar turşularının açtığı otomobil kursuna. Mesele onurlu yaşamak ve onurlu ölmekse, motorun altında ya da üstünde, nerede olursa olsun, senin gibi ilkeli ve dürüst öleceğim. Otomobil kurslarını pazarlayamayıversin bu sefer pezevengin evlatları!