Özgür Çiçek
Kuzey, Kelebek, Verter, Beyaz ve Baytar…
Kuzey; serseri, kaba, bencil, soğuk, yalancı, sıcak, keyifli ve müptela… Kelebek’in sevgilisi.
Kelebek; henüz 20’sinde ve zararına bir alışverişte; uyuşturucu almak için bedenini satıyor. İsminin ima ettiği vadeyi doldurması an meselesi…
Baytar; bir atın içini merak edip kadavrasını paramparça edince veterinerlik fakültesinden atılmış. İri cüssesi ile bütün gün oturmaktan yassılaştırdığı koltuğunda evirip çevirip aynı filmi, Katil Doğanlar’ı seyrediyor.
Verter; intiharı denemiş birkaç saat önce, becerememiş… Ne vakit daralsa bulaşık yıkıyor. Verter sürekli daralıyor, bulaşıklar temizlenmek bilmiyor.
Daha önce defalarca okuduğu Diriliş’i, romanın ilk cümlesinin hatrına yeniden okuyor Beyaz; Kuzey’in Kuzey’e benzemeyen ikizi.
Çatı Kuzey, Kelebek, Verter, Beyaz ve Baytar’ın yaşamlarının yaklaşık bir saatini sahneye taşıyor. Tamamı konservatuvar mezunlarından oluşan oyuncu kadrosu şöyle: Funda Eryiğit, Görkem Şarkan, Güven Murat Akpınar, Semih Habiboğulları ve Taner Ölmez. Yazar ve yönetmen ise oyunculuk da yapan Görkem Şarkan. Serbest Bölge tarafından bu sezon profesyonel olarak oynamaya karar verilse de, oyun aslında geçen sene çıkarılmış, oyuncuların tamamının mezunu olduğu İstanbul Üniversitesi’nin yanı sıra Haliç Üniversitesi’nde de seyirciyle buluşmuş. Yapılan bir söyleşide, Serbest Bölge’nin herhangi bir metni oynamak için biraraya gelmiş bir grup olmadığını, Çatı’yı çıkarmak üzre kurulmuş bir topluluk olduğunu söylüyorlar.
Seyirci salona girerken Verter, öğrenci evini andıran bir evin salonunda, eski bir sehpanın kenarına ilişmiş fal açıyor; Beyaz, koltuğa uzanmış altını çizerek elindeki romanı okuyor. Seyirci salonda sürüp giden yaşama bir saatliğine konuk\tanık oluyor. Oyunun bitiminde yapılan “sessizce fuayeye geçebiliriz” duyurusunun ardından salon boşaltılıyor, “başı ve sonu olmayan oyun” seyirci olmaksızın devam ediyor.
Seyirci yerleşimi mekandan mekana değişiyor mu, bilemiyorum. Ancak geçtiğimiz Cuma günü Kumbaracı 50’de yapılan gösterimde, seyirciler oyunun oynandığı alanı çepeçevre kuşatıyor, yer yer oyun alanıyla seyirci kolktukları aradaki sınır silikleşiyordu. Oyun alanının dört tarafını saran seyirci sandalyeleri Beyaz’ın uzandığı koltuğun dibine, Verter’in bulaşık yıkadığı lavabonun yanına kadar sokuluyordu. Aradaki mesafenin daraltılmasının nedeni seyirciyi aynı Çatı’nın altına sokmak. Böylece seyirci, varlıkları bilinen, görmezden gelinen, uzakta oldukları ve 3. sayfa haberi taşıdıkları ölçüde yaşama dahil olmalarına müsaade edilen karaketerlerin hayatlarına dahil oluyor.
Çatı’da gerçekçi üslup, makyaj, ışık, dekor, aksesuvar kullanımından oyunculuğa kadar her alanda hakim. Oyunculukların stilize üsluptan tamamen uzak ve yalın olduğu söylenebilir. Özellikle oyuncular başarılı bir yorumla belli bir düzeyin üzerinde bir performans gösteriyorlar.
Çatı’da süregiden yaşamlara eşlik eden döngülerin varlığı dikkat çekiyor. Tüm karakterlerin sürekli tekrarladıkları ritüelvari birer eylemleri var: Kuzey ve Kelebek eroin kullanıyorlar, Beyaz aynı romanı tekrar tekrar okuyor, Baytar aynı filmi tekrar tekrar seyrediyor, Verter aynı bulaşıkları tekrar tekrar yıkıyor… Hayatın yönünü değiştirecek, süregiden rutini kıracak girişimler ise hep duvara çarpıyor ve karakterler çıkışsız bir labirente mahkum ediliyor. Çatı bir anlamda, gözünü yukarılara dikip yükselmek yerine kendini boşluğa bırakıp hızla irtifa kaybedenleri anlatıyor. Kendini yerçekimine bırakmış karakterlerin hiçbiri düşerken “buraya kadar herşey iyi gitti” diyerek avunmuyor. Kullandıkları jargona ve kişisel geçmişlerine dair verilen ipuçlarına bakarak, çalışıp çabalamaları halinde orta-sınıfa dahil olma potansiyeli taşıyan karakterlerin, “anormallikleri” sonucunda toplumun dışına çekildiği ve bir “sığınakta” biraraya geldiği söylenebilir. Kuzey, Kelebek, Verter, Beyaz ve Baytar aracılığıyla toplumsal normlara uymayanların hayatına odaklanan Çatı, toplumsal hiyerarşiyi merkeze alan bir tartışma açıyor. Tanıtım metninde oyunun derdi şöyle izah ediliyor: “…Dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı verili şartlara göre her toplum kendine özel bir “ahlak” üretmiştir ve bu ahlakın dışında kalanları, o da kendinin dışında bırakmıştır. İşte Çatı, bu dışında bırakılmışlığa, sebeplerine ve sonuçlarına dair bir öykü.” Toplum dışında bırakılmışlığın sonuçları sahne üzerinde açıkça görülüyor. Öte yandan hiyerarşiyi üreten nedenlerin oyunda açığa çıktığını söylemek zor. Çizilen tablo böyle olunca yer yer sistem eleştirisi öne çıksa da, nihilizan ve çıkışsız bir tasarımının hakim olduğu bir dünyayla karşılaşıyoruz. Yaşama dair söz söyleme derdi olan Serbest Bölge, yapılan söyleşilerden birinde “tezli tiyatro” anlayışına alternatif bir bakış geliştirme niyetini açıkça ilan ediyor. Öte yandan bu bakışın nihilizan yönü dikkat çekiyor.
Elbette yaşadığımız dünyanın çıkış barındırmadığı ve aydınlık olmadığı iddia edilebilir. Fakat sanırım bu iddia, oyunda sıkça geçen Diriliş’in açılış cümlesini daha yakıcı bir biçimde hatırlatıyor: “Yüz binlerce insan avuç içi kadar bir yere toplanıp üst üste yaşadıkları toprak parçasını çirkinleştirmek için var güçleriyle çalışmış olsalar; üzerinde hiçbir şey yetişmesin diye her yanına taş dikmiş, filizlenen her otu kökünden koparmış, havayı taş kömürü, petrol yakarak ellerinden geldiğince kirletmiş, çevredeki tüm ağaçları kesmiş, tüm hayvanları, kuşları uzaklaştırmış olsalar bile gene de ilkbahar ilkbahardı.”