Ersan Uysal
Bundan birkaç yıl önce Beklan’ın Cumhuriyet gazetesine yazdığı bir yazının kupürü geçti elime. Tarih 18 Haziran 1967.
O yazıdan bazı satırları aktarırsak, onun tiyatro hakındaki görüşlerine ışık tutmuş oluruz düşüncesindeyim. Şöyle:
“Ankara Sanat Tiyatrosu üç ağır yaralısını hastaneye, Asaf’ı da toprağa teslim ederek ertesi sabah yola çıktı. Bu kez hedef Doğu Anadolu: Erzurum, Erzincan, Elâzığ, Batman, Diyarbakır, Gaziantep dolaylarını taradıktan sonra Karadeniz bölgesi: Rize,Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun… Üstünde dekorlar yüklü bir minibüs içinde bir avuç genç, kâh türkü çağırarak, kâh başları arkadaşlarının omuzunda uyuklayarak, akşamları oyun, gündüzleri yol Anadolu’yu arıyorlar… Önce Arena ardından AST. Onun ve arkadaşlarının sözlüğünde SANAT,YAŞADIKLARI ÇAĞIN VE PARÇASI OLDUKLARI TOPLUMUN EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL TEMELİNE OTURTULMUŞ BİR KAVRAMDI.”
Burada bir saptama yapmak istiyorum: Dürenmatt’ın Fizikçiler oyunu hakkında Tiyatro dergisine bir yazı yazmıştı. Yazıdaki tröst, kartel sözcükleri kafamızı kurcalarken, bir büyüğümüz alaycı bir gülümsemeyle; (Sanattan ne haber oğlum? Sen ondan haber ver.) Diyesiydi de, bize kal gelmişti. Daha çömeziz abi. Sustuk! “…Yalnız ufku görmek yetmez; ufkun ötesini de görmeyi başarmak gereklidir. Onlar için ufuk, Anadolu insanı, ufkun ötesi bilimin ışığında ve onlarla birlikte yönelecekleri yakın gelecekti” diye yazısını sürdürüyor Beklan.
“Maddi ve kişisel yetersizlikleri aşarak, büyük kent tiyatro seyircisinin koşullanmaları üzerinden sıçrayıp Anadolu insanına ulaşmak, ondan beslenip gene ona dönmek amacıydı bu her yıl büyüyen ve genişleyen Anadolu turnelerinin ilk nedeni. İnanıyorlardı ki: Kültürel bağımsızlıkla desteklenmeyen ekonomik-politik bağımsızlık savaşı başarıya ulaşamaz. Biliyorlardı ki, İNSANLIĞIN YÜZYILLAR BOYUNCA ORTAYA KOYDUĞU ESERLER, ÇAĞDAŞ ANLAYIŞIN IŞIĞINDA GERÇEK DEĞERLERİNİ YENİDEN KAZANMALIDIRLAR. Dışarıda aradıkları MODEL değil METOD’du….
Kısaca, Asaf’ın öncülüğünde ve hep birlikte tiyatrocuyu sanatçı yapan sorumluluğun bilincine varmışlardı.” Yazıdan kısa bir alıntı yaptım.
Deneme Tiyatrosu kavramına gelince. Nedir bu deneme, neden deneme? Sorusuna Beklan’ın söyledikleri şunlar:
“EĞER TİYATRO, YAPILDIĞI SÜRECE VAR OLUP, BELGELENMESİ OLANAKSIZ SANAT DALININ, DENEY TAŞINDA DÖVÜLÜP, AYIKLANMASI İSE, GEÇMİŞİ DEĞERLENDİRİP, GELECEĞİNİ YARATACAK BİÇİMDE, YAZARI, OYUNCUSU, SAHNEYE KOYUCUSU, TÜM TEKNİK EKİPLERİYLE, BİRLEŞİK EKİP ÇALIŞMASININ ÜRÜNÜ OLACAKSA, ANCAK SEYİRCİYLE VAROLABİLECEĞİNİN BİLİNCİNDE, OLUŞUMUNA SEYİRCİYİ DE YARATICI GÜÇ OLARAK KATMAYI YEĞLİYORSA; EĞER TİYATRO,YAŞAMIN DİNAMİK VE DEĞİŞKEN YANSIMASI İSE; ULUSAL VE EVRENSEL KÜLTÜRÜN SENTEZİNDE, KENDİ OLUŞUMUNU HAZIRLIYORSA, TEKNOLOJİ VE BİLİMDE OLDUĞU GİBİ TİYATRODA DA ÇAĞDAŞ OLABİLMENİN YOL VE YÖNTEMİ, PLANLI ARAŞTIRMA VE DENEMEDEN GEÇECEKTİR.DENEMELER GÜNÜMÜZÜN TİYATROSUNU DOĞURACAKTIR.”
Peki bu konuda Türk Tiyatrosu’nun kurucusu, büyük Muhsin Ertuğrul ne diyor?
DENEME DEMEK BİR REJİSÖRÜN VEYA BİR YAZARIN, ALIŞILMIŞ ÇERÇEVE DIŞINA TAŞARAK, KAFASININ İÇİNDEKİLERE YOL VERMESİ, BUNU SEYİRCİLERE SUNMASI DEMEKTİR. PEK DOĞALDIR Kİ BU TAŞMA SANA, BANA HOŞ GELMEYEBİLİR.HERŞEYDE OLDUĞU GİBİ, ÖNCE BİR YADIRGAMA GİREBİLİR ARAYA AMA DURAKLAMAYAN BİR TOPLUM, SANATTA DA İLERİYE DOĞRU ADIMLAR ATMAK ZORUNDADIR. HER ADIM BİR GERİDEN KOPMADIR.
DENEMENİN YARATICI HAYAL GÜCÜ, SANAT BECERİLERİYLE ATBAŞI GİDERSE DENEMELER BAŞARIYA ULAŞIR. DENEME BİR BAKIMA DOĞRU YOLU ARAMAKTIR. DENEME, EN İYİYE, EN GÜZELE, EN GERÇEĞE ULAŞMAK İÇİN HARCANAN ÇABADIR. YALNIZ TİYATRODA DEĞİL, UYGARLIĞA IŞIK TUTAN HER ALANDA VARILAN OLUMLU SONUÇLAR, HEP (DENEME)DEN DOĞMUŞTUR.
Burada en çok yandığım; Beklan ve onun gibilerin yokluğunda meydanın yani tiyatronun kimi TV türedilerine duçar olması…
Ersan Uysal