‘Dağacar Bey ve Çöpün Altın Tektoniği’ adlı oyunda İstanbul, kâğıt toplayıcıların gözünden anlatılıyor. İki hafta sonra sahneye çıkıp kendilerini oynayacak olan kâğıt toplayıcılar, daha önce hiç tiyatro izlememiş.
İstanbul’da bir kâğıt deposunda yaşasalar da yolda yüzüne bakmayan insanlara sahne ışıkları altında hayatlarını anlatacakları için mutlular.
Biri cebinden çıkardığı tütünü sarıyor, biri kuytu bir köşede Kürtçe şarkı mırıldanıyor. Yönetmen kulise Almanca sesleniyor: Herkes hazır olsun, çalışma başlıyor. Almanca bilen yok. Çevirmenler devreye giriyor. Işıklar yanıyor. Sahnede dört kâğıt toplayıcısı. Tenleri kavruk, elleri nasırlı, aksanları bozuk olsa da kibar konuşan dört kişi beyaz çuvallarla örtülü kâğıt toplama arabalarıyla sahnede dolaşarak hayat hikâyelerini anlatıyor. Kimi insanların işlerini önemsememesinden yakınıyor, kimi mesleğinin zorluklarından. Söz dönüp dolaşıp İstanbul’a geliyor. Üzerine sayısız şiirler yazılan, filmler çekilen koca şehir, kâğıt toplayıcılarının gözünden anlatılıyor.
‘Dağacar Bey ve Çöpün Altın Tektoniği’ adlı gösterinin genel provasındayız. Oyunun yönetmeni Daniel Wetzel ile Helgard Haug. Almanya’da Gerçekçilik Akımı (Theater der Zeit) olarak bilinen tiyatro akımının öncüleri ve Rimini Protokoll’un kurucuları. Temmuz ayında Prometheus Atina’da gösterisiyle yüz kişiyi sahneye çıkaran ekip, şimdi beş kağıt toplayıcısıyla yeni oyununa hazırlanıyor. Çöplerdeki kağıtları toplayıp satarak geçimini sağlayan kağıt toplayıcılarına sahne ışıkları altında söz hakkı veriyor.
Oyuncularda garip bir heyecan var. Çünkü hiçbirinin bir tiyatro eğitimleri yok. Yaptıkları iş sadece kendilerini anlatmak. Sözü Daniel Wetzel alıyor. Tiyatronun hayatın bir parçası olduğunu, sahneye çıkacak kişilerin oyuncu olması gerekmediğini söylüyor. Ona göre hayatın içindeki bütün gerçeklere tiyatro sahnesinde yer verilebilir. Bütün projelerinde amatör oyuncular ile çalışmaları da bu yüzden. Peki, bu projeye başlarken Daniel’i en çok etkileyin şey ne oldu? Kağıt toplayıcılarının kendilerini işadamı gibi tanıtmaları ve yaptıkları işi meslek olarak görmeleri. ‘Sizi onlarla çalışmaya iten temel şey ne oldu?’ diye soruyoruz. Uzaklara bakarak cevap veriyor: “Kaldıkları yerlere gittim. Çöp içinde yaşıyorlar. Paraları yok. Eşleri ve çocukları var. Onların hayatını ve İstanbul’unu anlatmak istedim.”
Yönetmenler ‘İstanbul’u farklı bir bakış açısıyla anlatalım’ hedefiyle çıkmışlar yola ve kâğıt toplayıcılar ile tesadüfen karşılaşmışlar. Garajistanbul ile anlaştıktan sonra şehri yakından tanımak için düşmüşler sokaklara. Nerede ne var? Şehirde kimler yaşıyor veya yaşayamıyor? Ocak ayında Galata Köprüsü’ndeki balıkçılardan, Kandilli Rasathanesi’ndeki deprem mühendislerine kadar birçok kişi ile görüşmüşler. Bir gün Daniel sahilde kâğıt toplayan Abdullah Dağaçar’ı görmüş. Yaptığı işi merak etmiş, uzaktan izlemiş, yanına yaklaşıp kısa bir süre sohbet etmiş. Abdullah, güler yüzlüyle onu akrabaları ile beraber kâğıt ve atık toplayıcılığından geçimlerini sağlayarak yaşadıkları depoya davet etmiş. Çöp yığınlarının içinde projesini kâğıt toplayıcıları ile paylaşmış. Projeyi anlatmış anlatmasına ama yönetmenin sahneye çıkarmak için ikna etmeye çalıştığı kişiler daha önce hiç tiyatro izlememiş.
Tiyatro bilmeyiz, her rolü oynarız
Oyuncular çalışmalar başladığından beri kâğıt toplamıyor. Hayatları depo ile tiyatro arasında yol almakla geçiyor. 2002 yılından bu yana her yaz Urfa’dan İstanbul’a kağıt toplamak için gelen Abdullah Dağacar (24), Aziz İdil Kurt (25), Mithat İçten (30) akrabalar. Roman vatandaşı olan Bayram Renklihava (35) ise İstanbul’da yaşıyor ve Taksim çevresinde kâğıt topluyor. Akrabaların ortak özellikleri evli olmaları ve Anadolu yakasında bir depoda yaşamaları. Kiminin dört çocuğu var kiminin iki. İçlerinde eğitimi en yüksek olan ilkokul mezunu. Bir tek Abdullah’ın eşi İstanbul’da. Konu fakirlikten açılınca gözleri doluyor. Mithat utanarak konuşuyor: “Geçimimizi sağlamak için yazları İstanbul’a gelip kağıt topluyoruz, kışın memleketimize geri dönüyoruz. Bizi bu şehrin kamburu görüyorlar.” Aziz, “Eşlerimiz tiyatrodan anlamadığı için sahneye çıkacağımıza anlam veremediler.” diyor. Ama hepsi çalışma için Almanya’ya gittikleri günleri, ilk uçak heyecanını ballandırarak anlatıyor.