Nedim Saban
Bakırköy Belediye Tiyatroları Müşfik Kenter için 63. sanat yılı düzenledi.
Alışılagelmiş belediyesel gıcıklık ve protokolden uzak, detaylı tasarlanmış, o kadar samimi bir geceydi ki, izleri hiç silinmeyecek benden.
Ataköy’de Müşfik Kenter sahnesi açıldı o gece. Hocanın ismi daha da ölümsüzleşti derseniz katılamam.
İleride komplekslinin biri çıkar, orayı çok amaçlı kompleks haline dönüştürüp, sünnet sarayı yapabilir, Türkiye’de hiçbirşey ölümsüz değil.
Benim için, geceyi ölümsüz kılan şeylerden biri turuncu Müşfik Kenter tişörtü ve Orhan Veli CD’si. Kasedi vardı, artık teyp çalışmıyor, CD’si uzun süre gider. Tişörtü de bu bedeni koruduğum sürece giyeceğim.
Bir de o gece dilden dile dolaşan, Müşfik Kenter’in Türk Tiyatrosu’na yetiştirdiği devlerin Bülent Emin Yarar’lar, Yetkin Dikinciler, Yasemin Yalçın’lar ve nicelerinin bir söylemi vardı: “Sahnede yaratık olmayın, insan olun” dermiş hoca.
Geceye damgasını vuran laftır bu!
İnsan olun sahnede. Ve, hayatta tabii.
Geçen hafta Emir Kusturica ile ilgili yazımda hayatta iyi insan olmanın iyi sanatçı olmaktan daha zor olduğunu belirtmiştim. Gökay Tufan adlı bir okurumun yazının ardından paylaştığı gibi, şovenistlik ve savaş yanlılığını YouTube’da da açıkça savunan, “ben bir yalancıyım” diye pis pis sırıtan Kusturica, hiçbir zaman iyi bir insan olamayacak gözümde.
İyi insan olmayan ama büyük sanatçı olanları asla kınamam, sadece uzak durmaya çalışırım. Tiyatro Dergisi’nin Eylül sayısında, son yıllarda beni oyunculuklarıyla etkileyen iki sanatçının söyleşisini okudum. Ayşe Lebriz, Zeynep Eronat ile oyunculuk konusunda konuşmuş.
İki önemli oyuncu yan yana gelince ortaya öyle zengin bir malzeme çıkmış ki, tadına doyamadım! (Televizyonda salak spikerler (!) insanın doğumundan sormaya başlamıyor mu illet ediyorlar beni çünkü)
“Oynama arzusunun itici gücüyle acıları dönüştürebiliriz belki… o acıları dönüştürebileceğin bir sanatsal algı oluşturabilirsen ayakta kalabilirsin… İşte o zaman icraatçıdan sanatçıya dönüşülüyor. Ben hâlâ kendime sanatçı diyemiyorum ama en azından bana verilen rolleri icra etmeye değil de yaratmaya çalışıyorum… Biraz da acı lazım. Çok mutlu, hayatında her şey denk gelmiş bir insanın iyi bir oyuncu olabileceğine inanmıyorum.”
Zeynep Eronat’ın sözünü ettiği “acı” ile Müşfik Hoca’nın sahnede insan olmak dediği şey aynı!
Ancak bizim tiyatromuzda yanlış anlama olsa gerek, artık nirvanaya ulaşmak ile köşeyi dönmek aynı şey sanılmaya başlandı.
Macide Tanır, 20’li yaşlarında, Devlet Tiyatrosu’nda oynadığı 60 yaşında karakteri daha iyi duyumsamak için saçını boyattığında eşinin isyan ederek, “ben 60 yaşında biriyle evlenmedim” dediğini anlatır.
Televizyon şöhretlerimiz ise, bu tür yaşanmışlıkları hiçe sayarak perukları set kuaförlerinden, gözyaşını makyözlerinden, Ayşecik’i andıran ağlama efektlerini de dublaj yönetmenlerinden rica ederek rol yaptıklarını sanıyor. Ne yazık ki bunları yapanlar da manken değil, tiyatrocu tayfası! Onun için artık birçoğunun kıçı tiyatro yapmayı sıkmıyor!
İddia ediyorum, tiyatrodan diziyle aynı parayı alsalar bile dizi setinde sabahlamayı iki saat seyirciyle yüzleşmeye tercih edeceklerdir.
Eronat, söyleşisinde 4 yıldır tiyatro yapmadığını ve tiyatroyu deli gibi özlediğini söylüyor. Ancak ne acıdır ki, içlerinde Tiyatro İstanbul, Tiyatrokare, hatta daha da ileri gideyim ödenekli tiyatroların bile olduğu pekçok tiyatro, oyuncu bulmakta zorlanıyor.
Oyuncular maddi olarak ayakta durmak için dizi yapacak pek tabii! Ancak insanlıklarını buldukları kaynağı böyle hoyratça kesip atarlarsa, ileride dizi sektörüyle birlikte kendileri de çökecek.
Meryl Streep, Al Pacino, Kenneth Branagh, Sarah Jessica Parker gibi yüzlerce kişinin herhalde bir bildikleri var ki ısrarlı biçimde tiyatro yapıyor. Eronat, söyleşisinde bunu da dillendirmiş.
“Sinema ve televizyondaki seçimlerimin temelinde hep tiyatro yatıyor. Ben bu rolü tiyatroda oynasam beni keser mi? Hakkını verir miyim? “Evet” dediğim rolleri kabul ediyorum. Benim için yine temel ölçü tiyatro oluyor. Ben hiçbir zaman sinema ve dizi işini para için yapmadım. Çok paraya ihtiyacım olduğu zamanlarda bile sabırla bekledim seveceğim rolü…”
Şimdi bizim bazı oyuncularımız sahnede insanlaşacakları yerde, dizilerde maymunlaşırken, maşallah o kadar sistemliyiz ki bir yandan tiyatroda “insan” bulamazken, tiyatro insanlarımızı, Zeynep Eronat’lar ve daha nicelerini erkenden emekliye ayırıyoruz.
Öte yandan “Kurtlar Vadisi”ne çöküp maaşını alan babalarımız, dizilerde izlerini kaybettiren devletlülerimiz var.
“Tiyatroya ‘Şu sahnedeki çöp kovasını bir öpeyim, bir kucaklayayım’ diye giderdim, büyük bir coşkuyla giderdim. Bunları hisseden bir oyuncuyu emekli ettiler” diyor Eronat.
Ayşe Lebriz, “oynamaya devam” diye bitirmiş Tiyatro Dergisi’ndeki söyleşiyi. Bense, Müşfik Kenter’in 63. sanat gecesindeki coşkuyla, “insanı aramaya devam” diyorum.
Toplum, televizyon izleye izleye cücelere alışmış olabilir.
Sahnede insan olarak büyümeye devam!