Melih Anık
Gittiğim yerlerde tiyatro ararım. Gaziantep’de “tiyatro”yu buldum ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi (GBB) Şehir Tiyatrosu tarafından sahnelenen Keşanlı Ali Destanı’nı (Haldun Taner) seyrettim.
Oyun sonunda sertifikalarını alan gençlerin heyecanını gördüm, Genel Sanat Yönetmeni (GSY) Özgür Yüksel ile oyunun yönetmeni Abdullah Alparslan ile tiyatro üzerine söyleştik. Gaziantep’de tiyatronun nabzını hissettim, görüp dinlediklerim ile araştırıp öğrendiklerimden tiyatro adına ümitlendim, paylaşmak istedim,bu yazı ortaya çıktı.
Özgür Yüksel, Sarıyer Lisesi’nde tiyatroya başlamış, Nedim Saban’ın çocuk tiyatrosu ile profesyonel olmuş. İstanbul Devlet Tiyatrosu dahil çeşitli tiyatrolarda yönetmen ve oyuncu olarak çalışmış, 30’un üzerinde TV dizisinde rol almış. Tiyatro eğitimi nedeniyle bir süre Hollanda’da kalmış. Tiyatro Kare’nin kuruluş aşamasında Nedim Saban ile birlikte imiş. Çanakkale’de Tiyatro Troya’yı kurmuş. Bir dizi çekimi nedeniyle geldiği Gaziantep’te potansiyeli görmüş ve GBB’nin ilgi ve desteğini alarak GBB Şehir Tiyatrosu’nun kurucularından olmuş.
Abdullah Alparslan, A.Ü. DTCF Tiyatro Bölümü’nde okumuş. Sarıyer Sanat Tiyatrosu’nun kuruluş çalışmalarında bulunmuş. Sarıyer Sanat Tiyatrosu’nda da oyuncu, yönetmen ve organizasyon müdürü olarak görev almış. Ocak 2007’de GBB Şehir Tiyatrosu’nda yönetmen ve eğitimci olarak çalışmaya başlamış. O tarihten bu yana GBB Şehir Tiyatrosu’ndaki tüm oyunları; Avrupa Birliği Gençlik Değişimi Projesi kapsamında Brecht’in Carrar Ana’nın Tüfekleri, Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi ve Aristophanes’in Lysistrata oyunlarını yönetmiş.
GBB Şehir Tiyatrosu 2006 yılında kurulmuş. 5 yıl içinde 9 büyük 4 çocuk oyunu sergilemiş. Teorik ve pratik olmak üzere haftada 3 gün toplam 6 aylık süreyi kapsayan 4 ayrı kurs sonucunda başvuru yapan 800 kişi içerisinden 200 kişiye sertifika verilmiş. Eğitim alanlar öğretmen, mühendis, işçi, lise ve çoğunlukla üniversite düzeyinde öğrencilermiş.Şu anda onlardan oluşmuş 30-35 oyuncu ile Şehir Tiyatrosu faaliyetine devam ediyormuş.
Kuruluşundan bu yana 2.Caddenin Mahkumu (Neil Simon 2006) Dans Eden Eşek (Çocuk Oyunu Eric Voss 2006), Mendil Alır Mısın (İlker Köklük, 2007), Sevgili Doktor (Anton Çehov 2007), Petmen Dünya Ana’ya Karşı (Çocuk Oyunu Melih Karaman 2008), Carrar Ana’nın Tüfekleri (Bertolt Brecht 2008). Mikadonun Çöpleri (Melih Cevdet Anday 2008) Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım (Haldun TANER 2009) Uçan Şemsiye(Çocuk Oyunu Ümit Denizer 2008) Ateşli Sabır (Antonio Scarmeta 2009) Nafile Dünya (Oktay Arayıcı 2010) Ormanın Sesi (Çocuk Oyunu Özgür Yüksel 2010) (Keşanlı Ali Destanı (Haldun Taner 2010) isimli oyunlar sahnelenmiş.
Gösterilerini GBB’ne ait yaklaşık 500 seyirci kapasiteli Onat Kutlar Salonu’nda sunuyor.
GBB Şehir Tiyatrosu’nun halkevlerini anımsatan bir yapısı var ve coşkulu bir tiyatro heyecanı yaşatıyor Gaziantep’te. Şehrin yerlilerinden, şehre dışarıdan gelenlerden içinde tiyatro ateşi taşıyanlara kurslarla önce tiyatro öğretiyor sonra onların sahneye çıkmalarını sağlıyor, daha önce tiyatro yapmışları buluşturuyor. Bu şekilde evlere tiyatro götürüyor. Evlerde tiyatro konuşulmaya başlanıyor ve aileler tiyatroya koşuyorlar. Gaziantep’te gittikçe artan bir tiyatro seyircisi oluşuyor.
Gaziantep’te tiyatronun hızlı gelişmesi ve büyümesinde GBB Başkanı Dr. Asım Güzelbey’in vizyon ve desteği ile Kültür ve Sosyal Hizmetler Müdürü Sema Marangoz’un önemli çabaları varmış.
Gaziantep’te çalışmalar tiyatro ile sınırlı değil, kültür alanında pek çok çalışma yapılıyor. Gaziantep’te kaldığımız günlere denk düşen Antep Fıstığı Kültür ve Sanat Festivali’nin coşkusunu yaşama fırsatı bulduk. Müzik,folklor, mutfak kültürü, tiyatro, spor,fotoğraf maratonu vb faaliyetlerin şehri nasıl bir heyecan ile doldurduğunu gördük. Açılan yeni müze ve mekânları gezdik. Restore edilen evler, mahalleler, sokaklar değişen Gaziantep’i müjdeliyor. Doyumsuz Gaziantep mutfağını tattık, sempatik bir şiveyle konuşan, yardımsever Gaziantepli dostlar edindik. Onların yönlendirmeleri ile şehrin samimi yüzünü görme fırsatı bulduk.
Gaziantep, kardeş şehirleri (Duisburg, Nijmgen, Karlstad, Kuveyt, Lefkoşa, İrbid, Halep, Ulan Bator) ve dost şehir (Ludwigshafen) ile uluslar arası kültürel alışveriş ve zenginleşmeye katkıda bulunuyor.
2009 yılında ilki düzenlenen Mozaik Tiyatro Şenliği, Avrupa Birliği Değişim Projesi kapsamında çok dilli oyun projesi tiyatro alanındaki diğer çalışmalar.
Çok dilli oyun çalışmasında katılan ülkelerin yönetmenleri bir araya gelerek oyunu seçiyor ve metni “bir”liyorlar. Her ülke aynı sayıda oyuncu ile aynı metni kendi rejisi ile kendi dilinde hazırlıyor. Gösteriden önce bir araya gelerek her ülke her rejiye kendisinden eşit sayıda oyuncu veriyor. Yani her rejide örneğin 2 Türk,2 Alman 2 Yunanlı 2 Hollandalı oyuncu oluyor. Oyun da 4 dilli hale geliyor. Bu karma gruplar son olarak yeni ekipleri ile oyunu yeniden prova ettikten sonra seyirciye sunuyorlar. Bu oyunlar dünya kültürlerinin buluşması yolunda çok önemli bir çalışma. Bu vesile ile ülkelerin gençleri bir araya geliyor, paylaşıyor, eğleniyor, öğreniyorlar, gelecekte yeşerecek tohumlar atıyorlar.
Bu kapsamda 2007 yılında Gaziantep’te 10 Alman 10 Türk genci ile iki dilli olarak Bertolt Brecht’in Carrar Ananın Tüfekleri; 2008 yılında.Almanya’dan Kiebitz Kültür Merkezi, Hollanda’dan Roc Nijmgen Meslek Lisesi’nin Tiyatro öğrencileri, Litvanya’dan Vilnius şehrinin lise düzeyinde bir tiyatro okulu ve Gaziantep’ten giden ekipten katılan 40 genç Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı oyununu 4 dilli olarak 4 ayrı reji ile Duisburg’ta sahnelemiş. 2010 yılında Gaziantep, Nijmegen, Duisburg ve Yunanistan’ın Korinthos Kültür Merkezi gençlerinden oluşan yine 40 öğrenci ile Aristophanes’in Lysistrata oyunu yine 4 dilli, 4 ayrı reji olarak Duisburg ve Nijmegen’de sergilenmiş.
Lysistrata ile ilgili karma gösteri videosunu http://www.kiebitz.net/classical_youth/ adresinde izledim çok da keyif aldım. Ama aynı ölçüde de hayıflandım bu çalışma neden yeterince duyulmadı diye.
GBB, Şehir Tiyatrosu olarak hizmet verecek topluluğu, Belediye’nin belirlediği koşullarda (oyun, gösteri sayısı, turne, tiyatro kursu açma vb) yerine getirmek için ihtiyacı olan bütçeyi sunanlar arasında yapılan bir ihale ile yıllık olarak her sene başında seçmekte.
Bu modelin, toplulukların, aktif olmasını, kaliteyi ve seyirci sayısını düşürmeden faaliyeti sürdürmesini temin etmek ve rekabetten fayda sağlama amacına yönelik bir yöntem olarak seçildiğini düşünüyorum. Ancak tiyatro sanatı açısından belli sıkıntıları da içermekte.
Her şeyden önce tiyatronun “ihale” konusu olmasından rahatsızlık duyuyorum. İhalenin uzun yıllar işimin bir parçası olması nedeniyle de tedirginliğim artıyor.
Ayrıca, belediye bütçeleri yıl başlarında, tiyatro sezonu ise Ekim’de başladığı için yıllık bazdaki bu zaman uyumsuzluğunun yarattığı bir muhasebe ve planlama sorunu olduğu açık.Yıllık bazda yenilenen ihalelerin de repertuar ve ekip oluşturulması, program, uzun vadeli plan yapılması gibi çalışmaları sıkıntıya soktuğunu söylemek mümkün. Belki bunun aşılması, örneğin 5 yıllık sözleşme yapılıp, Belediye’nin belli koşullarda sözleşmeyi iptal yetkisini elinde tutması şeklinde değiştirmek ile mümkün olabilir. En azından olağanüstü bir durum çıkmazsa gelecek yıl devam edeceği bilinen bir sözleşme tasarısı hazırlanabilir. Ekibin istikrarlı olarak belli bir süre sorumluluk taşıyacağını bilmesi rahatlık sağlar.
Bütçesi yıllık bazda onaylanan kamu kuruluşlarında kolaylıkla çözülebilecek bir sorun olmadığının idrakinde olarak, bu aşamada mevzuatın elverdiği ölçüde yapılacak bir iyileşmenin tiyatroya yararlı olacağını düşünüyorum. Mevzuatın keskin kılıcını da unutmadan, başlangıç için seçilen yöntemin bir an önce gerçekleştirilecek kurumsallaşma ile doğru mecrasını bulacağını umut ediyorum.
Keşanlı Ali Destanı
Çok bilinen oyunların riski de çok olur. Keşanlı Ali Destanı pek çok kez oynanmış, müziği kulaklarımızda yer etmiş, belli başlı rolleri ünlü oyuncularla hafızalara kazınmış bir eser. Yöneten için de oynayan için de riskli. Ayrıca çoğu ilk kez sahneye çıkacak genç bir ekipten izleyecekseniz, başlangıçta duyulacak tedirginlik çok da beklenmez bir durum değil.Bu düşüncelerle perdesi açık sahneye, dekora,salonu dolduran seyircilere bakarak ne olacak diye beklemeye başladım. Bu arada oyun program sayfalarına göz gezdirdim.
GBB Başkanı Dr. Güzelbey yazısında Mozaik Şenliği kapsamında 5000 kişiye ulaşıldığını; ayrıca Gaziantep merkez ve ilçelerine bağlı ilköğretim okullarına gidilerek daha önce hiç tiyatro izlememiş olan yaklaşık otuz beş bin çocuk izleyiciye gösteriler sergilendiğini; Hatay, Mersin, Kilis gibi çevre illere de turneler düzenleyerek bölge izleyicisine ulaşıldığını belirtiyor. Belirtmiş olduğu Şehir Tiyatrosu’nun kurumsal yapıya kavuşturulması amacının da en kısa zamanda gerçekleşmesini diliyorum.
GSY Özgür Yüksel de yazısında “amacımız televizyon dizileri, şovları, yarışmalarını eğlence olarak benimsemiş geniş kitleleri salonlara taşımaktır.” diyor.
Bu sırada salonda da yer kalmadı. Oyun başladı.
Oyunu seyrederken kuşkulu beklentilerin ve koşullanmanın bir süre sonra kaybolduğunu ve sahnedeki oyunun sizi çekip götürdüğünü hissediyorsunuz.
Salonda iyi alan ve tepki veren coşkulu bir seyirci var. Oyun, alkışlarla zamanında destekleniyor. Sahnedeki gençler de o kadar canlı ve coşkulu. Gençler zaman zaman abartsalar da alkış almak için zorlamıyorlar. Onların amatör olduklarını unutuyorum.
Salonun bir kusuru var. Sofita, sesi emiyor. Genç oyuncular geriden ve geriye doğru konuştuklarında ne dedikleri çok kolay anlaşılmıyor. Ama ne gam!
Keşanlı Ali Destanı Yalçın Tura’nın müzikleri ile bilinir. Ama bu oyunda müzikler yeni. Ara sıra eskisini hatırlatan tınılar duysam da (belki de zihnim bana oyun oynuyor) bestelerin hepsi yeni. Koro ve solo şarkılar hiç de kolay değil ama iyi icra ediliyor.
Yönetmen, Keşanlı Ali Destanı yorumu ile beni şaşırtıyor.Oyunda köy seyirlik oyunundan, gölge oyunundan, orta oyunundan esintiler var. Oyuna geleneksel öğeler katılmış ve oyuna yeni bir çehre kazandırılmış. Gölge oyunu iyi bir düşünce ve kullanıldığı sahne doğru ama daha başarılı olabilirdi. Replikleri değiştirmeden mizansende yapılan yaratıcı değişikler tam bana göre.
Kadın kılığındaki dedikoducu erkekler dörtlüsü, “insandan köpeklerin” hırlaşması; Ali’nin dizi dibindeki sarhoş ile halka seslenişi sahnesi, bir reklâmı hatırlatan tepki çığlıkları, sahneye giriş ve çıkışlardaki enerji çok iyi.Yönetmen bazı sahneleri budarken dönem, seyirci ve ortamı dikkate almış diye düşünüyorum ve üzerinde çok da durmuyorum.
Ali’de dikkat çeken özellik onun halkın hafızasında yaratılan mitolojik bir tip gibi değil insan olarak çizilmesi olmuş. Sahneye girişinden itibaren hakkında efsaneler anlatılan ve içe dönük “efsane Ali” yerine sokaktaki her hangi biri diyeceğiniz bir Ali var sahnede. Oyun başından sonuna kadar aynı yorum sürüyor. Alper Mavi de iyi yorumluyor.
Yönetmenin yorumu yöreye çok uymuş. Sahnedeki oyuncuların yerel ağza kaçan dilleri de seyirci ile iletişimi kolaylaştırıyor. Sanki Sinekli Dağ, Gaziantep’te, kalenin altında bir semt, Ali de Keşanlı değil, Gaziantepli.. Bu yorum seyirciyi de içine alıyor. Sahne ve salon köprüsü çok sıcak bir şekilde kuruluyor.
Ali’nin şarkıya inat morgol (mongol) gömlek giymemesi de iyi olmuş. Replikte “klarnet” geçerken flütün ses vermesi hoş bir yabancılaşma.
Gençlerin çoğu, yaşları itibariyle daha önceki sahnelemeleri görmemişlerdir diye düşünüyorum. Görmeyenler karakterleri kendilerine göre “okumuş”lar, iyi de olmuş. Bazıları ise sanki görmüş gibiler, etkilendikleri oyunlarından belli oluyor.
Oyuncular rolden role geçerken usta oyuncular kadar mahir. “Ekip” olmuşlar. Abartılı oyunculuk yönetmen tercihi gibi geldi bana.
Fatih Eminoğlu, İrem Tugen “kendi” olan yorumlarıyla ve ışıklarıyla dikkatimi çeken oyuncular. Biraz daha az abartması ve de “kendi” olanı öne çıkarması koşuluyla Kübra Sağıroğlu daha iyi olacak. Bülent Güzel, Faruk Köse, Hüseyin Aslan, İbrahim Yılmaz, Yusuf Balıktutan’ın oyunculukları çok sıcak, sahne sempatileri hemen fark ediliyor. Ayşe Başderici, Alper Öndül, Emine Aynur Gizlenci, Ümit Ogan, Serpil Önüç Sarı, Yasemin Nevin Boşnak’ın profesyonellerden hiç de geri kalır yanları yok.
Bestelerin sahibi R. Ersel Serdarlı’yı, düzenlemeleri yapan ve piyanoda G. Ü. Devlet Konservatuarı öğretim üyesi İlker Gültekin’i, yan flüt icrası ile Cumali Çolak’ı, ışık uygulamada Murat Yeğin’i oyunun başarısında katkıları ihmal edilmeyecekler listesine yazdım.
Dekorun yalın ve algılamayı zorlamayan ifadesini beğendim. Oyun boyunca Sinekli Dağı’ın hissedilmesini sağlaması iyi olmuş. Dekorun biraz daha sahne önüne doğru kurulmasını öneririm.
Kostüm (Kübra Sağıroğlu, Ayşe Başderici) hem sahne hareketlerini kolaylaştırmış hem de yerelliği vurgulamış.
Sahne giriş çıkış trafiğinin çokluğu bir sorun olarak görünmekle beraber oyuncuların coşkulu oyunları bunu kapatıyor.
Ali ile Zilha’nın yalnız kaldığı sahnede dekor gerisindekileri daha çok ve açıkça göstermek gerekir diye düşündüm.
Bu yazının burada bitmesi gerekir belki ama gördüklerimden ve araştırmalarımdan yola çıkarak beni rahatsız eden bir konuyu da paylaşmadan edemiyorum. (Yazdıklarım sadece bana ait. Konuştuğum yerel yöneticiler DT’na çok saygılı, ondan umutlu, bu konuyu hiç konuşmadık ama benim düşüncelerime karşı bile olabilirler.)
Gaziantep’te Gaziantep Devlet Tiyatrosu (GDT) var (mı?). Bana sorarsanız turne ile Gaziantep’e tiyatro götüren Devlet Tiyatroları, kendilerine kiralanan Onat Kutlar Salonu’nun cephesinde “duruyor”. “Kiracı” tiyatro, koca koca harflerle Onat Kutlar adının yerini almış. Yerleşik bir kadrosu yok, ”su taşır” gibi, turne tiyatrosu olarak 2003’den beri gelip gidiyor Gaziantep’e. Yerleşik olmayan, misafir olan, aslında “var olmayan” GDT, GBB’nin malı olan Onat Kutlar Salonu’nun cephesini işgal ediyor nedense. Broşürlerde de “DT.Onat Kutlar Salonu” olarak yer almış. Sanki başka salonu daha varmış gibi.
Gaziantepliler Devlet Tiyatroları oyunlarını 2 liraya seyrediyor, memnundurlar mutlaka, canlarına değsin.. Oyuncular da turne ile geldiklerinde Gaziantep mutfağını tadıp evlerine mutlu dönüyorlardır mutlaka, çantalarında kırmızı pul biber, baklava, Antep fıstığı ile. “Memur sanatçı” görevini yapıyor daha ne olsun? DT’nin yerel ile merhabası “sahneden”. GBB Şehir Tiyatrosu DT’nin arkasını “topluyor”.
Gördüğüm kadarıyla DT’nin boşluğunu GBB Şehir Tiyatrosu dolduruyor 5 yıldır. Ama salonu haftada sadece iki gün kullanabiliyorlar, gösteri yaptıkları pazartesi ve eğitim için pazarları. Salonun gediklisi “turneci” DT,Perşembe,Cuma, Cumartesi, Pazar günlerine “oturmuş”. Merak ediyorum DT, haftada tek gün gösteri yapan GBB Şehir Tiyatrosu kadar seyirci topluyor mu? Evlere onun kadar girebiliyor mu? Çevreye onun kadar tiyatro götürüyor mu? Gaziantep’te tiyatroyu yaşatmak adına ne yapıyor? Buna benzer soruları daha önce DT’na sordum cevap vermediler, buna da cevap almayacağımı biliyorum.
“Turneci” DT, faaliyet raporlarında Gaziantep’te oluşturulan tiyatro seyircisini kendi yarattı ve orada bir sahnesi var sanıyorsa bence yanılıyor. Gelişen bir şehir olan ve daha da gelişeceğini tahmin ettiğim Gaziantep’te yerleşik bir DT olmayacaksa nerede olacak! Tiyatro yardımından GBB Şehir Tiyatrosu’na bir pay ayrılmayacaksa nereye, kime pay ayrılacak?
DT Gaziantep’e yerleşse de yerleşmese de, Gaziantep halkı tiyatrosuna sahip çıkmaya devam edecektir diye düşünüyorum. DT, yerelin nefesinden güç alan GBB Şehir Tiyatrosu’nun yaptıklarını yapamaz, onlara seçenek olamaz ama Gaziantep’te yerleşik olmak ve Şehir Tiyatrosu ile omuz omuza çalışmak zorundadır.
Ülkemin her köyünde,kasabasında tiyatronun perde açmasını hayal ediyorum. Gaziantep, bunun yerel kaynaklardan beslenerek gerçekleşebileceğini bana gösterdi.
Gaziantep’teki tiyatro heyecanının daha da artacağını umuyorum.
Not:
GBB portali ana sayfasında “Hizmet Birimleri” başlığı altında Kültür Müdürlüğü’nü göremedim.
İlgi:
http://www.gaziantep-bld.gov.tr/
http://www.gaziantepsehirtiyatrosu.com/
http://www.mozaiktiyatrosenligi.com/