Yaşam Kaya
Garajİstanbul “kendine yeniye bırak” sloganının boş bir laf olmadığını her geçen yıl “yeni, farklı, özgün” projelerle kanıtlıyor. İstanPoli Projesi’ nin beşinci ayağı olan “Dağacar Bey ve Çöpün Altın Tektoniği” performansı, günümüz insanın sınıfsal ayrım sürecinde göremediklerini bizlere aktarıyor. “Çöp toplayıcılarının” hayatta kalma mücadeleleri, toplumun her kesiminden insanı rahatsız edecek düzeyde izleyene sunuluyor. Almanlarla birlikte yürütülen sistemli işbirliği gösterinin alt yapısını eksik bırakıyor. Ortada ekipçe bir başarıdan söz etmek mümkün değil, ancak hayatında ilk kez sahneye çıkan dört insanın emek mücadelesi şaşırtıcı boyutta etkileyici!…
“Dağacar Bey ve Çöpün Altın Tektoniği” bir Garajistanbul prodüksiyonu… İSTANBUL2010 Avrupa Kültür Başkenti desteği, Hebbel am Ufer, Berlin, Rimini Apparatus ve RUHR2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin ortak prodüksiyonu ile gerçekleştirilen performansın “öteki İstanbul” kavramına başka bir soluk kazandırması, büyük bir işin yapıldığını bizlere gösteriyor. Oyunda çöp toplayan dört insanın emek mücadeleleri anlatılırken, Türkiye’ nin bazı gerçeklerine ciddi anlamda değiniliyor. Üçü Kürt kökenli, birisi Romen asıllı insanın hayat öyküleri ırksal kimlikle bütünleşmiyor, yaşama tutunma kavgası ve sistemle olan savaş performansın en tepesine oturtuluyor.
Önce işçi olmak…
İstanbul’un taşı toprağı altın diyerek memleketlerinden yola çıkan gençlerin nasıl bir hayatla karşılaşacaklarını bilmeden yaptıkları yolculukla başlıyor öykü. Oyuncuların ne tür aileden ve çevreden geldikleri uzun uzun seyirciye anlatılıyor. Her birisinin başka bir hikayesi çıkacak derken, üç Kürt kökenli insanın akrabalığı, hayatla olan çatışmaları, umutları hemen benzerlik gösteriyor. Yoksulluk içinde geçen günler, kimliklerinden dolayı sistemce yok sayılmaları, devletin Kürtleri “öteki” olarak görmesi, gösteride bu üç insanın ortak paydası! Romen asıllı kişinin aile dramı, ailesini geçindirmek için uğraşları, sisteme olan isyanı konuyu duygusal alana kaydırsa da ortaya tek bir gerçek çıkıyor: Sınıf ve emek mücadelesi!
“Öteki İstanbul” un Gerçek Yüzü
Sadece biraz para kazanarak yaşamlarını devam ettirmeye çalışan onlarca insanın sesine ortak olan gerçek oyuncular, yanlarında getirdikleri çöp toplama araçları ile performansı epeyce süslemişler. Çöpten çıkan kağıtlar, plastikler, bakırlar, hastalıklar bu insanların sözcüklerinde ve eylemlerinde hayat buluyor. Sahnede yüzlerce kilo biriktirip üç beş lira ile gününü kurtarmaya çalışan oyuncular görüyoruz. Yaptıkları işten ötürü insanların onları “hırsız, katil…” olarak görmesi, toplumun nasıl bir “kast sistemi”ne ayrıştığının en büyük kanıtı! Polisin devamlı tacizine maruz kalan çöp emekçileri, aslında kirlenmemiş bir ruhun duygularını seyirciye veriyor. Almak istemeyenlerin salonu terk edişi oyun esnasında kimseyi şaşırtmazken; aksine hayat kavgasında alın teri döken insanların çabaları toplumsal suskunluğa bir tokat gibi iniyor. Belediyelerin birilerine peşkeş çekerek onları sokaktan silmek istemesi, büyük şirketlerin bu işe ele atarak çöp emekçilerini yok etme arzusu performansta kapitalist sisteme sunulan en sağlam eleştiriler olarak göze çarpıyor.
Hayatlarında ilk kez sahneye çıkan dört insanın “emek”, “insanca yaşam”, “demokratik hak”, “yabancılaşma sorunu” gibi kavramlara ışık tutan söylemlerini takdir etmek lazım. Fakat oyunun yüzeysel konusu ve birbiri ile alakasız ilerleyen bölümleri seyirciye bir şey katmamış. Oyunu yöneten Daniel Wetzel, Helgard Haug toplumsal derinlikten çok yoksunlar. Daldan dala atlayan öyküler yüzünden “çöp toplayıcıları” tüm yaşamlarını anlatmak için sahnede uğraşıp durmuşlar. Sonuçta başı sonu belli olmayan eksik bir performans ortaya çıkmış. Etnisite yaratarak “emek mücadelesi” anlatmak büyük yanlış! Kürt sorunun sahneye taşınması olağanüstü güzel olmuş, ama ortada bir sınıf mücadelesi, kavgası olduğu kanaatindeyim. Abdullah Dağacar, Aziz Idikurt, Mithat İçten, Bayram Renklihava, Hasan Hüseyin Karabağ performansta görev alan oyuncular. H.H.Karabağ hariç diğer oyuncuların çöp toplayan emekçiler olması, ilk kez böylesine profesyonel işte sahneye çıkmaları, muhteşem seyir zevki yaratmış. Belgesel tadından uzak, gerçek oyuncularla realist bir anlayışın fotoğrafı çekiliyor.
“Dağacar Bey ve Çöpün Altın Tektoniği” İstanPoli Projesi’ nin 5. ve son gösterisi. İlginç denemelerin, yeni anlayışların sunulduğu bu projenin tamamını izleyen bir eleştirmen olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim; kötü de olsa iyi de olsa farklı renkler, yeni tatlar sunmak lazım tiyatroya. Garajİstanbul bunu çok güzel gerçekleştiriyor…