Bursa’dan Dökülen Taşlar ve Büyücüler (1)

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ceren Okur

Bu yıl 15.’si düzenlenen Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 4-10 Ekim tarihleri arasında Bursa’da düzenlendi. Dördü yabancı olmak üzere 14 tiyatro grubunun katıldığı festivalde 15 gösteri ve biri yerli diğeri tabancı iki grubun atölye çalışmaları yapıldı. Festivalin ilk yıllarının coşkulu ve nitelikli katılımını bu yıl gözlemesek de Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı ve Assitej Türkiye tarafından düzenlenen festival, oyunları, atölye çalışmaları, her akşam yapılan oyunları değerlendirme toplantıları, gözlemcileri ile yine bir hafta süren çocuk tiyatrosu gündemini canlı tuttu. Festivale katılan grup ve gözlemcilere festival süresince konaklama olanağının sunuldu. Akşam saat dokuzda başlayan değerlendirme toplantıları ile festival yoğun bir programa sahipti. Çerçeve sahne oyunlarının yanı sıra sokak gösterileri, gençlik oyunları, kukla ve kara tiyatro örneklerinin de izlendiği festival izleyenlere örneğine rastlamadığımız türden bir çocuk tiyatrosu çeşitliliği sundu. Yazıyı oyunlar ve bizlere düşündürttükleri açısından ele almaya çalışacağım.

Kukla Oyunları

Dora Gabe Devlet Kukla Tiyatrosu’ndan Çizmeli Kedi

Daha önce Eskişehir ve Lüleburgaz festivallerinde izleme olanağı bulduğumuz Bulgaristan Dora Gabe Devlet Kukla Tiyatrosu’nun Çizmeli Kedi’si, 8+ yaş için hazırlanmış bir kukla oyunu. Köklü bir geçmişi olan tiyatro grubu Çizmeli Kedi masalını aslına uygun olarak sahneledi. Dekor ve kukla tasarımı tez projesi olarak hazırlanıp tiyatro grubu tarafından uygulanmış. Oyuna ilginç ve yaratıcı alternatif mekânlar sunabilen, ahşap ve demirin kullanıldığı dekor tasarımı estetik bir form olarak karşımıza çıkıyor. Sahnede küçük hareketlerle değiştirilebilen dekor sürprizleri ile seyirciyi şaşırtırken oyun mekânına yeni olanaklar sunuyordu. Kukla tasarımı da oldukça etkileyici idi; dev ve kedi figürü peluş ve kumaş yardımıyla hazırlanarak oyuncuya yaratıcılığını kullanma imkânı sunmuştu. Oyunlarını gittikleri ülkenin dilinde oynayan Dore Gabe Devlet Kukla Tiyatrosu’nun gösterisini Türkçe yapması izleyenleri şaşırttı ve sevindirdi. Tartışma toplantısında öğrendiğimize göre tiyatro grupları Bulgaristan’da gittikleri ülkenin dilinde oyunlarını önceden hazırlayıp sunuyorlarmış. Kukla oynatımının, oyunculuğun usta işi olduğu oyun, başından sonuna keyifle izlenen bir yapıma dönüştü. Ustaca ve bütünlüğü tamamlanmış bir oyunun çocuklara verdiği mesaj ise suçların organize olarak işlendiği bir dünyada başarılmayacak bir şeyin olmadığıydı. Çizmeli Kedi masalı yazıldığı 14. yy.da aslında bir anlamda günümüzü hicvediyor. Döneminde çizme giyen herkesin soylu olarak görüldüğü ve aslında bu durumla alay ederek büyükler için yazılmış bir hiciv olan oyun metni ne yazık ki günümüzde bu anlamından soyutlanıyor ve hiç kimsenin istemeyeceği bir mesajı sahneye taşıyor. Özellikle klasik masallardan yola çıkıldığında tema sorgulanmalı, ezberler bozulmalı, masalın klasik olmasının ardına saklanılmamalı.

Minusmal Kukla Tiyatrosu, Clara ve Sarı Koltuk

Oyunun yazarı, yönetmeni, kukla tasarımcısı, oynatıcısı olan Raimon Ruiz aslında fizikçi olan genç bir İspanyol tiyatrocu. Tek kişilik oyununu yazan, yöneten, oynayan ipli kuklasını yapan Raimon Ruiz, 5+ yaş için 25 dakika olarak hazırladığı oyununu başarıyla sergiledi. Küçük bir çocuğun bir çift paten için yüksek bir yere tırmanması gibi kısacık bir konunun anlatıldığı oyunda Clara seyircisiyle buluşmayı ve salondaki büyük küçük herkesi büyülemeyi başardı. Kuklanın oynatıcısıyla kurduğu ilişki sahneden baba-kız ilişkisi olarak yansıdı seyirciye. Sözsüz olan oyunda kukla ve kukla oynatıcının iletişimi, Clara’nın duygu ve düşünceleri tüm samimiyeti ve inandırıcılığı ile seyircileri kucakladı. Sadece bir tırmanma çabası yirmi beş dakika boyunca gözlerimizi sahneden ayırmamıza sebep oldu. İşte tiyatronun büyüsü…

Tiyatro Tempo, Ezgimizi Kim Çaldı?

Ankara’da bu yıl kendi sahnesini açarak düzenli gösterimlere başlayan Tiyatro Tempo festivale Ahmet Önel’in yazdığı Haluk Yüce’nin yönettiği Ezgimizi Kim Çaldı? oyunuyla geldi. Palyaço olan bir orkestra şefinin sirkten ayrılınca yaşadığı umutsuzluk ve müzik ile bu mutsuzluğun aşılması oyunun öyküsünü oluşturuyor. Kara tiyatro tekniği ile sahnelenen çalışmada kukla figürler ve oyuncu birlikte sahne aldı. Ustalık isteyen bu tekniği Haluk Yüce deneyimli ekibi ile başarıyla kullandı. Özellikle sirk sahnesinin yansılandığı bölümde resmi geçit yapan kuklalar, çalgılardan davul ve viyolonselin yaratıcı tasarımı göz alıcıydı. Tekniğin başarıyla kullanıldığı, özenli bir çalışmanın sergilendiği oyun seyircisinden emeğinin tam karşılığını almayı başaramadı. Tempo’nun öykü anlatımındaki ustalığı Ahmet Önel’in etkileyici öyküleri bu oyunda eksik kalmıştı. Gözlerimiz kuklaların ruhumuza dokunan öykülerini sahnede arayıp durdu.

Festivalde Ne Aradığını Merak Ettiğimiz Oyunlar

Çizgi Tiyatro İstanbul’dan festivale katılan bir grup. Grimm Kardeşler’in masalından uyarlama olan Bremen Mızıkacıları, Burhan Gün ve Abdullah Gün’ün yönettiği bir kara tiyatro örneği. Kara tiyatro tekniğinin acemice kullanıldığı (4 ana hayvan figürünün üçü yeşil) ve bu tiyatro biçiminin zengin olanaklarından yararlanmayı başaramayan oyun “tiyatro”nun aslında ne olduğunu da sorgulatıyor bize. Oyunda ardı ardına çalınan nostaljik ve eğlenceli şarkılar (Ah Kalbim, I feel good vs vs) çocuk izleyicinin oyuna katıldığı yerler oldu. Tüm konuşma ve şarkıların daha önceden kayıt yapıldığı, üstelik bu kayıtların hem teknik hem de boğumlama hatalarıyla dolu olduğu düşünülürse oyunun sahnedeki görüntüsünü tahmin edebilirsiniz. Kedi karakterinin sahneye çıkışında çalınan Nil Karaibrahimgil’in Tek Taşımı Kendim Aldım şarkısının çalınması da grubun tiyatrodan ve çocuktan ne kadar anladığını gözler önüne sermektedir. Çocuk seyirciyi animasyon türü bir eğlenceyle kavrama isteğini sahneye yansıtan grup, çocuğun seyir yerinde konuşmasını, oyunla ilgilenmemesini önemsemeyecek kadar pervasız olabiliyor, pedagojik verileri göz ardı edebiliyor. İlk oyunları olduğu için “acemice” hazırlanmış olan bu oyundan sonra daha iyisini başardıklarını söyleyen grup, bu iddiayı doğru kabul etsek bile çocuk seyircisinin karşısına bu oyunla çıkabilecek kadar saygısız davranabiliyor. Değil festivale sahneye bile nasıl çıkmayı başardığını merak ettiğimiz bir oyun oldu Bremen Mızıkacıları.

Tiyatro Yeniden’in “Uçmak İstiyorum” adlı oyunu ne yazık ki küçük yaşta izleyicinin ve festivale katılanların beklentisini karşılayamayan oyunlardan biri oldu. Dersu Yavuz Altun’un yazıp yönettiği oyun tek isteği uçmak olan bir çocuğun öyküsünü anlatıyor fantastik bir dünyada. Sahnede ise özensiz kostüm, dekor tasarımı, yeterince rafine olmayan oyunculuklar, yüksek sesle kulakları tırmalayan müzik ve çalışılmamış danslar vardı. Oyuncuların duyulmayan sesleri, gereksiz anlatımlar, tekrarlar izleyicinin oyundan kopmasına yol açtı. Tiyatroda metniniz sağlam değilse, izleyiciye söyleyeceğiniz şeyi oyunda destekleyemiyorsanız ya da söyleyecek şeyiniz yoksa ne yazık ki izleyicinin ilgisi sahneye odaklanamıyor, görüntü ve ses kirliliğinden öteye gidemiyor sahnelenen oyun. 700 kişilik dolu salona oynama şansı yakalayan Tiyatro Yeniden, seyircisinin ilgisini sahneye toplayamadı ve izleyicinin dağılmasına neden oldu. Dersu Yavuz Altun’dan izlediğimiz iyi oyunların yanına yanaşamayan Uçmak İstiyorum festivalin hayal kırıklıklarından biriydi.

Festivalde izlenen ve tiyatro izleyicisini tatmin etmeyen oyunlardan biri de Bursa’nın yerel tiyatrolarından Mavi Balon Gösteri Hizmetleri’nin oyunu “Uzaydan Gelen” oldu. Turistik otel yapmak için dünyaya gelen uzaylının oyunun kahramanı tarafından doğru yola getirilmesini ve ormandaki ağaçları kesmeyip uzaydaki işinden atılarak “rant piyasasına” kafa tutması oyunun konusuydu. 99’dan beri sahneledikleri oyunu son altı günde yeni oyuncularla çalışarak ve rejilerini “doğaçlama” dedikleri bir yöntemle yaparak seyircinin karşısına çıkan gösteri grubu sahnede istenilen başarıyı yakalayamadı. Seyirci çocuk olduğunda tiyatroyu yeterince ciddiye almamak çoğu grubun ortak tavrıdır. Oyunun klasik müzik ve sade bir dekor eşliğinde başlaması seyircide merak uyandırsa da, tutarsızlıklar, ders vermeler, özensiz oyunculuk, dekor ve kostümler oyunun başarılı olmasını engelledi. Nedim Buğral tarafından yazılan oyun çocuklar için turizm rantı gibi hayli zor bir konuya odaklanmış, bu zorluğun üstesinden arkadaşlığın gücü ile gelmeye kalkışmış. Gerçekten hayat keşke böyle olsa! İnandırıcılığı olmayan metin sahnede laf kalabalıkları ile de süslenince oyun izleyicinin ilgisini toplamaktan çok uzaklaştı, samimiyetini kaybetti.

Eyleme dönüşmeyen hareketler söze dönüşmeyen sesler tiyatro mudur? Dramatiği sağlam bir metni özenli çalışmayla sahnelemek zor mudur bu kadar? Seyircimiz beğeniyor, çocuklar eğleniyor, biz okullardan övgü alıyoruz cümleleri bu oyunların “doğru” olduğunu gösterebilir mi? Tiyatro emek ister, ama sadece emek yetmez; iyi bir metin, seyirciye söyleyeceğiniz bir “söz”, ustalıklı oyunculuk, reji gerektirir. Yüksek sesle çalınan müzikler, görememeler, kandırmacalar, düşüp kalkmalar, ardı ardına verilen mesajlar, sahnede nereye gideceğini bilemeyen oyuncular, dekor ve kostümü oyunun süsü değil tamamlayıcısı olarak kullanamayan tasarımcılar seyircisini sadece tiyatrodan soğutur. Çocuk tiyatrosu yapan grupların amacı bu değilse, yaptıklarını savunmak yerine durup düşünmeleri gerekir öncelikle.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ceren Okur

Yanıtla