Türkiye son bir iki hafta ardı ardına çok kritik olaylara sahne oldu. Hemen aklımıza gelenleri sıralayalım:
– Zonguldak’ta onlarca maden işçisinin hayatını kaybetmesine neden olan grizu patlaması, yıllardır yaşanan ve adeta sistemli katliama dönüşen seri iş “kazalarını” herkese bir kez daha hatırlattı. Özellikle Başbakan’ın “kader” söylemi ciddi tepkilere neden oldu.
– CHP içinde bir operasyon gerçekleştirmek üzere tezgâhlandığı kısa zamanda belli olan ve Deniz Baykal’ı hedefleyen kaset komplosu, CHP’de bir lider değişiminin yaşanmasını ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun partinin yeni genel başkanı olmasını sağladı. Gelişmeler, “CHP sosyal demokrasi adına dönüşüm geçirebilir mi?” sorusunu olumsuzlasa da, umutlar tümden terk edilmedi.
– Türkiye’nin, Brezilya ile birlikte, uluslararası camianın İran’la yaşadığı nükleer krizi çözmek için inisiyatif almasıyla, hükümetin ABD desteğini kaybedeceği ve gelecek genel seçimde iktidara gelmesinin bir şekilde engelleneceği, bunun için ülkeyi istikrarsızlaştırma planlarının devreye sokulduğu söylentileri yayıldı.
– 50. yılında 27 Mayıs 1960 darbesi tartışılırken, bu darbenin öncesinde Demokrat Parti’nin, 12 Mart 1971 darbesinin öncesinde Adalet Partisi’nin Soğuk Savaş’ın kurallarına aykırı olarak Sovyetler Birliği’ne açılım göstermesinin, yani görece bağımsızlıkçı bir siyaset izlemesinin darbelere yeşil ışık yakılmasında etkili olduğu hatırlatıldı ve “AKP’nin Ortadoğu ve Rusya açılımı da benzeri bir duruma yol açabilir mi?” soruları soruldu.
– Türkiye’de yaşanan etnik gerilimin bir görünümü olarak Muğla’da Kürt öğrencilere yapılan ırkçı saldırıda Şerzan Kurt’un hayatını kaybetmesi, Türkiye’yi istikrasızlaştırma planlarının beklenen bir sonucu olarak değerlendirildi.
– Hükümetin Kürt sorununa çözüm vaadinin altı boşalıp bir devlet politikası haline gelemeyeceği anlaşıldıkça, Haziran ayından itibaren sıçrama kaydedeceği öngörülen bir savaş aşamasına geçilmesinin şaşırtıcı kabul edilmemesi gerektiği üzerine yazılıp çizildi.
– Son olarak İsrail’in Filistin halkına uyguladığı insanlık dışı ablukaya dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için yola çıkan insani yardım gemilerine İsrail komandolarının katliam da içeren saldırısının, esas olarak Türkiye’nin Ortadoğu’da haddini aştığı düşünülen ya da bağımsızlıkçılık kokan girişimlerde bulunmasının önüne geçmek için gerçekleştirildiği yorumları yapıldı.
Bu sınırlı liste bile, tiyatro sanatı açısından çok zengin malzemeye sahip bir ülke olduğumuzu gösteriyor. Belli ki konu, hikâye ya da çarpıcı olay sıkıntısından ziyade, enflasyonunu yaşıyoruz. Ayrıca mevcut durum, toplumsal gelişmeleri gündemine almakta hantal davranan bir aydın duruşunu neredeyse imkânsız hale getiriyor.
Bununla birlikte, hem toplumsal gelişmelere odaklanabilen sanatsal yaratıcılık hem de toplumsal sorumluluk açısından, tiyatro alanında ciddi bir sıkıntının yaşandığını kabul etmek gerekiyor. İstanbul Amatör Tiyatro Günleri kapsamında 30 Mayıs’ta düzenlenen “Tiyatroma Dokunma” forumu, bu sıkıntının tiyatronun baskı altında tutulmasıyla ilgili boyutunu ele alan önemli bir etkinlikti. Zaman ayırıp foruma katılanlar, özellikle bölge ve belediye tiyatroları, üniversite tiyatroları, Kürt tiyatroları ve politik sokak tiyatrolarının yaşadığı baskının nasıl çeşitlendiğini gösteren deneyimlerini aktardılar.
Aslında bu etkinlik, bu sezon başından itibaren hak ve özgürlükler temelinde örgütlü tiyatroya duyulan ihtiyacın ve bu ihtiyaç nedeniyle kurulmuş ya da kurulması olası yapıların dayanışma çerçevesinde bir araya gelmesi gerektiğinin vurgulandığı sürecin bu sezon içindeki son etkinliğiydi. 12 Eylül’de İstanbul’da, ardından Kasım ayında Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali kapsamında düzenlenen büyük toplantıların ardından, örgütler ve topluluklar arası ilişkiler kopma yönünde evrim geçirmişti. “Tiyatroma Dokunma” forumu aynı zamanda bu olumsuz gidişatın tamamen baskın hale gelmesinin önüne geçmek için düzenlendi. Görüldü ki, sorunlar yerli yerinde durmakta, kalıcı dayanışma biçimlerinin geliştirilmesi yakıcı bir ihtiyaç olmayı sürdürmektedir.
Bahar aylarında Türkiye’nin dört bir yanında çeşitlenen, İstanbul özelinde ise hangisini takip edeceğimizi bilemediğimiz bir niceliğe erişen festivallerin hem sanatsal yaratıcılık hem toplumsal sorumluluk bakımından duyarlılıklara sahne olabilecek bir içerik edinmesi önemlidir. Türkiye Tiyatrolar Birliği tarafından düzenlenen “Tiyatroma Dokunma” türünden etkinlikler, istisnai olmaktan çıkıp samimi bir çerçeve edindikçe, tiyatronun sanatsal ve toplumsal saygınlığının artacağından kuşku duyulmamalıdır.