Sutra ve “Yeni” Oryantalizm

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Aslında Sutra ile ilgili bir yazı planlamıyordum. 

“Çıkışta kulak misafiri olduğum bir seyircimizin küçümseyerek söylediği en son şeydi “sutra”: akrobasi gösterisi! 1500 yıllık bir manastırın ve yüzyıllardan günümüze damıtılarak gelmiş bir düşünce/inanç geleneğinin ve felsefenin meditasyona dönüşmüş şekliydi “sutra”da rahiplerin yaptıkları hareketler” cümlelerinde özetlenen görüşler, farklı yazılarda benzer şekilde karşıma çıkınca ve bu yorumun pek çok kişi tarafından paylaşıldığını görünce bu yazıyı yazdım.

Kendim de Doğu inançlarına ilgi duyduğum ve anlamaya çalıştığım, üzerine çok okuduğum için bir Batılı (!) tarafından yapılmış olan yukarıdaki tespite dikkatle yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü doğru gibi görünüyor ama içinde bir “labirent” barındırıyor.

Tespitte “1500 yıllık” olmaya yapılan vurgulama anlamı kaydırıyor. Her şeyden önce vurgulanan “uzun yıllar”, düşünceye bir olumlama katıyor ki bu yaklaşımı, felsefi anlamda yanlış buluyorum. Karşı görüşü duymanın önünü kapatıyor. Yani daha ilk başta tartışmayı olanaksız kılıyor. Bu aslında “hayran olunan” felsefenin özü ile çelişiyor.

Benim itirazım elbette ki saygı duyduğum Doğu felsefelerinin çok derin olan içeriğine değil, “Batı” tarafından hemen tartışılmaz yapılmasına, “moda” söylem haline getirilmesine ve de hızla içselleştirilmesine; filmlerin, dizilerin, romanların etkisi altında kalarak herkesin “kendi boncuğunu” yaratmaya kalkışmasına ve de bulduğuna, hak etmediği değer vermesine..

Özellikle sanat olarak önüme sunulana bakıp “1500 yıllık bir manastırın ve yüzyıllardan günümüze damıtılarak gelmiş bir düşünce/inanç geleneğinin ve felsefenin meditasyona dönüşmüş şekliydi ” ifadesini bu kolaylıkla kuramayacağımı çok iyi biliyorum. Ayrıca da bu ifadenin, sınırlarını çok aşan ve özellikle bizim (Doğu-Batı köprüsünde olanlar) için hemen sarf edilmemesi gereken bir içerik taşıdığına inanıyorum.

Kütüphanemde aradım ama bulamadım. Bir (yanılmıyorsam) İngiliz’in anılarını okumuştum. İngiliz yazar, Doğu felsefesini merak ederek böyle bir “1500 yıllık manastıra”, “yüzyıllardan günümüze damıtılarak gelmiş bir düşünce/inanç geleneğinin ve felsefenin meditasyona dönüşmüş şeklini” içselleştirmek için kaydolmuştu ama yaşadıkları sonucunda oradan nasıl kaçtığını anlatıyordu.

Anlatılan durum, ne 1500 yıllık felsefeyi ne de meditasyonu azımsamak anlamına gelmiyor tabii ki. Kaldı ki ben her inanca saygı gösterilmesinden yanayım. Bu, İngiliz’in, o eğitime uygun olmadığını gösteriyor o kadar. Ve de bir batılı için içerden bakışın dışarıdan göründüğü gibi olmadığını anlatıyor. Doğulu olmak kolay değil yani.

Esas olan, 1500 yıllık felsefenin hakkını verebilecek olanın, genlerinde 1500 yıllık benzer birikim taşıması gerektiği.

Geçmiş yıllarda Çin’e yaptığım bir seyahat sırasında ziyaret ettiğim “Mütevazı Yöneticinin Bahçesinde” yağmur altındaki lotuslarla ilgili gözlemim kendim için çok anlamlı felsefî bir sonuca varmama neden olmuştu.

Lotus yaprakları yağmur suyunu bir süre üzerinde topluyor, taşıyamayacak hale gelince çok zarif bir hareketle bir yana doğru eğiliyor ve üzerindeki suyu boşaltıyordu. Hafifleyen lotus yaprağı tekrar eski dik duruşuna dönüyordu. Lotus bahçesinin tümüne baktığınızda dolan, eğilerek boşalan, boşaldıktan sonra eski durumuna gelen lotus yapraklarının hareketleri şahane bir dans görüntüsü veriyordu.

İlk defa gördüğüm bu dans bana anlamlı bir metafor gibi gelmişti. Kendime bir hayat dersi çıkarmıştım.

Bu düşünceye ulaşmak için Doğulu (Çinli, Japon vb) olmak gerekmiyordu. Bakmak ve görebilmek, yağmur yağarken lotus bahçesinde bulunmak yeterli idi. Karşınızda duran Doğulu resim, kendi Batılı genlerinizle size, onu yorumlama olanağı veriyordu. (“Batı”yı “görece” olarak kullanıyorum.) Ama yorum kendi topraklarınıza aittir her zaman. Muhtemelen lotusun ortanca gibi yaygın olduğu bir coğrafyada doğmanız, yaşamanız, daha başka yorumları da yaratmanıza neden olur.

Okuduklarımdan biliyorum ki haiku larde, pi’lerde de kısa ve özlü binlerce hikmet var. Ama “benim”ki çok daha uzun ve kendince karmaşık. Daha kötü veya daha iyi değil, “benim” tarlamdan ancak o çıkıyor da ondan.

Sutra, Batılı gözüyle, Batı imgesine göre hazırlanmış bir gösteri. Belçika, Fas, Polonya, Amerika, Alman, İngiliz birikimlerinin Çin kökenli  bakışı “işlemesi”nden ortaya çıkan, yaklaşık “100 yılık bir sentez” ile “1500 yıllık birikimin” yeniden harman edilmesi sonucu ortaya çıkmış. Gösteride “zarf” Doğu gibi ama aslında içinde o bildiğimiz “Doğuyu kullanan Batı” var. Yani bu, “yeni oryantalist” bir bakış açısı içeriyor.

Bu bakış açısıyla, sahnede gördüğüm “benim” için “akrobatik” hareketler bütünü. Çinli rahipler olaya “otantik” bir boyut katıyor. Doğunun mistisizmini “kullanan” gösteriyi Batı için cazip hale getiriyor. Gördüklerine daha derin anlamlar katmasını sağlıyor.

 Gösteriyi rahipli ve rahipsiz hayal edin. Aradaki fark ne olacak? Akrobasinin görselliğe “Cirque de …” havası vermekten başka ne etkisi var? Ayrıca gösterinin rahipleri de (her ne kadar kendi yemeklerini ve tencerelerini yanlarında taşısalar da) tapınaktakilerden farklı, artık.

 Bu anlamda gösterinin gerçek felsefi derinliğinin rahipler nedeniyle azalmış olduğunu düşünüyorum. Çünkü daha önemli olan kurgu, zayıflıyor.

 Hiç kuşkusuz Doğu kültürlerinde dövüş sanatlarının ve beden ve zihin kullanımının çok önemli bir rolü var ama Sutra, isim ve rahiplerle “renklendirilmiş”, “Batı” için düzenlenmiş bir gösteri (show). “Meditasyon” hiç değil.

 Yapılanı azımsamak, küçültmek olanaklı değil. Kullandığı metaforlar çok çarpıcı. Ama Batılılar kendi ‘DNA’larına uygun bir biçimde anlıyor ve yorumluyorlar. Bunu hazırlayan da Doğu felsefesine merak salmış bir Batılı. Ortada bir “pazarlama”nın olduğu da açık değil mi? Ben pazarlamaya değil pazarlamaya şırınga edilen yüksek dozlu övgülere karşıyım.

 Gösterinin başında “usta ile çekirge” arasındaki ufak modelden sahneye (Hayata) geçilmesini; sahnedeki kutuların ilk düzenlenmesinde oluşturulan labirentinden çocuğun hareketi ile ortaya çıkan şaşırtıcı gerçeği; altlarından çekilen kutularda rahiplerin tek seçenek kutuya atlamalarındaki mesajı; sahnede açan lotus çiçeğini; birbiri üstüne düşen kutuların içerdiği anlamı; kutuların mezar, sanduka, yük vb. metaforlar ile kullanılmasındaki güzellikleri kim yadsıyabilir!

 Can Yücel’den şu “Bir Cin (Çin) Şiiri” :

 “Davacı zengin, davalı yoksulsa / Zenginden yana işler yasa” nın çağrışımı ne kadar bizden değil mi!

 “Pi” şiirleri de her dilde yazılıyor, ama hepsi AYRI! (Bizde bir de “Pi Prensi” seçiliyormuş.)

 Tsunetomo Yamamoto’nun bir öğüdünü hatırlatayım:

  “Önemli bir yere çıkarken kulak memelerinize tükürüğünüzü sürüp, burnunuzdan tüm nefesinizi verirseniz karşılaşacağınız sorunları alt edersiniz. Bu önemli bir sırdır.” (Hagakure- Türkiye İş Bankası Yayınları sayfa-140)  (Bizde de bunun gibi nice batıl sayılan itikat var. Ama kökendeki fark çok açık değil mi!)

  Özellikle ülkemdeki gençlerin her şeyi kolayca beğenmeleri, hayran olmaları karşısında bu yazıyı yazma gereği hissettim. 

  Alkışlarımız çok kıymetlidir. Neyi alkışladığımızı düşünerek onları dikkatle sunmayı öneriyorum.

  Batılı için “haiku” şiirdir, “pagoda” yüksek katlı dinsel yapıdır. İçerdikleri “inceliği” anlar gibi yapmak yerine, anladığın kadar tepki vermek güzelliktir, dürüstlüktür. “Başkası olma kendin ol” yani!

  “Dharma diye bilinen her şey Dharma değildir. Bu yüzden her şey Dharma diye adlandırılır.”

  Değil mi?

  Not:

 1-Sutra, Budizm’de Gautama Budha’nın öğretilerinden oluşan ve doğrudan Budha’nın sözlerini aktardığı varsayılan metinlere verilen addır. 

2- Oryantalizm deyince Edward Said’in şu saptamalarını akılda tutmak gerek: 

“Oryantalizm Avrupa’nın Doğu fikridir”

“…Avrupa ve Atlantik güçlerinin Doğu üzerindeki bir kuvvet denemeleri olduğunu düşünüyorum.”

“…Avrupa kültürünün Doğu’yu yönetmek ,…ona yön vermek için kullandığı ileri ölçüde sistemleştirilmiş disiplini fark etmemek imkânsızdır.”

(Edward Said- Oryantalizm- Tercüme: Nezih Uzel-İrfan yayınları)

3-Ayrıca ABD yurttaşlarının Çin’den bebek evlât edinmesinin devlet tarafından desteklendiğini hatta bunun her iki taraf için de bir “strateji” olduğunun da düşünülebileceğini hatırlatmak isterim.

4-Sutra’yı Suzuki’nin Elektra’sı ile aynı ‘kefe’ye koyabilir misiniz?

melihanik.blogspot.com

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Melih Anık

Yanıtla