Saint Joseph Lisesi Çalıştırıcısı Tarık Şerbetçioğlu ile Söyleşi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Fırat Güllü tarafından 28 Nisan 2010 tarihinde Saint Josep Lisesi’nde gerçekleştirilen söyleşinin metni:

Öncelikli olarak Tarık şerbetçioğlu kimdir, tiyatro serüveni nasıl olmuştur bunu sorarak başlayalım.

Tarık Şerbetçioğlu İstanbul’a fen fakültesinde okumaya gelmiş ama bazı arkadaşlarının ön ayak olmasıyla tiyatroya başlamış ve bırakamamış birisidir. İlk kez profesyonel anlamda 1987 yılında üniversitenin ikinci sınıfında okurken Dostlar Tiyatrosunda “Bir Yaz dönümü gecesi rüyası” ile sahneye çıktım. Paldır Kültür adlı tiyatro topluluğuyla amatörce başlayan serüven gittikçe profesyonel bir hal aldı. Kendi kumpanyamızı kurduk. İstanbul Sanat Merkezi olarak bilinen Ermeni Katolik manastırının alt katını salona dönüştürerek orada oyunlar sergiledik. Ardından bu topluluğun dağılmasıyla ben çeşitli topluluklarda oyuncu olarak görev aldım. Örneğin Theatrama bunlardan birisiydi. 1992 yılında ilk kez dizi film çekimlerinde rol almaya başladım. 1995 yılında bir yandan Beyoğlu’nda Ayhan Işık Sokak’ta kendi tiyatromuzu, Ağustos Kültür Merkezi’ni kurarken diğer yandan ben Şehir Tiyatroları’nda Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nda görev almaya başladım. 1995’e kadar olan süreç bir arayış dönemi olarak da görülebilir. Ama ondan sonra artık taşlar yerine oturmaya başlamıştır. Şehir Tiyatroları’nda görevim hala devam ediyor. Ödenekli tiyatrolar; tiyatromuz için vazgeçilmezdir, tabir yerindeyse lokomotif görevi görürler. Onlar olmadan örneğin bir Kral Lear prodüksiyonu çıkarmayı bugün hangi tiyatro başarabilir? Bugün dikkat edin özel tiyatrolar üç ya da beş kişilik projelerle devam ediyorlar sanat yaşamlarına. Ekonomik açıdan buna mecburlar. Benim kendime ait bir özel tiyatrom vardı, ancak 2001’de ekonomik sorunlar nedeniyle kapatmak zorunda kaldım. Türkiye’de tiyatroların inanılmaz yüksek vergiler ödediği ve hiç destek alamadığı bir ortamda açıkçası özel tiyatroları ayakta tutmak gerçekten mucize kabilinden bir şey. Biz de yapamadık, yaşatamadık. En son Adı Maksut adlı oyunumuzla tüm borçlarımızı ödeyerek tiyatroyu kapattık. Dizilerde rol almaya devam ediyorum. Aynı zamanda tiyatro eğitmenliği yapıyorum. Açıkçası ben okullu olamamanın verdiği açığı kapatmak için çok çalıştım, çok okudum ve kendimi geliştirmeye özen gösterdim.

Okul çalıştırıcılığı serüveni ne zaman başladı?

Kendi tiyatromuzu ayakta tutabilmek için önce İstek Vakfı Okulları’nda çeşitli okulların çalıştırıcılığını yaptım. Bu arada yine tiyatromuzla çeşitli okullara turneler yapıyorduk. Bu turnelerden birisini de Saint Joseph’e yapmıştık. Orada bana çalıştırıcılık teklifi yapıldı ve böylece 2003 yılında bu serüven başlamış oldu. Burada çalıştırıcılık yapmak benim için son derece keyif verici bir şey.

Sizin sadece okullarda değil, fırsat bulduğunuz her yerde insanlarla tiyatro yapmaya eğilimli olduğunuzu biliyoruz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Okullarda ve diğer alanlarda çalışırken hep tiyatro sanatının toplum tabanına yayılması gerektiğini savundum. Tiyatro sanatının sevilmesi ve yaşayabilmesi için bu tür faaliyetler büyük önem taşıyor. Maalesef bugün gittikçe yaygın bir biçimde halkımız tiyatroyu sadece televizyon ekranlarından izlenebilen bir şey olarak görmeye başladı. Bununla mücadele etmeliyiz. Eskiden halk evleri tiyatroyu yaygınlaştırma ve halka tanıtma işlevini üstlenmişti. Şimdi de mahalle evleri var. Bizim Kadıköy Koşuyolu’nda da böyle bir mahalle evi var. Eşimle beraber açıldığı gün evimizin hemen karşısındaki o eve koşa koşa gittik. O mekan bir hamburgerciye dönüştürülmediği için çok şanslıydık. Bahçeli, çok şirin bir mekan. Biz üç yıldır eşimle beraber orada gönüllü olarak tiyatro faaliyetinin sürmesi için çalışıyoruz. Kırk kadar mahalleli ile birlikte orada çalışmalar yapıyoruz. Kadın ağırlıklı bir kadro yapısı olduğu için kadın oyunları oynuyoruz. Sosyal bir faaliyet yaptığımız için toplumsal yaralara parmak basmak istiyoruz. İlk sene Zeynep Kaçar’ın Dış Ses adlı oyununu sergiledik. İkinci sene Sevilay Saral’ın Kadın Oyunları adlı kitabında yer alan ve 8 Mart’ta oynanmak üzere kaleme alınmış kısa oyunları oynadık. Bu oyun hala repertuvarımızda yer alıyor. Şimdi üçüncü oyunumuzu hazırlıyoruz. Gelin adını taşıyacak bu oyunu grup üyeleri kendileri yazıyorlar. İstanbul’da yaşanan sel felaketinde yaşamını yitiren 7 kadın işçiden yola çıkarak öyküsünü oluşturmaya çalıştığımız bu oyunda 5 farklı gelinin hikayesi bir düğün atmosferinde birleşecek. Elbette orada sadece oyun çalışması yapmıyoruz. Gittiğimiz oyunlar, okuduğumuz kitaplar üzerine konuşuyoruz. Çok farklı mesleklerden insanlar bir araya gelerek tiyatro ile ilgili bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Onun dışında Yahudi cemaatinin bir kurumu olan Yıldırım Spor Kulübü ile beş yıldır süren bir tanışıklığımız var. Eti ve Rozi hanımlar üzerinden başlayan bu tanışıklık sayesinde beş yıldır onlara ortak oyun yazımı, dramaturji, sahneleme gibi konularda destek vermeye çalışıyorum.

Ve bir de Saint Joseph’te yürüttüğünüz çalışmalar var.

Evet. Ben az önce ödenekli tiyatroların Türkiye tiyatrosundaki lokomotif konumundan bahsetmiştim. Benzer bir tanımlamayı lise tiyatroları için Saint Joseph adına yapabiliriz. Burası 140 yıllık bir okul ve burada 140 yıldır tiyatro yapılıyor. 140 yıl önce Muhsin Ertuğrul yoktu. Modern tiyatroyu sınırlı sayıdaki Ermeni topluluk yürütüyordu. Ama bu okulda tiyatro vardı. Bugün de hala aynı önemin verildiğini görüyorum. Türkçe ve Fransızca çalışan iki farklı kulüp var. Her ikisi de düzeyli işler ortaya koyuyor. Buna ek olarak bu yıl dördüncüsünü yapacağımız bir liseler arası tiyatro buluşması yapıyoruz. Burada her zaman belli bir kaliteyi tutturmaya çalıştık. Pek çok okulda yapıldığı gibi sadece seyirci beğensin diye yapılan sulu komedilerden ibaret bir repertuvar benimsemeyi uygun görmedik. Oynadığımız oyunun bir derdinin olmasını, söyleyecek bir sözümüz olmasını istedik. Bizdeki meddah geleneğinde meddahın sağ ayağı azimse, sol ayağı sadakattir. Sırtını dayadığı sandalye de dünya görüşüdür. Biz de sırtımızı dünya görüşümüze dayamak istiyoruz. Bizler omurgalı canlılarız, öyleyse omurgasız davranmamalıyız.

Bu sene Lorca’dan Kanlı Düğün’ü yapıyoruz. Sene başında oyun ararken Mardin’den gelen bir toplu katliam haberi beni çok etkiledi. Bu bazı temaların ne kadar evrensel olduğunu anlamamızı sağlıyor. Bir İspanyol yazar töre gerçeğini anlatıyor. Aynı töre gerçeğini bu ülkede Mardin’de yaşıyoruz. Benzeri şekilde Marquez Kırmızı Parzartesi’yi yazıyor ve herkesin işleneceğini bildiği bir cinayetin öyküsünü anlatıyor. Bu ülkede Hrant Dink tam da bu şekilde öldürülüyor. İnsanların tüm sınırları ve kültürleri aşan evrensel bir bilinci olduğunu gösteren örnekler bunlar. Bir dönem TAL’de Beklan ve Ayla Algan ve Haşmet Zeybek ile karşılaştırmalı mitoloji çalışmıştık. Orada da görmüştük ki bu kültürel geçişkenlikler binlerce yıldır sürüyor.

Sözün özü okullarda oyun seçerken dikkat etmeniz gereken birçok konu var. Buna ek olarak biz aylardır sadece Lorca’nın oyununu çalışmıyoruz. İspanya tarihini inceliyoruz, Lorca’nın hayatını ve eserlerini inceliyoruz, dansıyla, müziğiyle bir kültür araştırması yapıyoruz. Antigone oynadığımızda da aynı şeyi yapmıştık. Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası’ nda da bunu yapmıştık. Haldun Taner oynadığımızda da… Bu nedenle bizim için bir oyun çalışması çok yönlü bir eğitim araştırma projesidir.

Peki Saint Joseph’de bir tiyatro buluşması düzenleme fikri nasıl ortaya çıktı?

Daha önce de söylediğim gibi bu okul lise tiyatroları içerisinde lokomotif olabilecek imkanlara sahip. Biz de burada yürüttüğümüz çalışmaların sonuçlarını ve altyapı olanaklarımızı başkalarıyla paylaşmaya karar verdiğimizde buluşma fikri kendiliğinden ortaya çıktı. Önce 5 okulla başladık. Ardından 8’e çıktık. Geçen sene 10 okulu misafir ettik. Ama bu sene eğitim takvimindeki yoğunluk nedeniyle bunu 7’ye indirmek zorunda kaldık.

Düzenlediğiniz festivalin bir “yarışma değil buluşma” olduğunu ısrarla vurguluyorsunuz.

Evet başından beri bizim sloganımız “yarışma değil buluşma” şeklinde oldu. Doğduğumuz andan itibaren bir yarışın içine itiliyoruz. Bu çocuklar bunu çok daha yoğun yaşıyorlar. O yüzden dedim ki biz buluşalım. “Buluşma” sözcüğü çok daha güzel bir anlam içeriyor. Kaybedilen şeylerin bir araya gelmesi gibi bir anlamı var. Bulmak ve buluşmak birbiriyle bağlantılı iki sözcük. Biz buluşurken amacımız sanat ve tiyatro yapmanın keyfini sürmek. Birbirimizi izleyelim, bildiklerimizi paylaşalım, tartışalım istedik. Evet finalde bir ödül töreni yapıyoruz ama herkes ödül alıyor. Töreni kolektif biçimde organize ediyoruz. Kimisi gitar çalıyor, kimisi şarkı söylüyor, kimisi şiir okuyor… Buluşmaya katılan her okul kendince bir şeyler katıyor o geceye. Ardından herkes ödüllerini alıyor ve geceyi dans ederek bitiriyoruz. Bu keyifli bir anı olarak kalıyor. Davet edeceğimiz okulları belirlerken öncelikle salon olanakları olmayan okullara öncelik veriyoruz. Bizim altyapı olanaklarımız nispeten gelişkin olduğu için bunu başka okullarla paylaşmak istiyoruz.

Bildiğiniz gibi bir grup tiyatro eğitmeni ve akademisyen bir süre önce lise tiyatrolarının bir yarışma mantığıyla hareket etmeye zorlanmasını eleştiren bir kampanya gerçekleştirdiler. Bu kampanya hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Ben o kampanya düzenlendiğinde imza verme konusunda açıkçası çok tereddüt ettim. Tabir yerindeyse bir muhalefet şerhi koymayı tercih ettim. Evet ben yarışma değil buluşma olsun diyorum ama tüm yarışmaları külliyen kaldıralım diyemiyorum malesef. Biliyorsunuz Türkiye’de şu anda liselerde müzik ve resim dersleri kaldırıldı. Böyle bir ülkede yarışmalar olmasın, hiç yarışma yapmayalım derseniz birçok okul müdürü tiyatro faaliyetine de son vermek isteyecektir. Madem okula ödül kazandırmayacak tiyatro da yapmayalım canım diyecek birçok yönetici var. Tiyatro düşündürür, o yüzden tehlikelidir. Bu yüzden de tiyatroyu okullarda bitirmek için çok fazla neden var. Bizde tiyatroyu televizyondaki popüler skeçlere indirgemek istiyorlar. Bu bağlamda yarışmalara dur derken, kaş yaparken göz çıkarma riskine düşmemeliyiz.

Peki biz yine buluşmaya dönelim. Saint Joseph’de dört yıldır bu buluşmayı düzenliyorsunuz. Bu dört yılı kısaca nasıl değerlendirebilirsiniz?

Öncelikle bu buluşmada tüm işleri öğrenciler yapıyor. Organizasyon komitesini onlar oluşturuyor. Okullarla tek tek onlar görüşüyor. Bu çok uzun ve zorlu bir süreç. Ama keyifli bir süreç. Her geçen sene daha iyisini yapacağımıza inanıyorum. Bu yılki buluşma 24 Mayıs akşamı bizim oyunumuzla başlayacak. 24-28 Mayıs arasında gerçekleştireceğiz. Yerli yabancı, komedi dram, zengin bir repertuar oluşturmaya çalıştık. Bu bir buluşma olduğu için sadece oyunları oynayıp dağılmıyoruz, oyun sonu söyleşileri yapıyoruz. Karşılıklı olarak önerilerimizi paylaşıyoruz. İlk festivalde sanatçı bazı dostlarımızdan bir izleme komitesi oluşturmuştuk. Ama bunu işletmek zor oldu. Sonra bundan vazgeçtik. Şimdi hala sanatçı dostlarımızı çağırıyoruz, onlarla birlikte olmaya çalışıyoruz. Oyun sonu söyleşilerde de birbirimize destek vermeye çalışıyoruz.

Son olarak eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Biz burada Saint Joseph Lisesi’nde tiyatro faaliyetleri ile ilgilenirken herkes tiyatrocu olsun diye uğraşmıyoruz. Tabii tiyatrocu olmayı seçenler oldu. Belki de biz onların içlerindeki cevheri keşfetmelerini sağladık, bilemeyiz. Ama geri kalanlardan istediğimiz öncelikle iyi birer seyirci olmaları. Çocuklarına tiyatroyu sevdiren ebeveynler olmaları. Tiyatroya destek veren iş adamları ve yöneticiler olmaları. Bu yoldaki çabalarımız sürecek. Tiyatroya bir biçimde bulaşan hiç kimse bundan pişmanlık duymamıştır.

Çok teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ederim.

Paylaş.

Yanıtla