NTV bir süredir Sahne Klasikleri adlı haftalık bir program yayınlıyor. Yerli ve yabancı drama eserlerini tanıtmayı amaçlayan bu program kamu yayıncılığının nasıl yapılması gerektiği sorusuna iyi bir yanıt teşkil ediyor. Proje çok basit bir fikirden yola çıkarak Hamlet, Cimri, 4. Murat, Ayyar Hamza, Bir Evlenme Teklifi gibi önemli sahne eserlerini özellikle genç tiyatro izleyicilerinin kolayca anlayabileceği bir dille ekrana taşıyor: Anlatıcı misyonu yüklenmiş bir yönetmen ve ekibi zaman zaman oyun üzerine aktarımlar yapıp zaman zaman da belli sahneleri televizyon formatına uygun biçimde sahneliyorlar. Yarımşar saatlik bölümler halinde sunulması tasarlanan projenin yeni ve eski nesil oyuncuları buluşturma gibi bir misyonu da olduğu belirtiliyor.
Geçtiğimiz yıl NTV yayınları önemli edebiyat klasiklerinin dış kaynaklı çizgi roman versiyonlarını Türkçeye çevirerek yayınlamış ve bu eserler oldukça büyük ilgiyle karşılanmıştı. Şimdi de tümüyle NTV’ye ait özgün bir proje dâhilinde sahne klasikleri TV dizisi formatında seyircilerle buluşturuluyor. Bu türden girişimler kimilerince “yüksek sanat eserlerinin popülerleştirilmesi ve ticarileştirilmesi” olarak görülüp eleştirilecektir. Ama işe bir eğitimci olarak bakarsanız her iki projenin de okullarımızda edebiyat derslerinin yarattığı kocaman bir boşluğun doldurulmasında ne denli önemli bir misyonu yerine getirdiklerini anlayabilirsiniz.
NTV’nin projesi ortaya çıkmadan çok önce BGST içerisinde üretilen Moliere Efendi adlı oyun da benzer bir perspektife sahipti. Okullarda eksikliği hissedilen önemli bir soruna tiyatro alanından bir yanıt oluşturmayı deneyen bir grup genç profesyonel, bir yıla yakın bir süreye yayılan bir eğitim-araştırma faaliyeti sonrasında metinini kendilerinin yazdığı bu oyunu ortaya çıkardılar. Amaçları oyunu orta öğretim kurumlarında sergilemek ve ülkedeki tiyatro kültürünün gelişimine bir katkı sunmaktı. Ancak tüm girişimlerine rağmen istedikleri oranda okula ulaşmayı başaramadılar. Oyunun kalitesinden memnun olan ve kendi okullarında sergilenmesine ön ayak olan birkaç aydın idareci de bu işi gerçekten zorlanarak yaptılar. Pek çok okul yöneticisi Milli Eğitim’in son dönemde yürürlüğe soktuğu bir uygulamayı ileri sürerek konuya daha baştan soğuk yaklaşmayı tercih etti: Milli Eğitim bir süredir önemli bir sektör haline geldiği söylenip duran ve niteliği tartışma konusu olabilecek bir yığın zırva oyunun sergilendiği çocuk ve gençlik tiyatroları alanını “denetim altına almak” için okullarda ücretli olarak sergilenen gösterilerden pay almaya başlamıştı. Dolayısıyla okullar bir nevi gelir bildirimi yapmaya zorlanıyorlardı. Bu durum idarecileri bezdirdiği için pek çoğu ücretsiz gösteriler dışındaki girişimleri okullarından uzak tutmayı tercih etmeye başlamış durumdaydılar. Bu bana eskiden duyduğum “modernleşmeci” bir Osmanlı paşasına ait “okullar olmasaydı maarifi ne güzel yönetirdim” sözünü hatırlattı ister istemez. Buna rağmen BGST’li arkadaşlar bu eğitim-araştırma faaliyetini sürdürme ve Türkiye’de tiyatro kültürünün zenginleştirilmesine hizmet etme kararlılığını sürdürüyorlar. Bildiğim kadarıyla önümüzdeki yıl için şimdilik adını sürprizi bozmamak için zikretmeyeceğim bir başka önemli yazar üzerine çalışmaya başlamış durumdalar.
Şu an NTV’de ekranlara taşınan proje bu işin en temel halini hayata geçirmeye çalışıyor olmasına rağmen, Moliere Efendi türünden girişimlerin başına gelenler dikkate alınırsa ne kadar önemli bir boşluğu doldurmaya aday olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Normalde ülkede okullara ve kültür merkezlerine yayılmış güçlü bir tiyatro eğitimi ağı olsa, Sahne Klasikleri’nin şu anki bir TV ansiklopedisini hatırlatan formatı yeterli bulunmayacak ve NTV gibi geniş olanakları olan bir kanaldan çok daha gelişkin ve işin sosyal sorumluluk yanını da hesaba katan işler yapması beklenecekti. Hemen aklıma gelen birkaç öneri: Örneğin NTV eğer işin gerçekten kamusal eğitim boyutunu öne çıkarmak istiyorsa “dersini anlatıp sınıftan çıkan öğretmen” olmak yerine öğrencilerini derse katmaya çalışması daha doğru olacaktı. Bir hafta gibi kısa bir sürede Hamlet’ten Cimri’ye, oradan Ayyar Hamza’ya geçiş yapan daimi bir kadro yerine her klasik için farklı bir üniversite tiyatrosunun kadrosundan yararlansa mesela. İyi bir planlamayla bir çok üniversiteli genç oyuncunun performansını izleme şansına sahip olabilirdik. Üstelik bu sayede ekranda rollerini yeterli hazırlık süresi olmadığı için adeta taslak düzeyde bırakan profesyonel oyuncular yerine, role amatör bir ruhla yeni bir soluk katan gençleri görme şansına da sahip olabilirdik. Hatta ilerleyen aşamalarda bu liseli gençleri de kapsayacak biçimde genişleyen bir ağa dönüşebilirdi.
Ama tabii içinde yaşadığımız kültürel ortamın tüketime endeksli, sığ niteliği o denli belirleyici ki bir özel televizyon kanalı bu türden çok temel ve eğitim amaçlı projelere yer verdiğinde onu alkışlamaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Akıntıya karşı kürek çekme pahasına Moliere Efendi’yi hatırlamaya/hatırlatmaya devam eden bir grup avangardın kararlılığı ise alternatifler üzerine düşünme güdümüzü ayakta tutmaya devam ediyor. Umarız daha uzun süre de tutmaya devam eder.