Thebai şehrinin kralı Laios’un çocuğu olmuyormuş. Kral, tanrı Apollon’a danışmaya gittiğinde, Apollon’un yanıtı ile sarsılmış: Bir oğlun olacak, ama bu çocuk ileride seni öldürecek, annesi kraliçe hanımefendi ile evlenecek!
Kadere bakınız ki, o zaman da bu zaman gibi, bazı krallar direkt yoldan Allah’la konuşabiliyorlar, aynen bugünün kudretli kralları gibi Allah’ın huzuruna çıkıp her işlerini görebiliyorlar.
Kraliçe hanımefendi bir süre sonra hamile kalarak, nurtopu gibi Oidipus’u dünyaya getirmiş. Kadere bakınız ki, o zaman doğum kontrol hapları yokmuş ya da varsa bile Laios, dini inançları gereği, bunları kullanmıyormuş. Kral, doğan çocuğunu öldürtmek istemiş. Kraliçe ise, celladı, çocuğu uzak ve tenha bir yere bırakması yönünde ikna etmiş.
Kadere bakınız ki, o zamanlar Kurtlar Vadisi, Ezel filan gibi diziler yok. Yoksa modern cellatlar o çocuğu çok daha iyi biçimde halledip, ileride annesini halletmesine neden olmazdı.
Gel zaman git zaman, kader, bir dört yol ağzında, Oidipus ile babasını karşılaştırmış.
Oidipus, o zaman yakışıklı bir genç. Neyle uğraşıyor dersiniz? Günlükçü dediğimiz inşaat işçilerinden. Sosyal hakları yok. O zamanlar o bölgeler (Antik Yunan) yeni yeni gelişiyor, bizim Oidipus’u inşaatlarda kaçak işçi olarak çalıştırıyorlar. Arkadaşlarının kaderlerinde on altıncı, on yedinci kattan düşüp ölmek var. Bizimkinin kaderi ise biraz farklı: Bir dörtyol ağzında babasını öldürüyor. Katil olmayıp ne yapsın? O zamanki gençler, ya ölüyor, ya öldürüyor!
Ölen gençlerin adı bile anılmazken, öldürenler zekâlarıyla ön plana çıkıyorlar, kraliçelerin filan bile dikkatini çekiyorlar. Bazıları cinayeti işledikten sonra karakolda polislerle hatıra fotoğrafı çektiriyor, bazıları kirli sakal, kaytan bıyık bırakıyor, bazıları hapishanede ağalar koğuşunda muamele görüyor, semiriyor . Bizim Oidipus da Kraliçe ile evleniyor. Ona en az dört çocuk peydahlamak yakışır tabi. Zaten o zamanki krallık politikası doğurgaçlık üzerine kurulu.
Fakat, bir gün Oidipus kahvede otururken, arkadaşları buna “ananı …..” diye küfür ediyorlar. Bizimki, aşırı tepki gösteriyor, celalleniyor, anasına laf ettirmiyor. Bu “aşırı hassas” kompleks kusma üzerine o zamanın Nilüfer Göle’leri, Şerif Mardin’leri, bir toplumsal araştırma yapıyorlar ki, “anna!” Oidipus, mahalle baskısı kurbanı filan değil, düpedüz ana baskısı kurbanı. Kaderinde anasına basmak varmış!
Çocukları kralın bu tiksinç durumunu protesto ederek, hemen evi terk ediyor, bir tek zavallı Antigone yüzleşiyor gerçekle. Oidipus’un kaderinde, dilenci olarak ölmek ve gerçekleri görmemek için kendi gözlerini oymak var.
Kral Oidipus! Yunan tragedyasında kader ve yazgının değişemeyeceğinin, değiştirilemeyeceğinin simgesi olan kahraman.
Kral Oidipus! Oyunun daha çok başlarında kralken, izleyici yazgısını bilmekte ve acımaktadır bu zavallıya.
Kral Oidipus! Trajedinin kör kahramanını komşu Türk filmlerinin melodramatik kör şarkıcı kadınına, kızıyla birlikte dilenen düşkün kralı Shakespeare’in Kral Lear’ine taşımış güçlü dramatik figür.
Kral Oidipus! 21. Yüzyılda senin dramatik dünyaya kazandırdığın güçlü karakterler hala gündemde, dilenci krallar devrik biçimde servetlerinin tadını farklı ülkelerde saklanarak çıkartıyorlar ama sevgili Kral Oidipus, kaderin tanımı çoktan değişti.
Eğer, komşun Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 176 numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesini imzalayan 24 ülkenin arasına girerse, maden işletme sahipleri ve hükümetler önemli sorumluluklar üstlenecek, işverenler kazaları önlemek için önlem alma, işçileri bilgilendirme ve eğitme yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda kalacak. 2010 yılının ilk 6 ayında 66 emekçi can verdi madenlerde. Son 2,5 yılda ise bu sayı 182. Tersane ölümleri, sigortasız çalıştırılan günlükçüleri hiç sayma. İş kazalarının %98’i bilgilendirme ve uluslararası sosyal güvenlik yasalarına imza atarak önlemler alma sayesinde önlenebiliyormuş ya, Oidipus. Tamam sen kaderini tayin edememiş, yazgını değiştirememiş olabilirsin, ama lütfen psikologuna bir çağrı at, tarihe Oidipus kompleksi olarak geçen şu komplekse bir çizgi çek ve ananı da al git!
Not: Sanatçılar, işçilerden bu kadar kopuk yaşarken, Zonguldak’ta yaşamını yitiren 30 emekçi için, Dersim’de sokak tiyatrosu yapan Yenikapı Tiyatrosu’nu kutlarım. Haaa, bir de televizyonlar, radyolar o gün hızlı şarkı çalmadılar. Allah razı olsun.