Geçtiğimiz günlerde Konya Devlet Tiyatrosu’nun ‘Bayazıt’ adlı oyununu izlemek için Konya’ya gittim. Repertuara koymak için büyük uğraşlar verdiğini, bunun için Ankara’lara gittiğini söyleyen oyunun yönetmeni ve başrol oyuncusu Bengisu Gürbüzar Doğru’nun davetiyle bende salonda hazır bulundum.
Konya, çölde bir vaha, bozkırın ortasında açılmış bir çiçek gibi. Nasıl olmasın ki, koca Mevlana’ya kapılarını açmış bir şehir. Yine öyle bir şehir düşünün ki Türkiye’nin en kalabalık bir üniversitesine sahip. Ve yine bir şehir düşünün ki bu şehirde gidilebilecek sosyal alan neredeyse sıfır. İkinci üniversitesini açmaya hazırlanan bu şehirde Devlet Tiyatrosu’nun ancak 97 yılında kurulması ne büyük ironi! Tüm bu olumsuzlukların ortasında mücadele eden bir avuç emekçinin olduğunu bilmek, gelecek adına umut verici.
Fransız edebiyatının en önde gelen tragedya yazarı ve şairlerinden olan Jean Racine, ‘Bayazıt’ adlı eserinde de olduğu gibi diğer tüm eserlerinde kullandığı ortak tema, tutkularına esir olmuş kişilere yer vermesiyle biliniyor. Racine’in yazdığı birçok tragedya arasında, en özgün ve niteliklilerinden biri olarak gösterilir Bayazıt. İlk defa 1672 yılında Paris’te sahnelenen oyun, 600 yıl boyunca dünyaya hükmeden Osmanlı Devleti’nin görkemi kadar saray insanlarının gönül ilişkisi/iç dünyasını da irdeleyen öykülerden sadece biri. Eser, anlattığı tarihi olayları, kişileri ve de onların kişisel davranışlarını büyük ihtimal bire bir yansıtıp yansıtmadığı bilinmemekte. Ancak, dönemin gidişatını yansıtmakla, oyunun gerçekten başarılı kılmakta büyük bir faktör. Üstelik eser üzerinden döneme dışarıdan bakan bir bakış olması da dönemin insanını, Osmanlı’nın o büyülü ve gizemli dünyasında yolculuğa çıkartmıştır.
Alkol ve tütünü yasaklayan padişah olarak hafızalara kazınan, daha 11 yaşındayken tahta geçmek zorunda kalan, cenk yeteneğiyle Osmanlıyı şaha kaldıran buna rağmen çok genç taşta sirozdan öldüğü rivayet edilen IV. Murat, yaşadığı tüm acı olaylar nedeniyle çok sert bir üsluba sahip görkemli bir padişahtır. Bu güç onu paranoyak biri yaptığından kendisinin yerine Bayazıt’ın geçmemesi için Bağdat seferindeyken yetki verdiği Roksan’a öldürme emri vermiştir. Ama Roksan, şehzade Bayazıt’a âşıktır. Ve bu nedenle ona, ölüm yerine kendisini ve sarayın tüm olanaklarından faydalanmasını teklif eder. Ne var ki Bayazıt, gururlu ve iyiliğin timsalidir. Ve çok sevdiği Atiye’ye ihanet edemeyerek ölümü tercih eder.
Ahlaklı Bayazıt, aslında padişah Murat tarafından her an öldürülmeyi bekleyen bir kadersiz şehzadedir. Bu ölüm korkusu ve baş entrikacı sadrazam Ahmet’in de planları gereğince şehzade Bayazıt, Roksan’ı sever görünmelidir. Hatta plan gereği, padişah seferden dönmeden bu ‘zoraki’ ikili evlendirilmeli, Bayazıt’da bir an evvel tahta çıkmalıdır. Bütün bu komplolarda hep, padişah’ın seferden başarısızlıkla dönmesi ihtimali göz önüne alınmıştır. Oysa Murat, beklenenin aksine büyük bir başarı kazanmış ve ‘Bağdat Fatihi’ unvanıyla payitaht’ a döner ve aldatıldığını öğrenerek sürpriz bir finalle son bulur.
Başar Sabuncu’nun dilimize çevirdiği eseri, yine 2007 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahneye koymuş ve olumlu olumsuz birçok eleştiri almıştı. Bu eser yine Başar Sabuncu’nun çevirisi kullanarak bu kez Konya Devlet Tiyatrosu’nda Bengisu Gürbüzar Doğru tarafından sahneye taşınmış.
Konya Devlet Tiyatrosu bu sezon baştan sona ilgiyle izlenebilecek hatta kısa olmasından dolayı tadını damağınızda hissedeceğiniz samimi ve yer yer duygulandıran bir tragedyayla perdelerini açtı.
Racine oyunu gözler önüne serip izleyiciyi düşünmeye ve yorumlamaya yönlendirmeyi amaçlarken diğer yandan dışarıdan biri olarak objektif olmaya çalışmış, dönemin entrikalarını gözler önüne sererek dışarıdan çok güçlü ve yıkılmaz sanılan Osmanlının aslında içten ne kadar zayıf ve insani olduklarını sergiliyor.
Hiç kuşkusuz bu çözümlemesi zor oyunu seyirciyle buluşturmak uğraşında olan oyunun yönetmeni ve Roksan rolünde izlediğimiz Bengisu Gürbüzar Doğru’nun gerek dramaturgisi gerek fotografik rejisi izleyenleri bugünümüzden alarak dekor ve kostümünde yardımıyla tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor.
Roksan rolünde izleyiciyle buluşan Doğru, özü açısından oyunculuğuyla izleyici olarak bizleri entrikalarıyla üzen, sevgisiyle hak verdiğimiz, ne kadar sultan olsa da özünde kadın olduğunu ve onunda sevgiye, aşka ihtiyacı olduğunu bizden biri olarak anlatıyor. Gerek sahne coğrafyasından faydalanması, gerek yıların getirdiği birikimini, eteğindeki tüm taşları dökerek izleyiciye sunuyor. Dengeli, abartısız, yalın ve sahnede olmaktan her saniye mutlu olduğu gerçeği, başarılı oyunculuğuyla sahneden taşıp izleyiciye kadar ulaşıyor. Samimi ve içten yorumuyla başarılı bir bütünsellik yakalayarak gecenin en başarılı ismi oluyor.
Bayazıt rolünde sahneye çıkan Ozan Çobanoğlu’nun iki kadın arasında kalmış, kardeşi tarafından her an ölümü bekleyen karakteristik rolüyle başarılı bir performans sergiliyor.
Atiye rolünde geçenin diğer başarılı oyuncularından Özge Mirzali yalın ve abartıya kaçmayan bıçak sırtı oyunculuğuyla izleyenleri gözyaşına boğuyor. Genç ve güzel atiye rolünde Özge Mirzali bu zor ve amansız rolün altından başarı grafiğini yükselterek kalkmayı başarıyor.
Oyunda görev alan diğer oyuncular; Cengiz Uzun, Gökçe Yurtsal, H. Ebru Gülerarslan, Ahmet Çökmez, Nevra Sayar, Çağatay Çiftçi, Duygu Işıl Yücel, Eren Özyalçın, Yaşar Özboz, Berfu Kılıç, Banu Günaydın, Hasan Tanılmış, S.Veysel Zurnazanlı, Gülay Say ses ve vücut kullanımlarında kurdukları denge ve üzerine düşen oyunculuklarıyla oyunu besleyen önemli faktörler. Hepsinin yüreğine emeğine sağlık.
Oyunun yönetmeni Bengisu Gürbüzar Doğru’nun daha önce izlediğim ‘Pusuda-Öç’ oyunundan sonra izlediğim bu ikinci yorumunda da reji anlayışında yeni bir akım başlatmış gibi gözüküyor. Fotografik oyun türüne çok alışık olmadığımızdan bu yorum bir filmi izlerken çok sevdiğin o sahnenin bir karesini takip etmek gibi ilginç bir yaklaşım barındırıyor. Oyunu yorumlarken her anı en küçük ayrıntıya değin değerlendirerek ayrıntıları gözden kaçırmayıp ustalığını ve sahne yeteneğini bir kez daha kanıtlıyor.
Oyunu asırlar öncesi atmosfere götüren, en canlı, en teatral bir biçime sokan çok amaçlı bir dekor oluşturarak o küçük salonu koca bir Osmanlı sarayına çevirerek çarpıcı bir iş çıkaran yılların deneyimli ustası Behlüldane Tor’u kutluyorum.
Kostüm tasarımında Sevgi Türkay oyuna can veren şahane giysiler tasarlamış. Dönemin kıyafetleri sayesinde oyunun izleyiciye aktarmadaki en önemli etken olmuş.
Ve müzikte Can Atilla. Etkileyici müzikleriyle oyunu dinlendiren, oyunun dokusuna ve demecine uygun parça seçimleriyle hayat vermiş. Handan Ergiydiren’in dansları’da bir o kadar uyumlu.
Özetle şahane giysiler, çarpıcı müzikler, etkileyici dekor ve makyajlara eklenen başarılı oyunculuklarla dolu bu süslü bu oyunda; sevgili atiye’ sine doyamadan ve üçüncü Bayazıt olamadan ağabeyinin emriyle genç yaşta terk-i hayat eyleyen bir şehzadenin acıklı hikâyesine tanık olduk.
Uzun uğraşlar sonucu geniş kadrosuyla seyirciyle buluşan bu çarpıcı oyunu Bayazıt Konya’yı terk etmeden izleyin.
OYUNUN KÜNYESİ:
Yazan: Jean Racine
Çeviren: Başar Sabuncu
Süpervizör: Tomris Çetinel
Yöneten: Bengisu Gurbüzar Doğru
Dekor Tasarım: Behlüldane Tor
Giysi Tasarım: Sevgi Türkay
Işık Tasarım: Kazım Öztürk
Müzik: Can Atilla
Dans Düzeni: Handan Ergiydiren
Yönetmen Yardımcısı: Cengiz Uzun
Asistanlar: H.Ebru Gülerarslan, T. Revşan Genç, Çağatay Çiftçi
Rol Dağılımı: Ozan Çobanoğlu, Özge Mirzali, Bengisu Gürbüzar Doğru, Cengiz Uzun, Gökçe Yurtsal, H. Ebru Gülerarslan, Ahmet Çökmez, Nevra Sayar, Çağatay Çiftçi, Duygu Işıl Yücel, Eren Özyalçın, Yaşar Özboz, Berfu Kılıç, Banu Günaydın, Hasan Tanılmış, S.Veysel Zurnazanlı, Gülay Say