“Bu ‘Büyük Acı’yı yüreğinde hisseden bütün Türkiyelileri 1915 kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğilmeye çağırıyoruz” diyenlerden Düzel, Tanbay, Uras, Bilgen, Tuncel, Mutluer, Gambetti, Mansur ve Çalışlar neden 24 Nisan’da Taksim’de olacaklarını anlattı.
1915’te “gönderilen” Osmanlı Ermenilerinin anısına bugün Taksim meydanında toplanmak üzere “Bu acı bizim acımız, bu yas hepimizin” diyerek çağrıda bulunanlar, bu buluşmanın önemini, neden gerekli olduğunu bianet‘e anlattı. Buluşma, saat 19:00’da Taksim’deki Tramvay durağında.
Neşe Düzel (Gazeteci): Ermeni katliamının acısını yeni hisseden biri değilim. Çocukluğumdan beri bildiğim bir durum. Ailemle Fransa’da yaşadığım yıllarda bize en çok yardım eden Türkiyeli Ermenilerdi. Neden Türkiye’de olmadıklarını merak etmiştim. Resmi tarih ve toplum bu gerçeği bize unutturmaya çalışıyor. Öyle ki, bu konu hayli geç bir zaman olan 2000’li yıllardan beri konuşuluyor. İnsanın insana, devletin insana yaptığını yok sayarak, unutturarak kendimiz tedavi edemeyiz.
Bu acıyı hatırlayarak iyileştirebiliriz ancak. Bunu yapan ben değilim ama yapanlar adına özür diliyorum. Biz yapmayanlar olarak acıyı paylaşıyoruz. Gerçekle yüzleşilmesini istemeyenlere karşı ben yüzleşmek istiyorum. Bu hatırlamayı yaparsak ancak insanın insana böyle bir şeyi bir daha yapmasını engelleyebiliriz.
Zeynep Tanbay (Dansçı): 1915’te bu topraklarda büyük bir felaket yaşandı. Ermeni yurttaşlarımız tehcir edildiler, buhar oldular diye anlatıldı. Biz böyle bir şeyin olmadığını kabul etmiyoruz. Bütün dünyada 24 Nisan anma günü iken bir tek Türkiye’de olmaması ayıp bir şey. Bizim de bu tarihi Ermeni yurttaşlarla beraber anmamız gerektiğini düşünüyorum. Yurttaşlar ise devletin önünde hareket ediyorlar. Önce özür kampanyası yapıldı, şimdi anma gerçekleştiriliyor. Gün gelecek devlet de Ermeni yurttaşlardan özür dileyecek ve anılarına bir anıt dikecek.
Ufuk Uras (Barış ve Demokrasi Partisi Milletvekili): İnsanların kaybettiklerini anmalarından doğal ne olabilir? Bu bizim ortak acımız. Anadolu kültüründe folklorumuz, müziğimiz, mimarimiz ortakken bu acıyı da ortak anmanın vicdani bir gereklilik olduğunu düşünüyorum. Siyasi yetkililer taktiksel manevralar yaparken, toplum bu noktada öne geçti ve bir hatırlamak adına bir hareket geliştirildi. Bu, toplumdaki ırkçı yargılara karşı gelişen bir sağduyu olarak değerlendirilmelidir.
Ayhan Bilgen (Eski MAZLUMDER Başkanı, insan hakları savunucusu): Türkiye toplumunun geçmişi ile yüzleşmesi, yeni acılar yaşanmamasının teminatıdır. Konunun devletler arası ilişkilerde koz olmaktan çıkartılması, toplumlararası ilişkilerde birlikte yaşamanın güvencesi haline getirilmesi gerek. Başkalarının Türkiye tarihiyle ilgili yapacakları tanımlamadan öncelikli olanı Türkiye aydınlarının kendi geçmişlerinde yaşanan olaylarda gerçeği ortaya çıkarma sorumluluğu üstlenmeleridir.
1915’te yaşanan insanlık dramı ile yeterince yüzleşmediğimiz için sonraki yıllarda İstanbul’da, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da ve Dersim’de toplumun farklı kesimlerine yönelik kapsamı farklı olsa da yine benzer suçlar işlenmiştir.
Bundan sonrası için bu buluşma önemli bir adım olabilir. Elbette gidenleri geri getirmek mümkün değil. Bu adımla sadece vicdani ve insani sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluyoruz.
Sebahat Tuncel (Barış ve Demokrasi Partisi Milletvekili): 24 Nisan, Türkiye tarihi açısından Ermenilerin yaşadıklarını hatırlamak için önemli. Bu tarihi yok sayan bir yaklaşım var. Yaşananları yok saymak bence mümkün değil. Acıları ortaklaştırmak, anlamak için önemli diye düşünüyorum. Türkiye’de yaşayan herkesin geçmişle yüzleşmesini sağlamak, Türkiye’de yaşayan bütün halkların bir arada yaşayabileceğini göstermek için önemli.
Soykırım denilmiş, denilmemiş meselesinden öte bir durum var. Bu acıyı hatırlamak ve ona ortak olmak daha çözüme yönelik bir tutum.
1915’te de 1938’te de yaşananları unutmayacağız. Unuttukça, yaşanmamış gibi bir durum bırakılıyor geleceğe. Barış ve demokrasiyi sağlamak için hatırlamak, anmak gerekir.
Nil Mutluer (Akademisyen, kadın hakları savunucusu): Vicdanımızı rahatlatmak, geçmişimizle yüzleşmek ve geleceği barışla kurmak için 24 Nisan’daki anmada yer almak gerektiğini düşünüyorum. Sembolik adımlar olsa da, bu olayı normalleştirmek, beraber ağlamak, gülmek için atılması gereken bir adım.
İlk defa 24 Nisan’ı toplumca bu şekilde anıyoruz. Bu açıdan çok kıymetli bir hareket. Tepkiler olacaktır mutlaka, ama konuşulması gerekenlerin konuşulmasını sağlayacak. Türkiye’de aynı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Ermenilerin yaşadığı travmadan ayrı olarak Ermeni olamayan tarafın da yaşadığı travma, tarihle yüzleşememekten doğuyor. Bu gibi sorunları dostluk içinde konuşup tartışabilmeye başlamayı sağlayacak bir adım bu
Zeynep Gambetti (Akademisyen): Bu topraklarda yaşananların tamamından sorumluyuz. Geçmiş hepimizin eseridir, hepimize dokunur. 1915 olaylarını, “biz”den farklı birileri, “ötekiler” yaşamış değildir. Acı ortak acıdır, kayıp ortak kayıptır. Ermenileri ötekileştirmek suretiyle kendi geçmişimize yabancılaşmamız bizi eksiltmiş, kişilik bölünmesine yol açmıştır. Geçmişe kendi geçmişimiz olarak yeniden sahip çıkmak, bu geçmişteki acılarla yüzleşmek, bunların yasını tutmak hepimizi özgürleştirecek, olgunlaştıracaktır. Kendinden sürekli kaçan bir toplum olmaya daha ne kadar devam edebiliriz ki? Üç maymunu oynaya oynaya kör, sağır ve dilsiz kaldığımızı görmüyor muyuz? 1915’le artık ilişkilenmek, ona dair kendi sözcüklerimizi bulmak, kendi vicdanımızı oluşturmak zorundayız. 1915’e “tarih” olarak değil, kendi geçmişimiz olarak bakmak ve belleğimizde ona bir yer açmak zorundayız. Sadece ötekileştirdiklerimizle değil, kendimizle de birlikte yaşamanın koşulunu ancak böyle tesis edebiliriz.
Lale Mansur (Oyuncu): “Bu acı bizim acımız; bu yas hepimizin” diyerek, yayınlanan çağrı metninin, her şeyi çok güzel ifade ettiğini düşünüyorum.
Bu, o tarihte olup bitmiş bir şey değil. Cumhuriyet tarihi içinde tekrarlanmış bir şey. En son Hrant’ın ölümünde tekrar yaşandı.
Sadece Ermenilere yönelik de değil. Kürtlere karşı da gelişen bir tutum. Bugün yüzlerce çocuk tutuklu bulunurken, halk coşku içinde 23 Nisan’ı kutluyor.
İpek Çalışlar (Gazeteci, yazar): Bu toprakların Ermenilerine ne oldu? Bu sorunun cevabını uzun süre hiç merak etmemişiz. Birden bire merak etmeye başladık ve öğrendik. Yine de eksik öğrendik. Geçen haftalar içinde bir Alman TV kanalında tehcirin ne anlama geldiğini gösteren belgesel bir film izledim. O günlerde çekilmiş filmler içine serpiştirilmişti. Eğer 1915 yılında Ermenilere yapılanın adı sadece göç ettirme ise benim de adım İpek değil. İşte anmaya bu yüzden gerek var.