Çocuk tiyatrosu biriminin oyunu olan “Benim Arkadaşım Yok”, Kağıthane Küçük Kemal Sahnesi’nde oynuyor. Oyunu ocak ayında Haldun Taner Sahnesi’nde seyrettim. Oyun, yedi yaşından büyük seyirciler için çıkarıldığı halde, salonda yedi yaş altını görmek mümkün. Afiş ve broşürde, kaç yaş grubuna oyunun gösterileceği belirtilmesine rağmen, bileti olan seyircilerin salona alınmasına yönetim karışamıyor. Maalesef ebeveynler yaş grubu sınırlamasına duyarlı değiller. Onlar sadece çocuklarını tiyatroya getirme sorumluluğunu, yerine getirmeye çalışıyorlar. Oysa, amaçlarının tam tersine, tiyatrodan çocuklarını soğutmaları ve tiyatroyu sevmemelerini sağlamalarının bir yolu da, çocuklarını yaşlarına uygun olmayan oyunlara götürmeleri. Yedi yaş altı çocuklar karanlıktan korkarlar. Oyunda tümüyle salonun ve sahnenin karartıldığı sahneler var. Aileler çocuklarına tiyatro sevgisi kazandırmak istiyorlarsa, yaş sınırlamalarına kesinlikle uymalılar.
Oyuncular kapalı perdeden başlarını uzatıp seyirciyi selamlayarak başlatıyorlar oyunu. Bu sıcak karşılamadan sonra, perde açılıyor ve asıl oyuna geçiliyor. Oyunun konusu basın duyurusunda, “Doğum gününü tek başına kutlamak zorunda kalan küçük bir çocuk kendisine bir arkadaş bulmak üzere yola çıkar. Ama bir türlü kendisine bir arkadaş bulamaz. Evinden iyice uzaklaşan küçük çocuk tarlaların birinde rastladığı korkulukla arkadaş olabilmek için her şeyden vazgeçip korkuluk olmayı bile göze alsa da, aslında arkadaşlığın kendisinden hiç de uzakta olmadığını keşfedecektir. (7+ yaş) grubu .” olarak açıklanmış. Oyun, bir kız çocuğunun arkadaş arayışı olarak özetlenebilir. Ön oyunda, oyuncular ellerinde bavullarla durum komiği sergileyip seyirciyi oyuna ısındırıyorlar. Kız oyuncunun hapşırması ile erkek oyuncu bavulunu açıyor ve mendil uzatıyor. Oyunda buraya kadar simsiyah olan fon perdesi bavuldan çıkanlarla renkleniyor. Beyaz rulodan havlu, fona yapıştırılıyor; sarı bir masa örtüsü güneş, gravatlar güneşin ışınları oluyor. Oldukça hoş ve yaratıcı bir yaklaşım fona. Özel tiyatrolarda dekor için yeterli maddi desteğimiz yok diyen gruplara bu oyundaki yaklaşımı dikkate almalarını öneririm.Tren bekleyen iki yabancı, arkadaş arayan çocuğu oynamaya karar vererek ön oyunu sonlandırıyorlar.
İzleyicinin oyuncuları tanıması ve fon perdesinin düzenlenmesi seyirciyi içine alan bir şölen biçiminde gelişiyor. Oyuna başlarken de aynı uslup devam ediyor. Oyuncular, bavulların birini diğerinin üstüne açık şekilde koyarak paravan yaratıp, arkasında oyun giysilerini ve malzemelerini hazırlıyorlar.
Doğum gününde evde tek başına kalan küçük kız, pastasını alıp dışarıya arkadaş aramaya çıkıyor. Oyunun bundan sonrası erkek oyuncunun hırsız, korkuluk, çöp toplayıcısı, sihirbaz, trafik polisi gibi çeşitli tiplere girmesiyle devam ediyor. Tanışmalar, çeşitli çocuk oyunlarıyla süslenip oyun devam ediyor. Birdirbir, el kızartmaca, saklambaç, uzun eşşek, aynı anda hareket etmece, ön-dö-tua 1-2-3 (oyunu bu adla biliyorum), kukalı saklambaç, istop, kule devirmece, çuval yarışı gibi oyunlar, kız çocuğunun sahneye giren tiplerle oynadığı oyunlar. Çocuk oyunlarına geçişler tümüyle organik ve durumla bağlantılı biçimde gelişiyor. Örneğin çöp torbasına eğilen adamın üstünden atlayıp uzun eşek oyununa başlanıyor. Bir çocuk oyunu şöleni adeta oyun. Müzik ve efektlerde bu oyunların geçişlerine yardımcı oluyor.
Dekor olarak herhangi bir nesne kullanılmasa da, görsel zenginlik oyunda efektlerle yaratılıyor. Pastanın maytabından tutun da, kız çocuğunun sokakta her karşılaştığı tipleme için havaya savurduğu kağıt kırpıkları, görselliği artırıyor. Işık, sahne, efekt ve kostüm tasarımcıları, oyuna destek veren ve bütünlüğe hizmet eden tasarımlarıyla başarılı bir çalışma çıkarmışlar. Küçük kızı oynayan oyuncunun kostümü, bir okul çocuğu formasının nasıl bu kadar güzel stilize edilebileceğinin kanıtı. Bir pantolon, bir bluz, bir yaka ve saça takılan iki fiyonkla hem oyuncunun yaşı gizlenmiyor, hem de küçük bir kız çocuğu olduğuna inandırıcılık sağlanıyor. Sihirbazın sahneye gelişinde de efektler devreye giriyor. Sadece basit ve yeterli iki sihirbazlık oyunuyla, sahnede inandırıcılık ve gereken etki sağlanıyor.
Oyunun yazım ve yönetimini Turgut Denizer yapmış. Oyun metni olanaklı bir konudan yola çıksa da, arkadaş arayan kızın karşılaşmalarındaki tekrarların çokluğu, oyunun bütünlüğünü bozuyor ve konu derinleşemeden kendini tekrar ediyor. Yönetim olarak ise oldukça başarılı denebilir. Ekip halinde çalışıldığı, sahneden seyirciye duygu olarak geçiyor. Belli ki, tüm ekip bu oyuna inanmış ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış. Metin olarak bu kadar geçişli sahneler, sahnede tasarım desteğiyle ancak bu kadar toplanabilir görüşündeyim. Tiplemeler daha az olsa ve konu derinleştirilse metin daha da zenginleşebilirdi.
Oyunun müzikleri Uskan Çelebi’ye ait. Kendisi oyundaki canlı bölümleri çalıyormuş ancak Kazuu adlı oyunla çakışınca bu görev Turgut Denizer’e düşmüş. Oyunun yazarı ve yönetmeni olan Turgut Denizer, bu açığı kapamak için, bir yönetmen ya da yazardan aslında beklenmemesi gereken müzik becerisini de seyrettiğim oyuna taşımıştı. Turgut Denizer’in bu açığı kapamasındaki başarısı takdire şayansa da, müziğin ve efektlerin sesi o kadar fazlaydı ki, oyuncuların sesini duymakta çoğunlukla zorlandık. Müziğin sesinin daha düşük tutulması gerekirdi, sanırım bu açığı kendileri de farkedeceklerdir.
Oyunculuklara gelirsek, İBBŞT çocuk tiyatrosu biriminden iki genç oyuncu Ceren Hacımuratoğlu ve Seza Güneş ilk kast olarak oynuyorlar. Ancak oyun Şahmeran’da ki bir oyuncunun kaza geçirmesi sonucu, sahne kapanmasın diye Haldun Taner Sahnesine alınınca müzikte yaşanan aksaklık, Seza Güneş’in de başına geliyor ve erkek oyuncu olarak oyuna iki günlük provayla Mert Aykul çıkıyor. Ceren Hacımuratoğlu oyuna ve sahneye hakim, kendinden emin bir oyuncu. Sesini ve bedenini gerektiği gibi kullanıyor ve metindeki aksaklıklara rağmen seyirciyi yakalamayı başarıyor. Aynı şeyleri henüz oyuna girmiş Mert Aykul için söylemekse mümkün değil. Oyuncu sadece iki gün prova aldığı için, oyunu kotarıyor ancak henüz oyuna ve bedenine hakimiyeti rol arkadaşı kadar yetkin değil.
Oyunun sonunun bağlanmasında da metinden kaynaklı bir sıkıntı yaşanıyor. Korkuluk sahnesinde kuşla oynanan oyunun keyifli görselliği içinde ne olacak diye beklerken, birden çalan tren düdüğüyle, oyuncular bavullarını toplayıp, ön oyundaki tren bekleyen tiplemelerine dönüyorlar. Bu geçiş inandırıcı olmaktan uzak olsa da, oyunun mantığı içinde kabul edilmez değil. Tren bekleyen iki kişi bu oyunlar sürecinde artık arkadaş oldular ama küçük kız arkadaş buldu mu, ona ne oldu soruları yanıtsız kalıyor. Oyunun başından beri güneşe asılı sarı zincir ne zaman kullanılacak diye beklerken, oyuncular selama geçiyorlar ve ben merağımla baş başa kaldığımı zannettiğim bir anda, sarı zincir kullanıyor. Tabiri caizse, silah sürpriz biçimde patlıyor, eee bunu da açıklamayayım oyuna gidip bu keyifli anı kendiniz görün.
Karşımızda sonu iyi kotarılamamış olsa da görsel açıdan zengin, çocuk oyunlarını bir bir oyunun içine yedirerek tanıtan, eğlenceli ve özenli bir çalışma var. Oyunculuk ve müzikden doğan aksaklıksa, kast değişikliğinden kaynaklı bir zorunluluk. Yine de tüm ekip oyuna sahip çıkmış ve sahne her zaman açık olmalı şiarından hareketle ellerinden geleni yapmışlar. İyi ki sahneyi açmışlar; Fuayede tanıştığım bir ilkokul öğretmeni, çoğu ilk kez tiyatro görecek olan öğrencilerini toplayıp oyuna gelmişti. Çocuk tiyatrosu biriminin tiyatroyu açık tutmak için gösterdikleri çabayı ve bir ekip olabilmekteki başarılarını kutluyorum. Belli ki, bu birimden güzel oyunlar seyretmeye devam edeceğiz.
BENİM ARKADAŞIM YOK
Yazan | : TURGUT DENİZER |
Yöneten | : TURGUT DENİZER |
Müzik | : USKAN ÇELEBİ |
Sahne Tasarımı | : GAMZE KUŞ |
Işık Tasarımı | : MUSTAFA TÜRKOĞLU |
Kostüm Tasarımı | : GAMZE KUŞ |
Efekt | : ERSİN AŞAR |
Yönetmen Yardımcısı | : CEREN HACIMURATOĞLU |
Süre | : 65 DAKİKA 2 PERDE |
OYUNCULAR
CEREN HACIMURATOĞLU, SEZA GÜNEŞ