[Kayhan Yıldızoğlu, sansürün getirdiği trajikomik durumlardan tiyatroya, sinemadan telif haklarına, toplumsal değişimlerden yaşanan çatışmalara, pek çok konudaki izlenimlerini Evrensel Gazetesi’nden Hakan Güngör’e anlattı.] Çolpan İlhan-Sadri Alışık Tiyatrosu’nun “Guguk Kuşu” oyununda rol alan, sanat hayatı boyunca 193 filmde oynamış olan Kayhan Yıldızoğlu’nun, Antalya Film Festivali’nde kendisine takdim edilen onur ödülünü alırken yaptığı konuşmasındaki sansür vurgusu dikkat çekmişti.
Yıldızoğlu, “Biz yıllarca hangi hödük zihniyetin, hangi dangalak beynin yarattığı belli, akıl almaz bir sansür kuruluyla uğraştık” demişti. Üstelik Yıldızoğlu’nun bu sözleriyle başlayan festivalin kapanış gecesinde Nadir Sarıbacak’ın “Belki bir duble rakı ya da bir demlik çay. Muhabbet kurtaracak bizim dertlerimizi” ifadelerini kullandığı konuşması, festivali yayınlayan A Haber tarafından sansürlenmişti. Yıldızoğlu ile bugüne dek çalışmalarında maruz kaldığı sansürü, tiyatro ve sinema çalışmalarını, siyaset dünyasının hoşgörüsüz iklimini konuştuk.
‘AHMAKÇA SANSÜR KOŞULLARIYLA KARŞILAŞTIK’
Bugüne dek sansür mekanizmasıyla sık sık karşı karşıya kaldığını belirten Yıldızoğlu’na Antalya Film Festivali’nde yaptığı konuşmayı ve ardından festivalin kapanış gecesinde yaşanan sansüre dair, “Biz bugüne dek son derece ahmakça, gerizakalı insanların koyduğu kurallar yüzünden ciddi sansür koşullarıyla karşılaştık. Doğal olmayan, insanları yabancılaştıran bir anlayış hakimdi. Şimdi de sansür olayları yaşanıyor” ifadelerini kullanıyor. Filmlerde sevgililerin öpüşmesinin yasak olduğu dönemlerden geçtiklerini hatırlatan Yıldızoğlu, “Aşıkları öpüşürken gösteremezdiniz. Doktor karakterini yalan söylerken, polisi rüşvet yerken gösteremezdiniz. Bir filmde İngiliz subayını oynuyordum. Yere düşüyordum ve ölüyordum. Film sansür kurulundan geri döndü. Subay düşmezmiş. Tekrar çekildi. Vurulduktan sonra koltuğa yığıldım. Ancak o zaman onay alabildik” diyor ve ekliyor: “Birileri yasaklar koyabilir. Ancak unutmamak gerekir ki, medeniyeti, yasakları koyanlar değil o yasakları aşanlar yaratır.”
‘SINIRLAR KALKMADAN DÜNYA RAHAT ETMEZ’
Yıldızoğlu, geleceğe dair umutlu olmadığını vurgulayarak, “Bu bayraklar ve sınırlar kalkmadan dünya rahat etmez. Sınırlar niçin konuyor? Öbür tarafa gidilsin, yağma edilsin diye” ifadelerini kullanıyor. Çatışma ve ölüm haberlerini dehşet içinde takip ettiğini söyleyen Yıldızoğlu “Cumhuriyet kurulduğundan beri benim gibi düşünmeyen ölsün fikri hakim. Gazetecilerin hapse atıldığı bir ülkede özgürlük ve demokrasiden bahsedilebilir mi? Bir gazeteci eline bilgi geçmişse onu yayınlar. Gazeteci onu biliyorsa zaten ortada devlet sırrı kalmamıştır artık” diyor.
Umudunu kaybetmesinde başka nedenlerin de olduğuna değiniyor Yıldızoğlu. “Okullarda hocalık yapıyorum. Öğrencilerime meslekleriyle ilgili, sinema ve tiyatroya dair kitaplar öneriyorum ama ne fayda. Toplum akıl almaz bir şekilde teknolojiye kilitlendi. Amerikan etkisi bu. Toplumları aptallaştırıyor ve o aptallığı kullanıyorlar” diyen Yıldızoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor: “Üsküdar’dan Beşiktaş’a motorla geçiyorum. Masmavi bir deniz, pırıl pırıl gökyüzü var. Martılar uçuşuyor. Herkesin elinde telefon, bir kişi başını kaldırıp denize bakmıyor. Yapan olsa boynuna sarılıp tebrik edeceğim, ‘Siz yaşamasını biliyorsunuz’ diye. Bütün dünya ahmaklaşıyor.”
‘SADECE KÜFÜRLE GÜLDÜRMEK AYIP’
Türkiye sinemasına dair izlenimlerini soruyoruz Yıldızoğlu’na. Çok başarılı yönetmenlerin, önemli filmler çektiğini söylüyor Yıldızoğlu. “Geçmişte Lütfi Akad, Halit Refiğ, Zeki Ökten gibi isimlerin yaptığı filmler hala kıymetini koruyor. Yavuz Turgul’un filmleri de çok güzeldir. Çağan Irmak ve Uğur Yücel de doğru ve düzgün işler yapıyorlar. Yadsınamaz bu” diye konuşuyor Yıldızoğlu. Ancak bazı filmlere de itirazı var Yıldızoğlu’nun: “Kimi filmlerde sadece bayağı, belden aşağı sözler kullanılarak seyirciyi güldürmek istiyorlar. Yalnızca küfürle güldürmek doğru değil. Rol icabı küfür edebilir. Ama öyle yerde edilir ki, seyircinin de ağzına gelmiştir o ifade. Bunun dışında sadece komiklik olsun diye küfür kullanmak yanlış.” “Recep İvedik” filmine Şener Şen’le birlikte gittiklerini söylüyor Yıldızoğlu. “Şener, ‘Onca insan izliyor, biz de bi bakalım ne yaptıklarına’ dedi. Gittik ama ben yarısında çıktım. Kalbim sıkışmaya başladı. Sevgilisiyle balgam yarışması yapıyor. Para kazanmak için bunlar yapılmaz, ayıp şeyler bunlar.” Yine de bu tür filmlerin, iyi örnekleri gölgelememesi gerektiğini ifade eden Yıldızoğlu, Türkiye sinemasının henüz İran sineması gibi bir dil oluşturamadığını, ancak bu yolda ilerlediğini de sözlerine ekliyor.
‘OYNADIĞIM DİZİLERİ DAHİ İZLEMİYORUM’
İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda 20 yıl çalıştığını belirten Yıldızoğlu, “Filmler ve diziler nedeniyle tiyatro çalışmalarıma ara vermek mecburiyetinde kalmıştım. Çolpan İlhan-Sadri Alışık Tiyatrosu ile tekrar sahnelere döndüm. Önce Keşanlı Ali Destanı’nda rol aldım, şimdi de Guguk Kuşu’nda oynuyorum” diyor. Yıldızoğlu, yakında Ferdi Merter’in kaleme aldığı İstanbulname oyununda da rol alacağını açıklıyor. Kendisi için tiyatronun çok önemli olduğunu belirten Yıldızoğlu,”Tiyatro sıcak ve canlı bir olaydır. İyi bir oyuncuysanız seyirciden gelen elektrik ve reaksiyonla seyirciyi dengelersiniz. Bu da oyunculuk adına çok önemli bir tecrübedir. Sinemada ve dizilerde bir sahne 5 kere de çekilebilir. Ama tiyatroda bu yok. Oynadığım dizilere ise dönüp bakmam bile. 1986’dan beri dizilerde oynuyorum. Kendi oynadıklarım dahil bir tek bölüm izlemedim” ifadelerini kullanıyor.
OYUNCULAR YETERİNCE ÖRGÜTLÜ DEĞİL
Kayhan Yıldızoğlu’nun oynadığı 193 filmin bazıları hala TV’lerde gösteriliyor. Kimi filmleri ve dizileri yurt dışında da izleniyor. Peki bu gösterimler telif getiriyor mu? Yıldızoğlu, “Oynadığım filmler Türkiye dışında Suriye, Irak, Pakistan, Azerbaycan gibi ülkelerde de gösteriliyor. Filmlerin bir dönem kasetleri satışa çıktı ve oradan gelir elde edildi. Şimdi DVD’leri satılıyor. Günde 6 kere kendimi TV’de gördüğüm zaman oluyor. Hele yerel TV’lerde sabahtan akşama kadar filmlerimiz oynuyor. Ama telif alamıyoruz.” diyor. Filmin çekilmesi sürecinde alınan para dışında bir ödeme yapılmadığının altını çizen Yıldızoğlu, “Şimdi de koşullar değişmedi. Değişmesi de zor görünüyor. Çünkü oyucular yeterince örgütlü değil” diye konuşuyor.