Aşk Irmakları

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Can Merdan Doğan

Love Streams (Aşk Irmakları) Ted Allan’ın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan, 1984 yapımı bir John Cassavetes filmi. Hayatın bir dizi neden ibaret olduğunu söyleyen; insanın kabına sığmaz yanlarını, arayışlarını ve boşluğu oyunsu anlarla kurma çabasını anlatan, ironisi bol bir film Love Streams.

Her gece başka başka kadınlarla beraber olan ve onlara çekler imzalayıp, aşkın bu hayattaki en önemli şey olduğunu söyleyen alkolik yazar Robert’ın; kocasından ve çocuğundan ayrılamama saplantısı içinde çırpınan, biraz uçuk Sarah’nın hikayesi film;iki kardeşin, Robert’ın Los Angeles’daki evinde birkaç günlüğüne bir araya gelişlerini anlatır.

lovestreams

Robert, seksle ilgili yazan bir yazardır, yaşamını birine, bir şeye bağlanmama üzerine kurmuştur, her gece anlara katlanmak için sayısız kadınla beraber olur. Tek isteği biraz aşktır; her sahnede aşırı heyecanını ve sevgisiyle kendine verdiği zararı izleriz, en çok da ona üzülürüz; Sarah ise, boşanma arifesinden sonra, psikologunun tavsiyesiyle Avrupa’ya gider. Orada olmaktan sıkılıp, bir düzine bavulla ağabeyi Robert’a sığınır.

Birkaç günlük hikayelerinde iki kardeşin yaşamla, ilişkilerle, merhametleriyle baş etme çabalarını, bize sahiden hayatın bir dizi intiharlar, boşanmalar, tutulmayan sözler, içine edilmiş çocuklar ve bir sürü şeyden ibaret olduğunu hatırlatmalarını izleriz. Sevgilerini kontrol edemez onlar. Belki diğerleri çok hesaplı sevdiğinden öyle görünürler gözümüze, belki de yalnızlıklarının sebebi diğerlerinin onların sevgilerine yetemeyişidir. Aşkın, hiç durmayan bir akışının olduğuna inandırır bizi Sarah, eski kocasına telefonla ulaşmaya çalıştığı her an bu sözleri tekrarlayarak; bir ara toparlanmaya, eski kocasından uzaklaşıp bir başkasıyla sevişmeye karar verir. Bir erkek arkadaş bulur, kendini iyi hisseder birkaç saatliğine…

Sarah bu duygu halini Robert’la paylaşır hemen, kardeşinin de mutlu olmasını ister, onun sorumluluk alması gerektiğini söyler. Ertesi gün hayvanat bahçesine giderek Robert’a; iki minyatür at, bir ördek, bir keçi, bir köpek alır. Sarah ölesiye merhametlidir, atlardan birini alamadığını, diğerinin yalnız hissedeceğini, keçinin sütünü içebileceklerini, tavukların ve ördeklerin yumurtalarından yararlanabileceklerini söyler Robert’a. Robert, Sarah’nın beklediği üzere sevinmez, ilgisiz kalır gördükleri karşısında.

Sarah o an bir şok yaşar ve bir süre baygın halde kalır. Uyandığındaysa, yeni sevgilisiyle beraber evden uzaklaşır. Robert, Sarah’nın gitmemesi için elinden geleni yapsa da onu durduramaz…

Sevmeyi biliyor muyuz? Robert her gece çekleri imzalarken; Sarah, Robert’ı mutlu etmek için, hayvanat bahçesindeki hayvanları eve getirirken sevmeyi biliyor mu? Etrafa saçtıkları her şeyle, sonsuz bir akışın parçası olmak istiyor bu iki kardeş: Aşırı seviyorlar, aşırı içiyor(lar), aşırı geziyorlar -film boyunca taksilerle oradan oraya savruluşlarını görürüz- , aşırı yalnız hissediyorlar, aşırı merhametliler… Kendi yıkımlarını hazırlıyor bu aşırılıkları her defasında… Kendi kaderlerini göremeyişlerine; sevilmek uğruna kendilerini yok etmelerine üzülüyoruz esasında, başlarına türlü dertler açıyorlar. Bu aşırılıklarını yaşarken bir tür ahlak geliştiriyorlar yine de… Etraftan bir şeyleri satın alarak aşırılıklarının üstünü kapatmaya çalışıyorlar.

love-streams-torrents-d-amour-1985-09-g

Sevmeyi biliyor muyuz? Kulağımda, gözlerimde, bedenimin her bir zerresinde çınlıyor aşırı seven insanların zulümleri; aşırı sevmekten doğan bir haydutluk, katillik, zorbalık durumu: Kürtaj cinayettir derken aşırı seviyoruz; birilerine tecavüz edenler, o kadınları aşırı seviyor; kadınlar mini etek giymemeli derken aşırı seviyoruz; pembe otobüs derken aşırı seviyoruz; bu haberlerin her birini ama her birini, sayısızca, müthiş bir ahlak-dışılıkla yayarken, pornografiye dönüştürürken aşırı seviyoruz. Birbirimizin o kadar çok içine geçmek, o kadar çok kalbini delmek, o kadar çok sözcüğü olmak; yarası, kaderi, anası, babası olmak istiyoruz ki, başımıza ne gelirse gelsin, masum olduğumuza inanıyoruz. Kışkırtıldığımıza, yoldan çıkarıldığımıza, bizi kaşıdıklarına inanıyoruz. Zulümlerin, aşkla açıklandığı kaç ülke olabilir ki? Bu ‘yalnız ülkenin’ yalnız kalmamak uğruna işlediği masum suçlar değil mi bunlar!? Yaramaz babaların aşk dolu açıklamalarıyla güç alan, palazlanan ve etrafa saldıran yalnız oğlan çocuğunun aşırılıklarına nasıl kızabiliriz!? Onların aşırı sevgilerinin nesnesi olmaya mecburuz!

Film, iki karakterin aşırı sevmeleri sonucunda etrafa verdikleri irili ufaklı zararları anlatırken, sahiden onların masumluklarına bizi inandırıyor. En nihayetinde, kendilerini yok etme hallerine üzülüyoruz.

Peki ya bu ülkedeki aşırı sevme hali? Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nde, Thomas, Stalinist bürokratların masum olduklarına inanmalarını Kral Oidiupus örneğiyle açıklar: Oidiupus, babasını bilmeden öldürdüğünü, annesiyle yattığını, ülkenin salgın hastalıklarının sebebinin kendisi olduğunu anlayınca, yaptığı şeylerin sonuçlarını görmeye katlanamayıp gözlerini kör eder. Masum olduğunu düşünmez. Fakat liderler, Oidiupus’un aksine, masum olduklarını düşündüler. Stalinist dönemdeki zulümler ortaya çıkınca, ‘bilmiyorduk, neler olup bittiğinin farkında değildik!’ dediler: Ama fark şurada ki onlar iktidarda kaldı, Oidiupus ise gözlerini kör etti. Thomas ekler: Oidiupus’tan bu yana ahlak anlayışı bir hayli değişti. Oidiupus’un da kaderini göremeyişinde, kehaneti çözemeyişinde de aşırı sevme hali vardı; ülkesini, halkını sevmesi, koruması… Bedelini de kendine ödetmeyi bildi.

Bizse, hiçbir sevginin bedelini ödemedik… Aşırı sevdik ve masum olduğumuza inandık! Her şeyi bir gönül hikayesiyle, bir güzellemeyle; Yunus’tan, Nazım’dan, Baki’den şiirlerle açıkladık. Bu ülke aşırı seven insanlarla dolu, filmin dünyasının aksine, bu insanlar gerçek suçlular: Her gün okullarda, adalet saraylarında, mecliste gözlerini kör etmesi gereken insanlar oturuyor; çünkü bu ülkesini aşırı seven insanların başlattığı bir salgın. Sonuçlarını en çok kadınların ve çocukların yaşadığı bir salgın, kökleri yüzyılları bulan… Cassavetes’in sözleriyle bitsin bu yazı: ‘Bence herkesin nerede ve nasıl sevmeliyim ki bir tür huzurla yaşayabileyim?’ diye sormaya ihtiyacı var. Aşk Irmakları’nı muhakkak izleyin, demeye çalıştığım hiçbir şeyle ilgisinin olmadığını göreceksiniz.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Can Merdan Doğan

Yanıtla