Üstün Akmen
Kültür Sanat Sen, TOBAV, DETİS, TOMEB, İŞTİSAN, Opera Solistleri Derneği üyeleri Tiyatro Platformu öncülüğünde önceki gün (27 Kasım 2014 Pazartesi) Ankara’da Opera binasının önünde gene bir araya geldiler, inceltilerek bir taraflarımıza çaktırmadan yerleştirilmek istenilen TÜSAK (Türkiye Sanat Kurumu) yasa taslağını bir kez daha protesto ettiler. Göz bebeklerimiz sanatçılarımız, naif seslerini sanatçı duyarlılığı içinde kaba kuvvete başvurmadan incelikle duyurmak için bir kez daha seslerini yükselttiler.
Oysa toplaşmaya ne gerek vardı ki, her şey sinema filmi şeridi gibi akmakta ve gelişmekteydi.
Mustafa Kurt’un Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğünden istifa etmesi ve yerine Nejat Birecik’in atanması kurumda (beklenen) tepkilerin nedeniydi. Nejat Birecik’in atanmasının ardından birbiri ardına gelen istifalar, kurum içinde ortaya çıkan huzursuzluğu daha bir etkiledi.
Eşi Menendi Görülmemiş İşkence
Şimdi Bakanım Civanım Ömercik Bey’e soruyorum: DT Genel Müdürlüğüne getirilen Nejat Birecik’in kurumda huzursuzluk yaratacağını bilmiyor muydun?
Elbette biliyordu.
Çelik Yüreklim Başpehlivanım Ömercik, Birecik’in dışarıdan getirilmesinin DT başta olmak üzere tüm sanat kurumlarının kaldırılmasını öngören Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) tasarısının DT tarafından da koşulsuz destekleneceği anlamına geleceğini pekâlâ biliyordu ve de aslında bunu amaçlıyordu.
Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasa taslağıyla destekleme mekanizması ve üretim mekanizmalarının aynı çanak içinde hemhal edilmesini isteyen Cumimam, kurumlardaki gözbebeğimiz sanatçıları zaten aylardır ateş üzerinde oturtuyordu. Sanatçısına yaptığı tarihte eşi menendi görülmemiş işkenceyle (güya) tarihe geçmek istiyordu.
Nejat Birecik, sadece işkence koltuğunun manivelasının gergi koluydu.
Cinayetin Katili
Cumimam opera, bale ve tiyatronun kendilerine özgün ve özerk oluşumlarının korunmasını iplemiyordu. Siyasi erke bağımlı bir sanat oluşturmak istiyordu. Ne operanın, ne balenin, ne de tiyatronun devlet politikasıyla değerlendirilemeyeceğini, bağımsız ve özerk yapılandırılmazlarsa bu sanat dallarının birer ikişer öleceklerini biliyordu, ama bilmek işine gelmiyordu. Bu sanat dalları velev ki ölürlerse, cellat Cumimam ve şürekası olacaktı ve bu cinayetin katili olmakla (Hiç kuşkum yok) gurur duyacaklardı.
Dayatmacı ve Yasakçı Siyaset
Şimdi izin verin, ben size TÜSAK yasa taslağının yasalaşmasıyla olacakları yeniden özet olarak sıralayıvereyim.
Varan bir: Sanatın toplumla buluşması engellenecek, sanatın akademik eğitimi, profesyonel sanat işçiliği yok olacak.
Şu anda devlet kurumlarında çalışan ve TÜSAK’a karşı çıkan sanatçılar uzaklaştırılacak, yerlerine yandaşlar getirilecek.
Sanat üretilemez hale gelecek.
Türkiye İran gibi, Irak benzeri, Arabistan örneği dayatmacı ve yasakçı sözde siyasi erkin zihniyetiyle yönetilecek, sanatı da sisteme uygun biçimde toprak altına gömülecek.
Pekiii…
Bu aşamada ne mi yapıp edilecek?
Sıra Nerede?
Sıra artık sana geldi Ey Halkım, Sanatçım, Mecliste birbirlerinin gırtlağını “artist” diye, “tiyatrocu” diye boğazlayan Milletvekillerim.
Tepkini ortaya koymalı, meydanlara örgütlü olarak çıkmalı; milletvekilleri hangi parti mensubu olurlarsa olsunlar, yarın seçmenlerinin, çoluk çocuklarının yüzlerine utanmadan bakabilmelerini sağlamak uğruna bu yasanın Meclisten geçmemesini sağlamalı.
Ben, iktidar mensubu milletvekillerinin tümünü alenen onursuz, omurgasız, hatta kaburgasız olarak tanımlamıyorum. Dolayısıyla aralarında hasbelkader onuru olanlar ve omurgalılar varsa yasa için el kaldırmamalı, ayaklanmalı.
Yok, eğer “Çoğunluk bizde, istediğimizi yaparız” angutluğu (güya) milletin meclisine hakim olacaksa muhalefet milletvekilleri genel kurulu, başkanlık kürsüsünü zapt etmeli, mikrofonları sökmeli, paralamalı parçalamalı, ne gerekiyorsa onu yapmalı, ama bu “menfur” yasa Meclisten asla çıkmamalı.
Sanatçımızın yüzüne sürülmek istenilen kara, mutlaka aklanmalı.
Bunlar da bir an önce aç mezarına yollanmalı.
Fazıl Say’a da Sansür
21. yüzyılda, dünya ulusları önemli olaylara adlarını koyarlarken; kültürsüz kültür bakanı Bakanım Aslanım Ömercik, Fazıl Say’ın eserlerinin seslendirileceği konseri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının programından çıkarttırdı, böylece belki de gelmiş geçmiş en büyük gericilik olayına imza attı.
Cumimam Efendimiz böylece kültürden, sanattan korktuğunu, klasik müziğe de sansür uygulayarak çok yanlı olarak alenen kanıtladı.
Her fırsatta dile getirdiğimiz, kamuoyunun dikkatini çekmeye, farkındalık yaratmaya çalıştığımız gibi Cumimam yönetimindeki günümüz iktidarı; sanat ve sanatçı üzerindeki baskısını günbegün artırmakta.
Son 12 yıllık tek parti iktidarı döneminde, tiyatrodan sinemaya, pop müzikten televizyon dizilerine, resimden heykele, edebiyattan arkeolojiye kadar, sanat, edebiyat ve insanı ilgilendiren her disiplinde, iktidarın baskıcı, yasakçı ve sansürcü zihniyeti altında yaşamaktayız, tamam da, Fazıl Say eserlerinin seslendirileceği Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının programını engellemek dünya tarihine “zırva” olarak yazılmakta.
Bu ülkenin yaratıcılarına yazık olmakta…
Medet ya…