Özgürlük Tiyatrosu ve Savaşın İçinde Hayal Kurabilmek: Bir Kültürel Direniş Hikâyesi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

                                                                                  Verda Habif

GORSEL 1-The Freedom Theatre Foto-Emily SmithHikâye Filistin’de, Batı Şeria’nın kuzey kesiminde bir mülteci kampı olan Cenin’de geçer. 2006 yılında kamp içinde bir tiyatro ve kültür merkezi kurulur: The Freedom Theatre[1], yani “Özgürlük Tiyatrosu.” Kurucularından birisi İsrailli Yahudi bir oyuncu, diğeri ise bir zamanlar İsrail’in en çok aranan “teröristler” listesinin başında yer almış bir Filistinlidir. Hedef, kültür ve sanatı toplumsal dönüşüm için araç olarak kullanarak işgal altındaki Filistin topraklarında kültürel bir direniş oluşturmaktır. The Freedom Theatre, çocukların ve gençlerin özgürlükçü ve eşitlikçi bir ortamda kendilerini sanat yoluyla ifade edebildikleri kültürel bir platform oluşturmayı amaçlar. Aynı zamanda, ilkeleri arasında sanatsal profesyonelliği ve yeniliği teşvik etmek de yer alır. Tiyatronun çatısı altında film, fotoğraf, yaratıcı yazım ve tiyatro alanlarında dersler verilir ve çalışmalar yürütülür.

The Freedom Theatre’ın hikâyesi bir yandan umut diğer yandan ise yıkımla doludur. Bu; barış, özgürlük, kimlik ve toplumsal dönüşüm arayışının savaşa ve ölüme karışmış hikâyesidir…

Hikâye tiyatronun kurucularından Juliano Mer Khamis’in annesi Arna Mer Khamis’in Cenin bölgesine gelmesiyle başlar. Arna, 1948’de İsrail devletinin kuruluşu için savaşmış elit bir askeri birlik olan Palmah’ın eski bir üyesidir. Daha sonra askerliği bırakır ve 1989’da Filistin’in Cenin bölgesindeki mülteci kampında bir proje başlatır. Projenin amacı kamptaki çocukların sanat aracılığıyla kendilerini ifade etmeleridir. Bir süre sonra, bu proje sayesinde İsveç Parlemento’su tarafından verilen ve alternatif Nobel ödülü olarak kabul edilen The Right Livelihood Award’u[2] alır. 50.000 dolarlık bu ödül ile Cenin kampının merkezinde bir tiyatro ve kültür merkezi kurar. Arna’nın Filistinli bir Hristiyan olan eşinden doğan oğullarının en büyüğü Juliano da ona katılır. Bir oyuncu olan Juliano buradaki tiyatro aktivitelerini yürütmeye başlar. Juliano da tıpkı Arna gibi gençliğinde İsrail ordusunda askerdir. Ancak üstlerine karşı geldiği için askerliği son bulmuş ve bir süre hapis yatmıştır.

Arna ve Juliano, Cenin’de sanat terapisi ve drama aktiviteleriyle bu bölgede yaşayan çocukların içlerindeki öfke ve şiddeti ifade etmelerini amaçlayan çalışmalar yürütürler. Arna, kültür merkezinin 5. yıl kutlamalarında yaptığı konuşmada adını “Bilgi ve Özgürlük“ (Learning and Freedom) koyduğu projeden şöyle söz eder: “İntifada, bizim için ve çocuklarımız için bir özgürlük mücadelesidir. Çocuk projemizin adını “Bilgi ve Özgürlük” koyduk. Bunlar sadece sözcükler değildir. Bunlar bizim mücadelemizin temelidir. Bilgi olmadan özgürlük olmaz. Özgürlük olmadan barış olmaz. Barış ve özgürlük birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır.”[3]

Arna ve Juliano’nun çalışmalarına katılan çocuklar evlerinin yandığına, arkadaşlarının öldüğüne tanıklık etmişlerdir; böyle bir şiddetin yıkıntıları arasında büyümektedirler. Biraz daha büyüdüklerinde kampı korumak için ellerine silah alacaklardır çünkü bu onlar için içinde yaşadıkları gerçekliğin ta kendisidir. Bu şiddet ortamının içinde tiyatro onlar için ne ifade etmektedir? Savaşın getirdiği politik ve toplumsal koşullar içinde biriken bu öfke nasıl ifade edilebilir? Juliano’nun, Arna’s Children (“Arna’nın Çocukları”) adlı annesi ilgili çektiği belgesel için yaptığı röportajda, kamptaki çocuklardan Yossi tiyatronun onun için ne ifade ettiği sorulduğunda şu cevabı verir: “İnsanlara ne hissettiğimi söyleyebiliyorum. Hayatı sevip sevmediğimi…” Ashraf ise bunu şöyle ifade eder; “Sahnede kendimi canlı ve gururlu hissediyorum. Ünlü bir oyuncu olmayı umut ediyorum.” Ancak, Yossi 5 yıl sonra İsrail’e karşı düzenlenen ve sivillerin ölümüne sebep olan bir intihar saldırısında, Ashraf ise 6 yıl sonra Cenin savaşı sırasında mücadele ederken hayatını kaybedecektir.

1994 yılında Arna kanserden öldükten sonra Juliano Cenin’den ayrılır ve yedi yıl boyunca oraya geri dönmez. 2002 Nisan’ında 2. İntifada sırasında İsrail ordusu Cenin’i işgal eder. Ceninliler 12 gün boyunca direnirler, ancak İsrail ordusu bölgeyi yerle bir eder. İsrail ordusu kuşatmayı kaldırdıktan sonra Juliano tiyatronun çocuklarına ne olduğunu öğrenmek için kampa gelir. Tiyatro harabe halindedir. Savaş sırasında siper görevi görmüştür. Tiyatronun çocuklarının çoğu hayatlarını kaybetmiştir. Çocuklardan hayatta kalanların ise artık ellerinde tüfekler, bombalar vardır…

Juliano bu ziyaret sonrasında Cenin’de kalmaya karar verir. Ancak kamp artık eskisi gibi değildir. Fiziksel hasarlar bir şekilde onarılmaya başlanmıştır. Fakat psikolojik hasarlar özellikle çocuklarda kalıcı izler bırakmıştır. Cenin eskisine göre daha izole bir bölge haline gelmiştir; sadece İsrail’in baskısı değil, aynı zamanda toplumsal açıdan kültürel ve dini iç baskı ve radikalizm de artmıştır. Politik ortam Fatah ve Hamas arasındaki çekişme tarafından şekillenmektedir. Juliano hem politik hem de kültürel baskıya karşı mücadele etmeye karar vermiştir. Ancak bunun için kamptakilerin güvenini kazanması gerekmektedir.[4]

Juliano’nun, annesinin kamptaki faaliyetleriyle ilgili çektiği Arna’s Children adlı belgeselin gösterimi kamp tarafından olumlu karşılanır. Belgesel İsrail’e karşı silahlı mücadele edenlerden “özgürlük savaşçıları” olarak söz etmektedir. Gösterimin ardından Juliano ile tiyatronun çocuklarından hayatta kalanlardan biri olan ve İsrail’in en çok aranan Filistinli teröristler listesinde yer alan Zakaria Zubeidi Arna’nın projesini yeniden hayata geçirmeyi planlamaya başlarlar. İsveçli yatırımcı dostları Jonatan Stanczyk’ın desteğiyle 2006 yılında The Freedom Theatre’ı kurarlar. 2007 yılında da Zubeidi, Filistin Otoritesi ve İsrail arasındaki bir anlaşma sonucu silahlı mücadeleyi bırakacağını açıklayarak İsrail tarafından en çok aranan teröristler listesinden çıkartılır ve tiyatrodaki çalışmalara yoğunlaşır.

2007-2011 yılları arasında Juliano’nun yönetmenliğinde tiyatro çeşitli oyunlar üretir ve uluslararası kuruluşlardan maddi ve manevi destek görür. Ancak, kampta gençler bu kültür merkezini ve onlar için açılan bu yeni dünyayı ne kadar seviyorlarsa bazı kesimler ve orta yaşın üzerindekiler de bu ortamı bir o kadar uygunsuz bulur. Bazı konservatif kesimler Juliano’nun kamptaki gençleri yozlaştırdığını düşünür. Bazıları onun bir ajan olduğuna inanır. 2011 yılında Juliano tiyatrosunun önünde evine gitmek için arabasına binmek üzereyken Filistinli bir tetikçi tarafından vurulur ve hayatını kaybeder.

The Freedom Theatre’ın hikâyesi ifadeye, özgürlüğe, barışa, şiddete ve savaşa dair çarpıcı bir hikâye. Ancak, bu ne tam anlamıyla savaşın kısır döngüsünün dışında bir hikâyedir ne de bir kahramanlık masalı. Savaşın gerçekliğinin içinde kimlik ve ifade arayışının ve özgürlük umudunun hikâyesidir… Hikâyenin kahramanlarının hepsi savaşın içinden gelmiştir. Hepsi birer askerdir. Arna, Juliano, Zakaria… Bir noktada askerliği bırakırlar ancak savaşı ve mücadeleyi değil. Barış için savaşırlar ancak silahlarla değil…

The Freedom Theatre, şiddetin günlük gerçeklikle bu kadar iç içe geçtiği bir toplumda özgürlük için yapılan alternatif bir başkaldırıdır. Juliano’nun belgeselinde, tiyatronun onlar için ne anlama geldiği sorulan kamp çocukları şiddetin onlar için ördüğü sınırlardan özgür bir biçimde kendilerini ifade etmek isterler… Yine aynı belgeselde Arna’nın kültür merkezinin 5. yıldönümü kutlamalarında hep bir arada söyledikleri şarkının sözleri şöyledir: “Neden dünyada bütün çocuklar özgür ve ben değilim?” The Freedom Theatre, hayal edebildikleri tek şey ölüm olan bu çocuklara başka bir gerçeklik hayal edebilmenin umudunu sunar. Diğer çocuklar gibi sevdikleri şeyleri yapabildikleri bir dünyanın umudunu… The Freedom Theatre’ın başkaldırısı tam da budur; her şeye rağmen oyun oynamak, dans etmek, şarkı söylemek ve tiyatro yapmak. Arna’nın projesini başlattığı günden bugüne bu amaç defalarca sekteye uğrar. Bu hikâyenin savaşçıları defalarca ölümle karşılaşır. Önce Arna ölür, sonra da Yossi, Ashraf, kamptaki diğer çocuklar ve son olarak Juliano savaşın ve yarattığı toplumsal koşulların kurbanı olur. Barışın gelmesi ve toplumsal dönüşüm kolay değildir. Ancak hayaller bunların peşinden gitme gücünü verir. The Freedom Theatre hala ayakta durmakta, aktif olarak çalışmalarını yürütmekte ve sanat üretmektedir.

Bu hikâyeyi neden mi anlattım? 2012 yılında New York Üniversitesi’nde eğitim görürken bir panele katıldım. Bu panelin konukları The Freedom Theatre’ın bugün halen çalışmalarını yürüten, inandıkları yolda yürümeye devam eden gençleriydi. Bu hikâyeyi onlardan dinledim; yaptıkları işleri, oyunları anlattılar. Geçtiğimiz aylarda bölgede savaş yine boy gösterdi. Filistinli performans sanatı örgütleri altında The Freedom Theatre’ın da imzası olan bir bildiri yayınladılar. Bu bildiride şu sözler geçiyordu: “Bizimle beraber bu yolda yürüyenler arasında, karşılaştıkları tüm güçlüklere rağmen Gazze’de faaliyet göstermeye devam eden kurumlar var. Bunlar anlamak, işlemek, eğitmek ve harekete geçirmek için müzik, tiyatro ve sahnenin gücünü kullanıyor. Biz onlarla omuz omuza duruyoruz ve sizden de aynını yapmanızı istiyoruz.”[5] Bundan iki sene önce hikâyesini dinlemiş olduğum The Freedom Theatre’ın bütün olanlara ve koşullara rağmen şiddetin dışında bir özgürlük yolu olabileceğine dair bir inanç ve umut vadettiğini yeniden hatırladım. Sanatın insanlara sunduğu umudun ve hayal kurabilmenin özgürlüğün ta kendisi anlamına gelebileceğini… Savaş toplumların sadece yaşamlarını değil onurlarını da elinden alıyor. Kültürel bir direniş belki savaşa doğrudan bir son vermeyebilir, ancak toplumlara bir nebze normalleşme getirerek onurlarını iade edebilir. Şiddetsizlik, sivil itaatsizlik var olmaya çalışan bir toplum için sadece ümit değil aynı zamanda mücadelenin onuru olabilir…

15 Eylül 2014, İstanbul

[1] The Freedom Theatre ile ilgili daha fazla bilgi için bakınız: www.thefreedomtheatre.org

[2] Günümüzün önemli sorunlarına pratik ve örnek çözümler sunanları desteklemek ve onurlandırmak için verilen bir ödüldür. Nobel ödülü gibi kategorilere ayrılmamaktadır. Daha fazla bilgi için bakınız: www.rightlivelihood.org

[3] Bakınız: Arna’s Children adlı belgesel: http://www.youtube.com/watch?v=7lVrM5hBhvM

[4] Bakınız: Adam Shatz’ın The Life and Death of Juliano Mer Khamis adlı yazısı: http://www.lrb.co.uk/v35/n22/adam-shatz/the-life-and-death-of-juliano-mer-khamis

[5] Bakınız: “Filistinli Performans Sanatı Örgütlerinden Bildiri,” Çeviren Mustafa Yıldız: http://mimesis-dergi.org/2014/07/filistinli-performans-sanati-orgutlerinden-bildiri/

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Verda Habif

Yanıtla