Edinburgh Fringe: Ölmeden Önce Mutlaka…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

fft16_mf2404596[Zeynep Aksoy’un Radikal’de yayınlanan haberinin bir kısmını paylaşıyoruz.]

Sabah 09.00’da tiyatro mu seyredilir? Edinburgh’ta seyredilir, hem de pek keyifli oluyor. İsterseniz günde 7-8 oyun seyredebilirsiniz. Üç hafta boyunca binlerce topluluğu ve yüzbinlirce tiyatroseveri ağırlayan Edinburgh Fringe Festivali, anlatılmaz yaşanır! Her tiyatrosever ve tiyatro profesyoneli mümkün kılıp mutlaka bir Edinburgh Fringe deneyimi yaşamalı. Zira bu şehir ve bu festival anlatılmaz, yaşanır! Radikal’in tiyatro eleştirmeni Zeynep Aksoy, Edinburgh’tan bildiriyor…

Dans ederek madrigal söyleyenler, jonglörler, korsan, ceset, kraliçe, peri kılığında el ilanı dağıtanlar, gitar çalanlar, akrobasi yapanlar ve onları izleyen yüzlerce insan… İskoçya’nın başkenti Edinburgh’da, dünyaca ünlü tiyatro festivali Fringe’deyim. Meşhur kaleden Holyrood sarayına uzanan, şehrin ortaçağdan kalma caddesi Royal Mile, seyirci toplamak için kostümleriyle şovlarından parçalar oynayan genç tiyatro grupları, sokak sanatçıları ve müzisyenlerle cıvıl cıvıl. 1947’den bu yana her yıl ağustos ayında bu kendi halinde, soğuk, yağmurlu kuzey şehri, 3 hafta boyunca canlanıp hareketleniyor, yüzlerce mekanda performans sergileyen binlerce tiyatro grubunu, sokak sanatçısını, stand-upçıyı ve dünyanın her yerinden onları izlemeye gelen yüzbinlerce seyirciyi ağırlıyor.

Edinburgh Fringe’in tohumlarını 1947’de Uluslararası Edinburgh Festivali’ne, orada varolan seyirci kapasitesinden faydalanmak üzere davet edilmeden gelip şehrin ucunda bucağında kendi alternatif performanslarını sergileyen sekiz tiyatro kumpanyası atmış. En önemli özelliği, katılımcıların herhangi bir seçmeden geçmek zorunda olmaması. Jürisiz bir festival bu. Başvuru ücretini ödeyen herkes katılabiliyor. Bu özellik festivalin amatör ruhunu koruması, yenilerin, amatörlerin kendilerini gösterebilmeleri, tiyatro yapmak isteyen her seviyeden, her yaştan insanın festival ruhunu deneyimleyebilmesi, aynı zamanda da hiçbir zaman neyle karşılaşacağınızı bilememeniz demek. Ne kadar tavsiye alsanız da, binlerce oyun arasından seçim yaparken hep bir bilinmezlik söz konusu.

Çok ilginç keşiflerin yanında bolca vasat, çok amatör, çok turistik ya da bildiğimiz kötü işle de karşılaşabilirsiniz her an. Bunu istemeyen bazı köklü tiyatrolar yıllar içinde festival içinde kendi seçme programlarını yaratmışlar. Örneğin yeni oyun yazınına verdiği önemle dünyaca meşhur Traverse Theatre’da her zaman belli bir kalitenin üzerinde işler izleyeceğinizi biliyor ve seçimlerinizi ona göre yapıyorsunuz. İlk gittiğinde amatör işlere çokça maruz kalmış biri olarak ben de bu kez böyle yaptım, 5 günde izlediğim 9 oyunun 7’si Traverse’teydi. Ben kaçırdım ama, Traverse’in bu yıl Türkiye’den de bir konuğu vardı: DOT Theatre Uncut İstanbul Kısa Oyunlar projesiyle 18 Ağustos’ta Traverse’de sahne aldı. Geçtiğimiz Şubat ayında bir workshopla başlayan projenin yazarları Ayfer Tunç, Berkun Oya, Davey Anderson, Derem Çıray, Hakan Günday ve Stef Smith’in kısa oyunları festival kapsamında okundu.

Kahvaltıda tiyatro o kadar keyifli ki, insan her sabah 7’de kalkıp tiyatroya koşası geliyor.

Fringe’de tiyatro hayatı sabah 9’da başlıyor, gece 24.00’de kadar sürüyor. Çok hevesliyseniz günde 7-8 oyun izlemek teorik olarak mümkün. Sabah 9’da tiyatro mu izlenir demeyin. Traverse Theatre’ın yıllardır sürdürdüğü “Breakfast Plays” projesi o kadar keyifli ki, insanın her sabah 7’de kalkıp tiyatroya koşturası geliyor. Projenin amacı, yeni yazarlar keşfetmek. Yapılan çağrıya başvuran 600 küsur kişiden 50 kişi seçilmiş önce, bunların oyunları üzerinde yıl boyunca çalışılmış, onların arasından seçilen 7 oyundan biri tam prodüksiyon olarak, altı tanesi ise hafif rejili okuma tiyatrosu olarak kahvaltı saati seyirciye sunuluyor. Traverse’in barında bir büfe kuruluyor, baconlı ya da yumurtalı sandviçinizi ve kahvenizi alıp koltuğunuza yerleşiyor ve yepyeni bir oyunun seyirciyle ilk buluşma anına tanık oluyorsunuz. Hiç sabah insanı değilseniz bile, bütün gün koşturmaktan çok yorulmak olmasa, hepsine gidesi geliyor insanın.

Bu yıl kahvaltı oyunları projesi kapsamında çok iyi iki yeni İskoç oyunu izledim. Traverse’te izlediğim diğer oyunlardan yine bu projeden doğan ve prodüksiyon olarak sahnelenen, İskoçya’da yakında yapılacak olan bağımsızlık referandumu sonrası yaşananları hamile bir kadın bakanın perspektifinden işleyen John McCann imzalı “Spoiling” sarkastik dili ve başarılı oyunculuklarıyla güzel bir işti. Belçikalı Valentijn Dhaeenens’in savaşların saçmalığına odaklanan tek kişilik oyunu “SmallWar”, sadeliği, güçlü oyunculuğu ve multimedyayı müthiş kullanan rejisiyle çok etkileyiciydi. İrlanda’da yaşanmış gerçek bir olaydan, bir teyzeyle üç yeğenin toplu intiharından yola çıkarak “dil”i, dudak okumayı en nihayetinde gördüğümüzü nasıl “doğru” ya da “yanlış” yorumladığımızı irdeleyen Bush Moukarzel ve Dead Centre’ın “Lippy” si ise uzun süredir izlediğim en yaratıcı rejilerden birine sahipti.

Radikal

 

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.