Oyuna Erişim Hakkı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Nedim Buğral

20-23 Mayıs tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde 19. İPA Dünya Oyun Konferansında ‘oyun’ enine boyuna konuşuldu. Özellikle İPA’nın BM’in Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi 31. Madde kapsamında ‘oyuna erişim hakkı’nı yeniden yorumlaması üzerine yürüttüğü çalışmalar ve elde ettiği başarılı sonuçlar paylaşıldı.

Maalesef bu yazımda konferanstaki tüm konuşmaları, çalıştay ve atölyeleri aktaramayacağım. Belki zamanla oyun üzerine daha spesifik yazılarda bu konferanstan alıntı yapabileceğim. Ama bugünkü yazı ‘oyun’ ile ilgili aldığım bazı notların düzenlenerek paylaşılmasıdır. Çeviriden ve konuşmaların hızından kaynaklanan bazı anlam kaymaları olabileceği korkusu ile bu notları neredeyse yorumlamadan aktaracağım. (Buna rağmen yine de söyleyene değil de aktarana ait bir yazı olarak algılanmasını bu konuda konuşan alan uzmanlarına olan saygım nedeni ile belirtmeliyim.)

– Oyun oynamak çocuğun en temel hakkı: Galler Çocuk Hakları komiseri Keith Towler, ülkesinde yedi yıldır bu görevi sürdürdüğünü söyledi. Konuşmasının bir yerinde; Galler’in çocuk hakları konusunda ilk komiser atayan ülke olduğunu, BM konvansiyonuna taahhütlerini yerine getirme konusunda ülkesinin üstün bir çaba gösterdiğini belirtti. Yerel yönetimlerin çocukların oyun fırsatları konusunda kendilerini gözden geçirdiklerini ifade ederek, belediyelerin bu konuda kendisine danıştıklarında “bunu ben nereden bileyim gidin çocuklara sorun” diyebilmesi aslında çocuklar adına saatlerce toplantılar yapıp onlar için neler yapmamız gerektiğini düşünen bizlere de bir bakış açısı kazandırdı.

– Konferansın ikinci günü konuşmacılarından Prof. Dr. Artin Göncü konuşmasında, Towler’ın belediyeler için söylediğini başka bir açıdan biz eğitimcilere seslenerek söyledi. “Çocukları eğitim müfredatlarında, müfredat uzmanı ve planlayıcısı olarak görmelisiniz. Karanlık ofislerimizde oturup, bardaklarca kahve içerek onlara nasıl testler hazırlayacağınızı düşünmek yerine onların oyun alanına girmelisiniz. Çocuklar sizin gibi bir birey. Onları ciddiye alırsanız size ne istediklerini, ihtiyaçlarını söyler. Onların bir birey olarak varlığını kabul etmelisiniz.” Prof. Öncü, öğretmenlerin oyun oynamalarının öneminden de bahsetti.

– Diğer bir konuşmacı Prof. Dr. Belma Tuğrul, oyun okur-yazarlığı diye bir kavrama vurgu yaparak konuşmasına başladı. Oyun okuryazarlığını;  öğretmenin bireysel farklılıkları göz önünde bulundurarak oyunu anlaması, oyunu bir hak olarak görmesi, oyun oynayan çocuğu gözlemlemesi ve çözümlemesi olduğunu belirtti. Belki de biz eğitmenlerin ve öğretmenlerin oyun okuryazarlığı kavramını etraflıca konuşması, çocuğun gelişimine dair kurduğumuz bazı ezber cümleleri tekrar irdelemesi gerekiyor.

Diğer oturumlarda farklı ülkelerden gelen konuşmacıların söylediklerinden bazı notlar:

– “Oyun oynama’’ yaratıcılığa, esnekliğe ve adaptasyona bağlıdır. Çocuklar travmatik olaylarla baş etmeyi prova ederler. Oyun kaotiktir. Karşılaşabilecekleri riskler ve güçlükler ile ilgili fırsatları öğrenirler.

– Ayrıca bir konuşmacı “oyunsuzluk” kavramını ortaya atarak, gerçek işinin oyun oynamayan çocuklar olduğunu vurguladı. Oyun oynamayan çocuğun; gelişimsel ihtiyaçlarını karşılamadığına, şiddet eğilimli olduğuna, agresif-pasif-obez eğilimli olduğuna ve beyninin de gerektiği gibi gelişemeyeceğine dair vurgu yaptı.

– Başka bir konuşmacı ailelere oyunla ilgili şu tavsiyelerde bulundu: Çocuklarla oynamak için zaman yaratın, oyunlarda çocuğunuzla gerçekten iletişime girin, onun ne söylediğini dinleyin, oyun oynamayı bir ödül ya da oynatmamayı bir şeyin cezası olarak vermeyin.

– Diğer bir konuşmacı, çocukluklarında oyun oynamayan insanların yetişkinliklerinde sosyal anlamda problemler yaşadıklarından,  oyun oynamayan çocuklar ile ilgili bilincin arttırılması için gerekli konferans vb. çalışmalar gerçekleştirmenin öneminden bahsetti.

– 19. İPA Konferansında daha pek çok alanda, farklı derinliklerde konuşmalar, çalıştaylar, atölyeler ve sunumlar yapıldı. Bunların hepsi başlı başına bir yazı konusu… Ben Keith Fowler’ın anlattığı ve beni çok etkileyen bir hikâye ile bu yazıyı tamamlamak istiyorum: Engelli bir genç sürekli tekerlekli sandalyesinde düşme oyunu oynamaktadır. Etrafındakiler sürekli onu engellemeye çalışsa da bunu yapmaktan vazgeçmez. Ve aynı oyunu oynadığı bir defasında, düşeceği yönü çimenlere ayarlayamayıp betona düşünce kolu kırılır. Kolu kırılan bu genç kahkahalarla kendine güler ve ilk defa akranları gibi yaralandığı için ne kadar mutlu olduğunu haykırır.

Yazımı engelli bir çocuğun kendini incitme özgürlüğünden bahsederek tamamlarken şu soruyu eğitim planlayıcılarına, öğretmenlere ve ebeveynlere sormak istiyorum. Çocuğunuzun oyuna erişim hakkına engel olmak için ürettiğiniz mazeretlerin hangisi onların oyun oynama ihtiyacından daha gerçek?

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Nedim Buğral

Yanıtla